EYT’yi tutan el kimin?

Dinini, mabedlerini, ecdadını, ulemasını, namusunu, topraklarını ayaklar altına alanları muasır medeniyet adıyla tapınılacak şeyler, yönelinecek kıblegah gibi kabul ettirilen nesilleriz..

Dinsizliği bilim, ahlaksızlığı modernite, terörizmi barış diye ezberletilmiş insanlarız..

Darbeleri vatanseverlik, darbecileri milli kahraman olarak belletilen, milletin beğenip oy verdiklerini aşağılamayı, alaşağı etmeyi, zindanlarda süründürmeyi, iplerde sallandırmayı kahramanlık destanı gibi, ninni gibi dinleyerek uyutulmuş nesilleriz..

O yüzden uyanmakta, uyandıktan sonra ayılmakta, toparlanmakta çok zorlandığımız doğrudur.

Hatta bazen uykudan öte hipnoz edildiğimiz de doğrudur. Hipnoz olan uyanık olsa da kendine telkin edilen konularda asla sağduyulu, akıllı, makul, mantıklı tepkiler veremez..

Konumuza gelelim.

Son iki yıldır toplum ve siyaset gündemimizi en çok meşgul eden konulardan biri EYT, yani ‘Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ mevzusu.

Bu sorun nasıl ve ne zaman doğdu sorusuna cevap bulmak, konunun temelini oluşturması bakımından önemli.

Ülkemizde meşru yollardan iş başına gelmiş ve oldukça da başarılı icraatlar yapan bir hükümet, deli saçması tezgahlarla iktidardan indirildi, ardından o günün genel kurmay başkanının ifadesiyle "iktidar altın tepside" Ecevit ve Mesut Yılmaz azınlık hükümetine ve ardından koalisyon hükümetine teslim edildi. 

1997-2002 yılları arasında geçen beş yıllık 28 Şubat Sürecinde ülke kriz üstüne kriz yaşadı.

Bankalar, hazine soyuldu, boşaltıldı. Devlet memuruna maaş veremeyecek duruma düşürüldü. 17 Ağustos depremzedeleri için toplanan paralar bile maaş ödemelerine aktarılmak zorunda kalındı.

İşte bu kriz sürecinde dönemin Ecevit Başbakanlığındaki koalisyon hükümeti, emeklilik yaşını yükselten kanunu çıkartmak zorunda kaldı. Yıl 1998.

O gün ufak tefek itirazlar olsa da kimse sesini çıkartamadı. Çünkü, hükümetin arkasında ordu vardı. Ordunun onay verdiği bir hususta başka birinin itiraz etmesinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Herkes cesaret edemezdi, edemedi de zaten. Kimse Danıştay'a, Anayasa Mahkemesi'ne başvurmadı. 

Öbür yandan, ülkenin ekonomik durumu, başka bir çareye imkan vermiyordu. Zerre vatan sevgisi olan buna itiraz edemezdi. Ve kimse itiraz etmedi. Çalışanlar da itiraz etmedi.

O kriz yıllarında iş bulabilen bayram ediyor, adeta şükür kurbanı kesiyordu. Emekliliği hesap edecek gün değildi. Emeklilik yasasına itiraz edip elindeki hazır ekmeği kaybetmeyi göze alacak yiğit bulmakta zordu. Diğer taraftan yasa, nispeten kademeli bir geçiş öngörüyordu. Hazırda emekliliği gelenler yasadan çok fazla etkilenmiyorlardı ve çok fazla ses çıkartmadılar.

Bugün hakkımız gasp edildi, çalındı, çalınan hakkımızı arıyoruz diye organize olan, yavaş yavaş sokağa dökülmek için ısındırılan, hatta siyasallaşma süreci yaşayan, siyasal mesajlar veren, şantajlar yapan bu grup üyeleri o günlerde henüz işe başlamış gençlerdi.

Yirmi yıl sonrasını hesap etmek, çalınan haklarını aramak o günlerde adeta fantezi idi.

O günlere ‘kim ere, kim öle kim kala’ diye düşünen, hayata toz pembe bakan, yukarda da zikrettiğim gibi kriz döneminde iş bulduğuna şükreden, askerin arkasında olduğu hükümete itirazı Don Kişotluk olarak algılayan o günkü genç nesil, bugün hak arama mücadelesi veriyor, verdiğini iddia ediyor.

Neden bugün?

2002’den bu yana Ak Parti hükümetini indirmek için onlarca kez darbe deneyenler, Gezi olaylarını, 15 Temmuz’u deneyip başaramayanlar, Ak Parti karşısına güçlü bir toplumsal hareket çıkartma peşindeler.

