Kimya bilimine göre herhangi bir maddeyi altına dönüştürmek mümkün değildir. Zira altın bir bileşik değil bir elementtir. Bu taşı elde edebilmek için birçok formül ve deneme yapılmıştır. Bu çalışmalar’da altın elde etmek başarısız olmuştur elbette, ama modern kimyanın temellerinin atılmasına vesile olmuştur.
Simyacıların iki büyük hedefinin anahtarı olarak görülmüştür. Maddeyi altına çevirmek ve ölümsüzlüğü bulmak. Bu taşın her dokunduğu maddeyi altına çevirmesinin yanında bu taştan elde edilecek iksirin ölümsüzlüğü sağladığı düşünülür. Ama taş icat edilememiştir.
"Felsefe taşı" iç (ezoterik) simyada dış simyadakinden farklı olarak yorumlandığından, farklı bir anlama gelir. Ayrıca J. K. Rowling'in yazarı olduğu Harry Potter serisinde adı bolca geçmektedir. Kitaba göre Simyacı Nicolas Flamel taşı bulmuş ve 666 yaşındadır.
Felsefe Taşı, insanlığın bugüne kadar yarattığı en büyük sırlardan biridir. Tabi ki simya ve felsefe taşına şimdiye kadar sayısız yaklaşım oldu ve sayısız açıklama getirdi. Simya ve felsefe taşı ile ilgilenen insanlar bakış açısı olarak ikiye ayrılırlar. İlk grup insan, felsefe taşını fiziksel gerçek bir madde olduğunu, ölümsüzlük ve metalleri altına çevirme konularının akla gelen ilk anlam olduğunu varsayar. İkinci grup ise, felsefe taşının yalnızca bir imge olduğunu, felsefe taşının vaat ettiği ölümsüzlük ve altının çok derin anlamlar içeren semboller olduğunu varsayarlar.
Eski bilgeler ve simya konusunda uzmanlaştığını iddia eden bilginler, Felsefe Taşını çok insanın baktığı ama çok azının ne olduğunu anladığı bir şey olarak tasvir ederler. Çoğu kaynak Felsefe Taşının özünün çok basit ve çok bilinen bir madde olduğundan, herkesin ulaşabileceği bir şey olarak bahseder. Pisagor’un bir notunda; “Bütün fikir ayrılıklarının ortasında bilgelerin ağız birliği ne güzeldir! Hepsi de Taş’ı avamın yeryüzündeki en adi şey olarak gördüğü malzemeden yaptıklarını söylüyor. Gerçekten de avama maddemizin bildik ismini söylesek, cehaletimizin cüretine şaşırırlar. Ama onun tesirini bilseler, yeryüzündeki bu en değerli şeyi asla bir kenara atamazlardı. Tanrı sırrını günahkârlardan ve kötü insanlardan korumuştur ki onu kötü amaçları için kullanmasınlar.” cümleleri geçer.
Felsefe Taşıyla ilgili ilk akla gelen isimlerden biri de filozof Nicolas Flamel’dir. Efsaneye göre Flamel taşı gerçekten yapmayı başarmıştır ve hatta Flamel’in günümüzde bile hala gizlice yaşadığına inananlar vardır. Bunun dışında Pisagor, Alkhaest, saac Newton, Paulo Coelho, Edgar Cayce.. gibi isimler de simya ile birlikte anılırlar.
Simya’nın amacını, Felsefe Taşını ve gerçek anlamda ölümsüzlüğü bulup bulamadığını bir yana koyarsak, simyanın asıl değeri, kimya bilimine ortam hazırlamasıdır. Eski çağlardaki simyacıların el üstünde tutulmasının ve simyacılara çok büyük bir değer verilmesinin sebebi ne Felsefe Taşı ne de ölümsüzlüktür. Asıl neden yaptıkları katkılardır. Barutun keşfi, madenlerin rafine edilmesi, metaller ve elementler üzerindeki çalışmalar, mürekkep, kozmetik, boya üretimi, deri boyanması, seramik ve cam üretimi, likör ve esans üretimi ve daha bir çok keşif ve icad simya çalışmaları sayesinde olmuştur.
