Ancak, ruhun bitki gibi etten yapılma olmayan bedenlere de bağlandığı göz önüne alındığında terimin sözlük anlamının spiritüalist terminolojideki anlamı bakımından yeterli olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, terimin yaygın oluşu göz önüne alınarak, neo-spiritüalizmde "enkarnasyon" terimi kullanılmaya devam edilmiştir.
Spiritüalizme göre, ölüm olayı ile yoğun bedenlerini terk etmiş ruhlar, 'spatyum' da bir süre kaldıktan sonra, tekrar yoğun dünyalardan birinde bedenlenmek üzere hazırlık yaparlar. Örneğin, dünyamızda enkarne olacak ruhlar, önce spatyumdaki bedenlerine, yani 'perispri' lerine ihtiyaçlarına uygun bir şekil verirler. Sonra, dünya maddelerinden ibaret olacak maddi bedenlerini bu seyyal beden üzerine derece derece kurmak üzere dünyaya bağlanırlar.
Fizik dünyada doğan her varlığın 'yaşam planı' ve enkarne olacağı ortam (ülke, aile vb.), tekamül ihtiyaçlarına göre spatyumdayken belirlenmiş durumdadır. Ruhun enkarne olması bedenin içine girmesi demek değildir. Zaten ruhun, maddi bir varlık olmadığı için mekânda yer tutması düşünülemez.
Ruhun bir bedene enkarne olması, perisprisi ve birtakım 'akışkan' lar (katı, sıvı ve gaz hallerindeki maddelere oranla, yoğunlukları daha az, vibrasyonel hız düzeyleri daha yüksek, akıcı bir özelliğe sahip süptil maddelere verilen ad) aracılığı ile bedeni etkisi altına alması demektir. Gözlem ve deneyler ruhun bedene bağlanışının, ceninin oluşmasından doğum anına kadar mümkün olduğunu göstermiştir.
Cisimleşme ya da Enkarnasyon; Yaygın olarak Tanrı'nın görünüş alanına çıkması, evren ve insanla bütünleşmesi anlamında kullanılmaktadır. Hint inançlarına göre Tanrı Vişnu değişik dönemlerde değişik insanların şekline girer ve insanlara yol gösterir.Hırıstiyanlık'ta Tanrı'nın İsa'nın vücudunda beden bulduğuna inanılır. Bu inanç, Sünni ve İmami Şii İslam'ın tevhid (Allah'ın birliği) inancıyla bağdaşmamakla beraber Ghulat-i Şîʿa'da mevcuttur.
Enkarnasyon esasen bedenlenmek manasında kullanılır. bir kere gerçekleşmek zorunda değildir. örneğin islamiyete göre insanlar sadece iki enkarnasyon geçirir. (biri doğum, ikincisi de ahirette yeniden diriliş ve ebedi yaşam) keltik paganizm ve uzak doğu felsefesi gibi tekamülün ön plana çıktığı inanışlarda ise süjenin yüksek bir şuura ulaşana kadar defalarca enkarne olduğuna inanılır; bu olaya da reenkarnasyon denir.
Kısaca ruhun bedenlenmesi, yani yoğun madde âleminde doğması olarak belirtilebilecek enkarnasyon, neo-spiritüalist terminolojide ruhun herhangi bir madde âlemine inip, o âlemin maddelerinden oluşan bir bedeni etkisi altına alması olarak tanımlanır. Tanımdan da anlaşılabileceği gibi ruhun enkarne olması bedenin içine girmesi demek değildir; maddesel bir varlık olmayan ruhun mekanda yer tutması düşünülemez.
Dünyamızda enkarne olacak ruhlar önce spatyomdaki bedenlerine yani perisprilerine ihtiyaçlarına uygun bir şekil verir, sonra maddesel bedenlerim bu seyyal beden üzerine derece derece kurmak suretiyle dünyaya bağlanırlar.
Her varlığın doğacağı an, aile, coğrafya, vb. ana koşullar önceden, varlık spatyomdayken, o varlığın yaşam planında belirlenir. "Yaşam planı’’
Ruh hamileliğin kaçıncı gününde enkarne olur?
Gözlem ve deneyler ruhun bedene bağlanışının, ceninin oluşmasından doğum anına kadar mümkün olduğunu göstermiştir.
