Okula-hastaneye alınmasınlar

Neden?

Çünkü ilimle, irfanla, imanla, ahlakla hayatlanmak; ete kemiğe bürünmekten daha mühimdir, daha faziletlidir.

Deveyi yardan uçuran bir tutam ot misali, Batı dünyasında bize gösterilen güya medeniyet otunun peşinde koşarken kaç yardan uçtuk.

Allah acıyor da halen hayattayız, ayaktayız.

Batılı yayınlar, sinemalar, diziler ve onlara benzemek için yarışan sömürge ülkesi aydın ve sanatkarlarımız eliyle bize sunulan ve alçak demenin çok yüksek kalacağı çukur bir hayat tarzı yüzünden kültürel genetiğimiz değişti, değişiyor.

Her gün sokakta, okulda, iş yerinde, şurada burada genetiğiyle oynanmış kediler-köpekler gibi dolaşan, onlar gibi yaşayan, onlar gibi sevişen hasılı onlar gibi olan hilkat garibesi insanlar görüyoruz…

Onların davranışlarını, hallerini tavırlarını, söz ve sohbetlerini hiç görmediğimiz, uzak iklimlerden gelen mahlukları izler gibi hayretle, ibretle, dehşetle izliyoruz.

Bu ucube mahluklar hangi fabrikada, hangi labaratuarda, hangi şartlarda üretiliyorlar?

‘Tersten evrim mi yaşanıyor’ diye sorası geliyor insanın.

Bu mahluklar hastaneye gidip doktora,
Okula gidiyor, öğretmene,
Evine gidiyor eşine, çocuğuna hatta anne babasına,
Patron olmuşsa işçisine, trafikte herkese saldırıyorlar.

Buna hakları olduğuna inanıyorlar.

Daha doğrusu canlarının istediği, güçlerinin yettiğine inandıkları her şeyi yaptırmaktan hayvani bir zevk alıyorlar.

Hele hele grup halinde, toplu halde bulundukları yer, çarşı, pazar, cadde, sokak her neresi ise sırtlan sürülerinden beter zararlar vermekten zevk alıyorlar.

Vahşetten zevk alan bu tür, bizim genetiğimizi taşıyor olabilir mi?

Bunlar GDO’lu, genetiğiyle oynanmış, biyolojik saati farklı çalışan, psikolojisi farklı işleyen fakat suretleri insana benzeyen, insanla hayvan arası yeni bir canlı türü, yeni bir nesil mi diye sormadan edemiyor insan.

Bu türü insanlar arasına alıp almamak konusunu düşünmeliyiz? Bunlar insanlarla bir arada yaşamaya, insanların oluşturmaya, geliştirmeye çalıştıkları sosyal hayata uyum sağlayabilecek bir canlı türü müdür?

Batıdaki insanı üreten sistem; Eski Yunan-Roma-Bizans çok Tanrılı, putperest dinlerinden miras kalan kültür ve bu kültürün tahrif ederek kabul ettiği Hristiyanlıktır.

Batılı insanın ruhu melezdir.

Son iki yüz yılda ortaya çıkan felsefi akımlarla daha da melezleşti.
İslam toplumlarını, yani bizi de melezleştirmeye çabalıyorlar.

Biraz Müslüman, biraz Hristiyan, biraz Yunan, biraz Marksist, biraz makyavelist, biraz Kapitalist, biraz liberalist, biraz Feminist... Ruh üfürülerek yepyeni bir tür üretme çabasındalar.

Bu çabalar meyve vermeye başladı…

Kim üretiyor?

Bu saydığım ideolojilerin emrinde çalışan eğitimci, ahlakiyatçı, pedagog, güya aydın, yazar, çizer, sanatçı ve STK’lar eliyle üretiliyor.

Bu kadar fazla karışım, batıda üretilenden çok daha acayip mahluklar ortaya çıkartıyor?

Bu canlı türü bizim okullarımızda eğitilebilir mi?

Bu canlı türü bizim hastanelerimizde tedavi edilebilir mi?


Her yeni gün okula gelip öğretmene, hastaneye gelip doktorlara, sağlık çalışanlarına saldırı haberleri okuyoruz, izliyoruz.

Bu utanç verici duruma son vermek için caydırıcı kararlar almak zamanı geçiyor artık.

Doktora şiddet uygulayanı doktordan, hastaneden;
Öğretmene şiddet uygulayanı okuldan, öğretmenden ömür boyu mahrum bırakacak düzenlemeler yapmayı düşünmeliyiz.

En azından ömür boyu ücretsiz eğitim ve ücretsiz eğitim hakları ellerinden alınacak bir düzenleme mutlaka gündeme alınmalıdır.


Elbette bu demek değildir ki doktorlar, öğretmenler dokunulmaz olsun.

Elbette hayır.


Doktor ve öğretmen dayağı hak ediyorsa, devlet dövsün, kanun dövsün.

Benim evladımı, benim evimde kimse dövmeye kalkamayacağı gibi, Devletin memurunu, Devletin okulunda, hastanesinde cezalandırmaya yeltenememeli. Bu cesareti, yüreği, efeliği olamamalı.


Devlet, devlet olmalı,
Devlette nizam olmalı,
Devlet adil olmalı,
Devlet güçlü olmalı,
Devlet kör olmamalı, şaşı olmamalı.

Devlet, hiçbir şeye, hiç kimseye seyirci olmamalı,
Devlet sağır olmamalı, duymalı, dinlemeli.
Ama, tepkisiz kalmamalı.

Devlet merhametli olsun ama aciz olmasın,
Güçlü olsun ama zalim olmasın.
Devlete kanun hakim olsun,
Kanunun ruhu hak olsun,
Hukuk olsun, adalet olsun.
Devlet hak edene hak ettiğini, gerektiği anda versin.

Cezaysa cezasını, mükafatsa mükafatını anında ve etkin bir şekilde versin, ayırmasın, kayırmasın.

Devlet, güneşin yeryüzünün her köşesine ulaşıp ısıttığı, ışıttığı gibi, ülkenin her yerine ulaşmalı, ulaştığı her yere hayat vermeli.

Devletin olmadığı yerde birileri devlet olmak ister.

Nizamın, düzenin olmadığı yere birileri nizam vermek, düzen kurmak ister.

Devlet gücünün hissedilmediği yerde herkes gücünü hissettirmek ister.

Biz devletini seven, devletine sadık bir milletiz.

Devletten de masum, sıradan, işinde, aşında olan sıradan vatandaşlarını her zaman, her yerde, her şartta, herkese karşı korumasını beklemek toplumun hakkımızdır.

Devlet, dağ bayır terörist avına çıkarken, terörizme karşı tüm dünyayı karşısına alma pahasına sınır ötesi operasyonlar yapıp destanlar yazarken, hastanedeki doktoruna, okuldaki öğretmenine saldıranın iflahını sökemezse kendisiyle çelişmiş olmaz mı?

Anayasa, ceza kanunları, muhakeme kanunları, infaz kanunları sadece suçlunun haklarını korumak için mi vardır?

Masum vatandaşı koruyamayan, onları korumayı öncelemeyen kanun, nizam, düzen olabilir mi?
OGÜNhaber