Alındı alınmasına ama mandacılık fikri, mandacı fikre sahip insanlar buhar olup uçmadılar.
Yakın tarihimizin bir şekilde gizlenen belge ve bilgileri arasında bu zararlı cemiyetlerin üyeleri ve faaliyetleri olduğu kanaatindeyim.
Bütün vilayetlere İngiliz mandacılığının kabul edilmesine dair yazılar gönderebilecek kadar gemi azıya almış olan İngiliz Muhipleri Cemiyeti hakkında, Said Molla adındaki başkanından ve cemiyet adına yayın yapan gazete ve dergilerin isimleri ve yazarlarından başka bilginin olmaması bana çok ilginç geliyor.
Milli Mücadele'de ibrenin milletten yana dönmesi ve mücadelenin milletin zaferiyle sonuçlanması mandacılık fikrinin öldüğü, yok olduğu, bu fikri savunanların buharlaşıp uçtukları, saf dışı edildikleri anlamına gelmez ve öyle de olmadı zaten…
Hatta, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti üyelerinin belki tamamı sonraki süreçte ülkenin sanatına, edebiyatına, siyasetine hükmeden, devleti yöneten kadrolar arasında yer aldılar.
Milli Edebiyat akımının kurucusu olarak anlatılan Yakup Kadri aslında "Yeni Yunancılık" akımının kurucusu, öncüsü ve sözcüsü idi.
Halide Edip, Yunus Nadi, Refik Halit Karay, Cenap Şehabeddin, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Süleyman Nazif, Halil Nihat Boztepe, Halit Ziya Uşaklıgil, Mithat Cemal Kuntay, Zeki Megamiz, Salih Zeki Aktay gibi onlarca yazar İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Whilson Prensipleri Cemiyeti, Manda ve Himaye Cemiyeti gibi cemiyetlerin üyeleriydiler ya da o cemiyetlerin klasörlüğünü yapmaktaydılar.
Tüm süslü söylemlerine rağmen 60 darbesi, 71 muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat darbesi, 15 Temmuz ve tüm darbe ve işgal girişimleri, mandacılık adına yapılan ihanet hareketleri değil miydi?
"Türkiye zayıflarsa sulayın, güçlenirse budayın" diyen İngiliz devlet aklından bayrağı teslim alan ABD devlet aklı bu ülkeyi budamak için her oyunu denemekten, her oyuncağı kullanmaktan hiç çekinmedi, çekinmeyecek.
12 Eylül darbesi için "bizim çocuklar başardılar" demişti ABD başkanı.
ABD'nin çocukları 15 Temmuz'da başaramadılar.
15 Temmuz'da yarım kalan hesabı tamamlamak isteyen ABD devlet aklının kilit isimlerinden ve yeni süreçte başkan adaylığına oynayan Joe Biden'in sözleri düştü gündemimize.
Sarf edilen sözler, ABD devlet ve toplumu adına kabul edilebilir. Onların işi gücü dünyayı karıştırmak zaten.
Kabul edilmesi, anlaşılması zor olan, ABD'den birileri, "ben Türkiye'de siyasi bir operasyon yapacağım, bu operasyonu da o ülkedeki siyasi muhalefeti kullanarak yapacağım" derken, buradaki muhalefetin suskunluğa bürünmesi, saçma sapan savunmalara, laf cambazlıklarıyla konuyu sulandırmasıdır.
Bu hal, bu suskunluk ülkemizde mandacılığı kabullenmiş, içselleştirmiş siyasetçilerin, siyasi yapıların olduğunun göstergesi olarak kabul edilebilir mi?
"Biz bu kirli oyunda yokuz, bu kirli, haysiyetsiz oyunun oyuncusu, figüranı olmadık, olmayız. Bunu haysiyet meselesi sayarız. Bu sözleri şiddetle kınıyoruz, sahibine iade ediyoruz.
Biz milli meselelerimizi, ülke meselelerimizi ülke içerisinde, milli ve meşru dinamiklerimizle çözeriz.
Kimsenin ülkemizin iç işlerine karışmasına asla müsaade etmeyiz, uzanan eli kırar, uzanan dili kopartırız" demesini beklediğimiz seksen küsur partiden hiçbirinin günlerdir bu tepkiyi verememiş olması ülke siyasetimiz adına utanç vericidir.
Bu suskunluğun nedeni, ABD'nin sömürge liginde oynamak üzere yeni bir takımın kurulmuş, transferlerin tamamlanmış, teknik kadrosunun, ilk on birinin, yedeklerinin belirlenmiş ve hatta oyunun başlamış olması mıdır?
Transfer sözleşmesindeki cezai hükümler yüzünden kimse kendini ifşa edemiyor, oyundan da çıkmaya cesaret edemiyor gibi bir görüntü yok mu ortada?
ABD ve beşli çete yetmiş yıl önce de yedi yıl önce de yedi ay önce de aynı kafadaydılar, aynı işleri yapıyorlardı. Yedi ay, yedi yıl, yetmiş yıl sonra da aynısını yapacaklar, yapmak isteyecekler.
Peki, bizim içimizde mandacılık adına iş tutmak için oluşturulmuş, geliştirilmiş, yerleştirilmiş pek çok kişi, kurum ve kuruluşlarımız yetmiş yıldır olduğu gibi, bir yetmiş yıl daha ABD'nin emir eri, oyuncağı olmaya devam mı edecekler?
ABD'li Joe Biden'den ve onun sözlerinden daha büyük sorunumuz, en mühim milli meselelerde bile milli, ahlaki bir tutum takınamayanlarımızın olmasıdır.
Dahası,
Mandacı ruhun içimizde dipdiri var olması sorunudur.
Mandacı cemiyetlerin isim değiştirerek, amblem değiştirerek, belki söylem değiştirerek dörtnala at koşturuyor oluşudur.
İçimizdeki mandacıları ve mandacılığı kökünden sökmek için yeniden bir Sivas Kongresi, yeniden bir Milli Mücadele mi gerekiyor?