Mart 1924 yılında Tokyo imparatorluk üniversitesinde ilk nüklüer enerji deneylerinin birinde profesör Noguvaka Hantaro 4 saat boyunca bir cıva ızotopundaki 150 bin voltluk elektiriği yalıtkan bir parafin yağ tabakasını altına iletti amaç cıva çekirdeğinden bir hidrojen protonu takip etmek ve yeni bir element üretmek. Yani Altın... Deney başarıyla sonuçlandı Profösör Noguvoka yüzyılladır bilim adamlarının anlayamadığı bir gizemi çözdü. Felsefe taşının gizemini. Felsefe taşı kurşunu veya bazı pahalı olmayan metalleri altına çevirebilme fikriydi, bunu bir şeyin yapabileceği düşüncesi gerçekten de çok caziptir. Binyıllar boyunca krallar bu yaygın metallerden altın yaratabilmek istediler bu efsanevi aygıtı arayıp durdular. Bilim adamları ve simyacılar yıllarca bunu icat etmeye çalıştılar. Hatta 17 yy da Aizek Newton bile felsefe taşını takıntı hale getirmişti. İngiliz Kraliyetini altında potansıyel devalüvasyona neden olabileceği gerekçesiyle simya uygulamasını idamla cezalandırılmasına karşı uyardı. Profesör Noguvoka'nın 1924 deki deneylerine kadar bilim cemiyetlerin çoğu başka bir metalden altın sürecinin imkansız olduğunu açıklamıştı, fakat bu düşünce nereye bakılacağını öğrendiklerinde hemen değiştiler. Simyanın gizemi yıldızlarda yatar.
Altın'ın doğal olarak nasıl yapıldığını düşündüğünüzde altın temel olarak güneşteki nükleer reaksiyonda oluşur ve sonra bir süper nova meydana geldiğinde evren boyunca yayılır ve güneş patlar ve bütün ürettiklerini dışarı gönderir. Artık kontrollü nükleer reaksiyonlar yapabileceğimiz için nihayetinde esas olarak elementlerden altın üretmek yeteneğine sahibiz
Simya'nın keşfi bilim için çok değersiz göründü, ama ironik bir biçimde simya açıklanamaz zenginlikler üretmedi. Reaktörünüzü yaklaşık bir gün boyunca ışınlatırsanız bir altının 3/1 oranında bir değer elde edersiniz. Reaktörün çalışması için saat te 200 dolar gider ve masrafları vardır, bu sonuçlarla işlem karşılığını bulamamaktadır. Modern zamanların simyasının büyük altın stokları yaratmak için çok verimsiz olarak kabul edilmesine karşın antik gök bilimci kuramcıları binlerce yıl önce antik Mısır da şuan sahip olduğumuzdan çok daha büyük bir teknolojinin olduğuna inanıyorlar. Antik Mısır altının tanrılar la ilişkili olduğu başka bir yerdi. Altının bir çeşit ilahi metal ilahi element olduğu fikri adeta antik Mısır inanç sistemlerinin içine işlemiştir. Altın tanrıların eti idi, bu nedenden dolayı altın çok büyük bir öneme sahipti. Mısır muhtemelen antik dünyada ki en iyi altın arzına sahipti ve günümüze ulaşmış bazı mektuplarda ki bunların çoğu yalvarma muktubuydu, Babil Asur Krallığının ve diğer Kralların Mısır Kralına açık şekilde şunları dediğini bulduk; "Kardeşim Fravun, lütfen bana altın gönder çok altın gönder çünkü benim kardeşimin topraklarında altın denizde kum gibidir."
Nasıl oldu da antik Mısır komşu topraklara göre daha fazla altına sahip oldu? ve Mısırlılar bu metali neden bu dünyaya ait olmayan bir şey olarak gördüler. Antik gök bilimci kuramcılarına göre Mısırlıların altın üretme yeteneğine sahip olması büyük bir ihtimal ve bunu yapmak için başka bir dünya yardımı almış olabilirler.
Antik kuramcılar Mısır, Gize Piramidinin bir çeşit dev makine olduğunu ve piramitim içinde bir çeşit kimyasal reaksiyon meydana geldiğini öne sürüyorlar. Gize piramidinin diğer elementleri altına dönüştürmek için kullanılmış olması mümkün olabilir. İç geçitlerin odaların ve bacaların iç düzeninin taslaklarına bakıldığında buranın görünüşü pek de mezar olarak kullanılacak bir yer gibi görünmüyor. Mezarın yapıldığı hassasiyet olsun Kraliçenin odasının taşlarının hassasiyeti büyük defin ve sonrasında Kralın odasının inşa etmek için binlerce tonluk granitlerin nil nehrine 500 km boyunca taşınıp işlenmesi olsun, bu aşamalarda adeta bağırıyor ve burada bir şeyler oluyor, farklı bir şey var diyor. Bir makine gibi inşa edilmiş beklide bir makine gibi işletiliyordu. Acaba bu büyük piramit gerçek felsefe taşı olabilirmi? eğer öyleyse antik bir uygarlık bir nükleer reaktörün eş değer bir şeyi nasıl inşa ettiler. Felsefe taşının yüzyıllardır süren araştırması sadece altın ve zenginlik arzusundan fazlasını temsil ediyor olabilir mi? Antik gök bilimci kuramcılarının öne sürdüğü gibi kayıp teknoloji arayışını temsil ediyor olabilir mi? bekli de bu bilginin anahtarı yeryüzün de biryerlerde saklı kalmakta ve hala çok miktarda gizemi içeren alanlarda bulunabilir mi?..