Anne karnındayken veya birkaç günlükken ölen bebeklerin durumu ancak reenkarnasyonist görüşle açıklanabilir: Eğer dünyaya gelişin yalnız bir defaya mahsus olması gerekseydi, dünya yaşamında pek kısa bir süre yaşamış olan bu varlığın buradaki yaşamının anlamı açıklanamazdı. Bu erken ölümler çeşitli nedenlerin ortak bir sonucudur. Bu nedenlerden bazıları olarak, insanlık aşamasına yeni ayak basma durumundaki varlığın insan bedeninde yaşayabilme ve insan bedenini kullanabilme eprövleri, anne ve babanın tekâmül ihtiyaçları ve sınavları ve bebeğin ölümüyle ilişkili olan diğer varlıkların sınavları sayılabilir.
Dezenkarnasyon
Dezenkarnasyon nedir?
"Etten ayrılma" anlamına gelen dezenkarnasyon terimiyle ifade edilen ölüm olayı spiritüalizmde, ruh ve yoğun beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi şeklinde tanımlanır. Ölüm olayı, ruhun bedenin içinden çıkması demek değildir. Zaten ruh, maddesel bir varlık olmadığından, ruh için "mekanda yer tutmak," "girmek," "çıkmak" gibi ifadeler anlamsızdır. Ölüm olayı ruhun "perispri"sini bedenden çekerek, konsantrasyonunu bir başka âleme, spatyoma kaydırmasıdır. Ölüm aslında aynı zamanda bir doğumdur; çünkü, varlık bu kez spatyomda doğmuştur.
Reanimasyon
Sözcük anlamı "yeniden canlandırma" olan reanimasyon, tıbben ölü sayılmış kişileri yeniden yaşama döndürmek amacıyla uygulanan bir tıbbi yöntemdir. Reanimasyon teknikleri sayesinde, tıbben ölü sayılan pek çok kimse yeniden yaşama döndürülmüş ve bu sayede gerek ölümden sonra yaşamın varlığına ilişkin kanıtlar elde edilmiş, gerekse ölüm sırasında yaşanılan deneyimler hakkında bilgi edinilmiştir.
Ölüm, aşama aşama gerçekleşen bir olaydır. Can çekişmesi sırasında insan, maddesel belirtiler bakımından ölmüş sayılmasa da, ruh, maddeden kısmen kurtulmuş ve spatyoma geçişi başlamış durumdadır. Bu sırada ruh, adeta iki âlemde yaşıyor gibidir. Bu durum, ruh ve beden ilişkisinin gevşediği ipnoz aşamalarını andırır: Ölenlerin teşevvüş hali, ipnozun telkin aşamasına; öldükten sonraki uyuşukluk hali, ipnozun katalepsi aşamasına; spatyomdaki açık duygululuk (lüsidite) hali de ipnozun somnambül aşamasına benzer. Fakat insan, dünyadaki son dakikasını bitirince gözünü hemen öteki âlemde açmaz; bir geçiş dönemi geçirir. Dezenkarne olan varlık, önceleri bedenini terk etmiş olduğunu anlamaz, teşevvüş adı verilen bir geçiş dönemi yaşar.
Bir ruhsal tebliğde ölüm süreci şöyle anlatılıyor: "İnsan ölümün sakladığı mutluluğu sezerek ölmesini bilmelidir. Bazen insan ölümden önce de başka bir âleme yaklaştığını ve yaşamakta olduğu dünya ile ilişkisinin kesildiğini aralarında yaşadığı insanların bir bakımdan kendisine yabancı oluverdiklerini sezer. (İnsan ölürken yavaş yavaş dünya ile olan irtibatlarını kesmeye başlıyor. Bu arada kendisine en yakın olan sevdiklerini bile yabancı gibi hissediyor. B. Ruhselman) Bu onda bazen sevinç bazen de derin bir üzüntü uyandırır.
"Ölüm anında insan, ortammdakilerden sonra, tüm organlarının da teker teker yabancılaştığmı duyar. (İçinde bulunduğu durumu çevresindekilere duyurmak isterken) çoğu zaman, lisanı da kendisine ihanet eder. İçinde bulunduğu durumu etrafındakilere duyurmak ister, fakat yapamaz. (Bu hal tam agoninin başladığı zamana denk düşer. B.R.) Kıpırdayamaz ve bu halin verdiği ıstırabı bir süre çeker. Bir vapurun sahilden uzaklaşması gibi, her şeyin kendi benliğinden uzaklaştığını hisseder. Nihayet öyle bir zaman gelir ki insanlara karşı, hatta en yakınma karşı bile içinin bağı kopar. Kendisinde son defa bir yabancılık, bir adamsendecilik hissi belirir. Artık realiteleri (İnsana dünya ötesinde açılan hakiki yaşama ait realiteleri, görmeye başlar.
