Firdevsi-i Rumi

En meşhur eseri Süleymanname'dir, ayrıca Hacı Bektaş Veli'nin hayatı hakkındaki efsaneleri içeren Velayet-nâme-i Hacı Bektâş Velî'nin derleyicisidir. Firdevsi "uzun" lakabıyla (Osmanlıca فردوسی طویل - Firdevsî-i Tavîl ve اوزون فردوسی - Uzun Firdevsî), “İlyas Firdevsi Çelebi” adıyla ve İranlı Firdevsî-i Tûsî’den ayırdetmek için "Firdevsî-i Rumi" ve “Firdevsî-i Osmanî” lakaplarıyla anılırdı. Asıl adı Şerafeddin b. Hızır veya Şerafeddin Musa’dır, mahlas olarak kullandığı Firdevsî-i Rumi ile en iyi bilinir. Çoğu tarih ve edebiyat üzerine olan 40 civarında eser yazmıştır.

Firdevsi'nin aile hikâyesi Süleyman-name'de yazılıdır. Soyu III. Alaeddin Keykubad dönemine kadar uzanır. Firdevsi'nin babası Hacı Genek Bey'e, İstanbul'un fethinde gösterdiği yararlığın karşılığı olarak Edincik zeamet verilmiştir. Firdevsi'nin çocukluğu Edincik'te geçmiştir. Eğitimi Bursa'da yapmış, genç yaşta dinî rivayetler, felsefe, şiir, tıp gibi pek çok konuya ilgi göstermiştir. Şair Melihî'den edebiyat eğitimi, Abdullah İlahi'den de tasavvuf eğitimi almıştır.

Firdevsi çeşitli konular hakkında yazılmış kitapların yazarıdır, bunların sadece bir kısmı günümüze kalmıştır. En meşhur eseri Süleymanname'dir. Ansiklopedik bir eser olan Süleymanname, tarih, şecere, felsefe, geometri, tıp gibi bilimlerin yanı sıra Süleyman'la ilgili öykü ve anekdotları da içermektedir.

Firdevsi 1472'de Fars şairi Firdevsi-i Tûsi'nin Şehname'sini Türkçeye çevirdi ve bunu Fatih Sultan Mehmed'e sundu. Sultan, Şehname'nin yeterince bilinen bir eser olduğunu söyleyerek şaire Süleyman hakkında bir kitap yazmasını önerdi.

Firdevsi, Fatih Sultan Mehmed, II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde bu sultanların kendisinden istediği çok sayıda eseri yazmış veya çevirmiştir. Çok boyutlu bir kişi olması sayesinde hemen her konuda eser yazmıştır. Sünnî bir ortamda yetişmiş olmasına rağmen Alevi kültürü ile ilgili Dâsitân-ı Ceng-i Âheng-i Efrâsiyâb-ı Türk ve Hacı Bektaş Velâyet-nâme 'lerini derlemiş, Barak Baba Risalesi 'ni yorumlamış, böylece Sünni ve Bektaşi-Alevi kültürlerini kaynaştırmıştır.

Arapça ve Farsça'yı çok iyi bilmesine rağmen eserlerinde Türkçe'yi tercih etmiş ve ustaca kullanmıştır. Osmanlı yerine Türk demiş, tarihsel olayları ve insanları millet merkezli (Türkçü) bir çizgide sunmuştur. "Dâsitân-ı Ceng-i Aheng-i Efrâsiyâb-ı Türk”, Türk toplumuna ait bir destan olarak kaleme almıştır. Firdevsi'nin bazı eserleri, adaşı olan İranlı Firdevsi'nin eserlerine tepki şeklinde olmuştur. Nitekim Kutb-nâme, Firdevsî-i Tusî’nin Şehname 'sini taklit ederek yazılmıştır.

Firdevsi eserlerini yazarken kullandığı kaynakların doğruluğuna özen göstermiştir. Kendi ifadesi ile "hikâyeleri sahih, makaleleri sarih ve rivayetlerinin melih olduğu" kanaatindedir. Yazılarında da güvenilir kaynaklardan yararlandığını tekrar tekrar belirtir. Bulabidiği bütün kitapları satın almış ve zengin bir kütüphane oluşturmuştur. Uzun seyahatlerinde bu kitapların bir kısmını atlarla taşıtmış, kullandığı kaynakları daha kolay kullanabilmek için saraydan özel kâtipler istihdam edip onları özetletmiştir. Temin edemediği bazı kitaplara ulaşabilmek için kendisini bir kere Niksar'a, bir kere de Hicaz'a memur tayin ettirmiştir.

Firdevsi, Süleyman-nâme'yi Osmanlı İmparatorluğu'nda ve Anadolu'da yazılı kaynakları araştırarak hazırlamıştır. Eserin bitiminde ödül vereceğine vadeden sultan Mehme'e ilk 6 cildi sunmuş, ancak bunun ardından eseri yazmaya devam etmiştir. Sultan II. Bayezid de eserin bir kopyasını istemiş ve çalışmasına devam etmesini istemiştir. Süleymanname'nin ilk 82'i cildi Osmanlı Kütüphanesi'ne teslim edilmiştir. Firdevsi hayatının 40 yılını Süleymanname'yi yazmaya ayırmıştır, bu sürenin büyük bir bölümünü Balıkesir'de geçirmiştir.

Tarihi eserleri, İslâmiyet öncesi Türk tarihini işleyen Süleymannâme ve özellikle onun 42. cildini oluşturan Dâsitân-ı Ceng-i Aheng-i Efrâsiyâb-ı Türk, Hacı Bektaş Veli'nin hayatını anlatırken aynı zamanda Selçuklu tarihinin olaylarına da değinen Menâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî Velâyet-nâme, ve Osmanlı tarihinin, özellikle II. Bayezid döneminde Ege Adalarının fethinden bahseden Kutb-nâme (diğer adıyla Kıssa nâme-i Midilli)'dir.
OGÜNhaber