Fetö bürokraside, medyada ve ekonomide güçlüydü ama toplumsal tabanı yoktu, başaramadı.

Askerin silahı vardı ama toplum darbeyi ve darbeciyi artık sevmiyor, güvenmiyordu, beceremediler.

Taksim Gezi Parkı olaylarında halk hareketiyle iktidarı devirmek istediler ama yaslandıkları taban o kadar güçlü değildi, kalabalık değildi, geniş tabanlara, tüm şehirlere yayılamıyordu.

Oysa EYT’liler tüm şehirlere yayılmışlar. Hakları ellerinden alınmış insanlar. Ve insanları midesinden ve cebinden yakalamak çok kolay, çok etkin..

İki milyon civarı insan. Müthiş gösteriler yapabilir, şehirlerin altını üstüne getirebilir, her türlü siyasi pazarlığa malzeme olabilir, kullanılabilir, adeta sürü mantığıyla her yere çekilip her türlü iş için kullanılabilir muazzam bir grup.

O yüzden sosyal medyada gövde gösterisi yapıyor, birbirlerine gaz veriyor, haklıyız, güçlüyüz, söke söke alırız, alacağız, vermeyenin ocağını yıkacağız edasındalar.

Sosyal medyada Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesi konuşuluyor her gün. Ne kadar? 10 milyar, eski hesapla 10 katrilyon.

Peki bu ülkede ne kadar emekli var? 12 milyondan fazla.

Devletimizin emeklilerimiz için harcadığı tüm ek masraflar hariç, sadece maaş olarak yıllık ne kadar ödediğini biliyor muyuz? 2018 yılında devlet emekli maaşları için 235,1 milyar lira, yani 235 katrilyon lira. Diyanetin tam yirmi beş yıllık bütçesi.

Yine 2018 yılında devletimizin tüm gelirleri toplamı 696 milyar yani katrilyon. Devlet 750 katrilyon civarı gelir elde ediyor ve bunun 235 katrilyonunu sadece emeklilerin maaşına harcıyor. 

Çalışan işçi ve memur maaşları, sağlık giderleri vb. harcamalarının da yaklaşık bir bu kadar daha olduğunu hesap edersek, devletin eğitim, sanayi, savunma, yatırım için ödemek durumunda kaldığı paranın kat kat fazlasını emeklimizin maaşı için ödemek zorunda kalıyor. 

Ve bu emekli ordumuz her geçen gün daha da artıyor. 

Normal artışın dışında birdenbire milyonu bulan çalışanı emekli etmek, onların yüklerini yüklenmek devletimiz için hatta en güçlü devletler için bile kabul edilebilecek, taşınabilecek bir yük değildir. 

Suriyelilere bakıyor, şu kadar para harcıyor, bize vermiyor sözleri çarpıtma gerçekler içeriyor. Suriye krizi başlamasından bu yana toplamda 30 katrilyon civarı para harcamış devletimiz. 

Oysa EYT’ye emeklilik hakkı verilirse bir yılda otuz katrilyon devlet bütçesinden çıkacak gibi görünüyor. EYT sayısı 500 bin ila 2 milyon arasında değişik rakamlarla ifade ediliyor. 

Kanun çıktığı gün 500 bin insan emekli olsa, SSK prim kaybı, maaş, emekli ikramiyesi vb. tüm masraflar hesaba katılırsa yıllık 15 katrilyon civarı, sayı bir milyonu bulursa 30 katrilyonu bulabilecek bedeller ödemek zorunda kalacağız, devlet ve millet olarak.. 

Bugün provoke edilen EYT'li vatandaşlarımız Ak Parti'ye oy vermeme, iktidardan indirme tehdidinde bulunuyorlar. 

Peki kime oy vermeyi düşünüyorlar dersiniz? 
28 Şubat darbecilerinin ve iktidarı altın tepside sundukları partilerin uzantıları ve ruh ikizleri olan CHP ve ortaklarına oy vereceklerini söylüyorlar. 

EYT’liler mağdursa şayet, kendilerini mağdur edenler kim? 

Darbeciler ve bu günkü Millet İttifakı üyesi partiler. 

Peki EYT’liler kime oy verecekler? 

Yine onlara..

Peki, bu kalabalık yığınları yönlendiren el kimin?

Bence yine bu kirli el, kirli dil, kirli akıl darbecilerin, demokrasi düşmanlarının, millet düşmanlarının, emek, servet düşmanlarının..
OGÜNhaber