Dünyada iken çocuğu diye sevmiş olduğu varlığın dünyaya özgü çocuğu olduğunu kabul eder. Bu kendisine en yakın saymış olduğu çocuğundan itibaren her şeyin öbür tarafta anlamsızlığım anlar.
Fakat bu sırada bizzat kendi varilliğinin da yavaş yavaş değişmeye başladığını görünce çaresiz bir tevekkül hissine kapılır. (Spatyoma geçiş gerçekleşince ruh dünyadaki kimliğini ve hatta kendi varlığını bir süre için kaybeder. Kendisinin hiçbir şeyi olmadığını düşünür, fakat aynı zamanda düşünebildiğini de görerek korkuyla karışık bir kaygı içinde çırpınmaya başlar ki oradaki azaplardan biri de budur. B.R.) En sonunda kendisini bu büyük ayrışma yasasının kaçınılmaz gereklerine terk ederek bu fiilin verdiği sarhoşluk içinde derin uykusuna dalar. Fiil tamamlandığı zaman artık yeni bir âlemin gerekleriyle donanmış olarak uyanır. O âlem, insanların öbür âlem dedikleri yerdir, ölümün ötesindedir. Fakat bu âlem, ölümün ötesinde olduğu kadar yaşamın öncesinde de vardır."
Bir başka tebliğde de bu süreç şöyle anlamıyor: "Ölürken insan yani ruh, henüz öldüğünü bilmez. Bedenli canlılar arasında dolaşır. Niçin kendisini onların göremediklerini merak eder. Onlara seslenir, sesini duyaramaz. Çünkü artık onun beş duyu organı yoktur, beş duyu organını arar, bulamaz. Biz ruh âleminin sakinleri, asıl buna ölüm deriz. Kimliğini kaybeder, benliğini kaybeder. Bizim anladığımız manadaki ölüm budur. O zaman ona kimse ilişmez. O bu devri yalnız geçirmeye mecburdur. Bu anda o, her aklına gelen şeyi kimlik edinmeye çalışır. Fakat nihayet, kendisinde bir cevherin mevcut olduğunu anlar. O cevher ne taştır, ne ağaçtır, ne insandır. O cevher, kâinat boyunca kendisine yetecek, iktidarı, iradeyi toplamış bir şuur melekesidir." sözcük anlamıyla “etten ayrılma” anlamına gelip, ölüm denilen olaya Spiritüalist terminolojide verilen addır; solunum ve kalp atışlarının durmasıyla anlaşılan bu olay, Spiritüalizm’de “ruh ile yoğun (fiziksel) beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanır. Fakat buradaki “etten ayrılma” ifadesi vücudun içinden çıkıp gitmek anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini durdurması, vücudu etki altında tutmayı bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı bir varlık olan ruh için, mekanla ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri kullanılamaz. Spiritüalist terminolojideki terimlerle dezenkarnasyon, ruhun, perisprisini bedenden çekerek konsantrasyonunu spatyuma kaydırmasıdır.
Spiritüalistlere göre dezenkarnasyonun oluşumu;
Spiritüalist görüşe göre, ölüm aşama aşama gerçekleşen bir olay olup, can çekişmesi sırasında insan maddi belirtiler bakımından ölmüş sayılmasa da, ruh maddeden kısmen kurtulmuş durumdadır, yani spatyuma geçişi başlamış durumdadır. Ruh bu sırada adeta iki alemde yaşıyor gibidir. Bu durum, ruh ve beden ilişkisinin gevşediği hipnozdaki üç aşamayı andırır: Ölenin “teşevvüş” adı verilen bocalama hali hipnozdaki telkin aşamasına, öldükten sonraki uyuşukluk hali hipnozdaki katalepsi aşamasına, spatyumdaki lüsidite hali de hipnozdaki somnambül aşamasına benzer.
İlk aşama; Teşevvüş adı verilen hal şöyle açıklanır: Yeryüzündeki son dakikasını bitiren, gözünü derhal öteki alemde açmaz; bir geçiş dönemi geçirir. Bu geçiş aşamasının en belirgin özellikleri, dezenkarne olan (bedenini terkeden) varlığın, bedenini terk etmiş olduğunu anlayamaması ve maddeye bağlılığını, dünyevi alışkanlıklarını (dünyevi düşünme alışkanlığı vs.) terk edememesi yüzünden girmekte olduğu yeni aleme uyum gösterememesidir. Bu bocalama, kargaşa haline teşevvüş ve bu aşamaya “kendiliğinden imajinasyon aşaması” adı verilir. (Alıntıdır)