Gezegeni serin tutmak zorundayız…
Dünyanın yaşam enerjisini bitirmemek adına tedbir almalıyız. Yoksa bir önlem alamazsak bu şekilde giderse alışkanlıklarımız bu bizimde dünyanın da sonunu getirecektir.
Hem de ne son…
Can acıtırcasına bir bitiş…
İnanılmazı zor doğa olayları ardı ardına yaşanacak ve bir damla suyun bile kalmayacağı bir zaman diliminden bahis ediliyor.
Dünyamızda erişilebilir içilecek su miktarı, dünya üzerinden bulunan toplam su rezervinin binde 10’undan daha az bir seviyededir. Su olmadan ne yaşam olur ne üretim ne gelişim ne de gelecek. Su sıkıntısı dünyanın yaşadığı en büyük sorunlardan birisi olarak son zamanlarda gündemde yer almaktadır.
Ülkemiz su rezervi konusunda birçok ülkeye kıyasla iyi bir durumda iken, tasarruf ve önlem alınmaması sebebi alametiyle 2030 yılında su fakiri olan ülkeler arasında anılacağı konuşuluyor.
Akdeniz’de suya ulaşamayan insanların sayısının 20 yıl içerisinde 180 milyondan 250 milyona yükseleceğini belirten uzmanların uyarıları dikkate alınmalıdır. Bu şekilde su sıkıntısı yaşanması halinde bunun sebebinin aşırı ısınma olması nedeniyle yaşanacağı da bir gerçektir. Kuraklık nedeniyle tarımcılıkta büyük kayıplar yaşanırken, deniz ürünlerinin sayısında da ciddi eksilme öngörülüyor.
Batı Akdeniz, Batı Karadeniz, Marmara Havzalarında baraj seviyelerinde ciddi düşüşler olduğunu biliyoruz. İstanbul, Ankara ve İzmir’e su sağlayan barajların da suyun ciddi alt seviyelerde olması basite alınacak ve geçici çözümlerle ele alınacak konu değildir.
Şimdi sonbahar mevsimsel olarak yağmur konusunda kurak geçti. Kış ve Bahar ayının da aynı şekilde olması halinde ne yapacağızları düşünmek zorundayız ama sadece düşünmek yetmiyor, acilen eyleme geçmeli, topyekûn akılcı tasarruf planlarımızın sert kanunlarla uygulanmasını sağlamalıyız.
Bir doğal afet olarak kuraklığı kabullenmeliyiz.
Su kesinlikle bilinçsizce tüketilen bir kaynak değildir.
Su korunması gereken doğal varlıktır.
Bu varlığımızı korursak var oluruz, koruyamaz isek yok oluruz…