Yazının sonunda ise yönetenlerin kitleleri nasıl sömürdüğünü ve bu sömürü kültürünün site yaşam kültürünün bir parçası olmasına bizlerin nasıl alıştırıldığından bahis edeceğimi belirtmiştim.
Burada bahis ettiğim yöneticiler ifadesi ile tüm kurum idarecilerini aynı kefeye koymak istemiyorum. Zaten hepsi sömürmüyor ama şu bir gerçek ki! sömürenlerin sayısı sömürmeyenlerin sayısından oldukça fazla…
Bir gazeteci kafasındakileri yazıya dökerken her sözcüğünü itinayla seçer ve bir ayna misali olayları anlamlandırırken kurduğu cümlelerle bazen bir adalet savaşçısı bazen de milli bir kahraman rolüne bürünür.
Yanlışa karşı durur, adaletsizliğe ve zulme seyirci kalamaz. Bir silah sahibidir ve silahı ise kalemi…
Tabi ne role bürünürse bürünsün kalemini de öyle fütursuzca sağa sola sallamaz.
Bu düşüncelerle basın kanununa uygun olarak kalemimi kamu yararı için kullanmaktan çekinen gazetecilerden olmadığım düşüncesiyle; gerçek olmayan, devletime ve milletime fayda sağlamayan ifadeleri de bu yazı dizisinde kullanmayacağımızı bilmenizi isterim. Candaş, yoldaş, yandaş gazeteciler tabi ki çok farklı bir pencereden bakarlar.
Esas manasıyla gerginim….
Gerginliğimin sebebi benim gördüğüm problemleri görenlerin, bilenlerin halkın huzuru noktasında yapılması gerekenler için düğmeye basmamalarıdır. Esas gerginliğimin sebebi ise halkın da kendi huzurları konusunda çalışanlara destek olmamaları ve bananeciliği meslek haline getirmeleridir.
Ben denizde bugünlerde kalemimi çekip, art arda kelimeler ile cümleler kurmak ve sağa sola derin sözlerimi saçmak istiyorum.
Aldığı dairede ortak kullanım alanına imara aykırı olarak kapı açan sakini ve bu sakinin yaptığı yasa dışı olaya göz yuman yöneticiyi, inşaat şirketini veya idareciyi de nerelere havale edeceğimi bilememenin karmaşası ve kargaşası için de klavyenin tuşlarına basıyorum.
Biz yedi cihana adalet dağıtmış bir milletin nesli olarak hak arayanların hakkını vermek zorundayız.
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kontrolünde bulunan milli ve yerli firmamız TOKİ’ye bağlı Emlak Konut GYO ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki KİPTAŞ gibi kuruluşlarımız bazen bayındır, bazen de taşeron firmaların hatalarından kaynaklanan defolu daireleri inşa ettiklerine şahit oluyoruz. Fakat bir genelleme yapmak gerekirse yüksek oranda güzel işler ortaya çıkarıyorlar.
Fakat esas sorun daireleri satın alan maliklerin evlerine taşınmasının ardından başlıyor. Toplu konutlarda ciddi anlamda yönetme ve yönetilme problemleri baş gösteriyor. Yaşadıkları sorunlardan bahis edecek olursak; hizmet alamama, yüksek aidat ve defolu dairelerinin bayındır edilmesi şeklinde sıralayabiliriz.
Gelecek yazımda hizmet nasıl verilmelidir, yüksek aidatların aşağıya nasıl çekileceği ve defolu dairelerin sorun olmaması için neler yapılması gerektiğine de ayrıca değineceğim.
Çevre ve şehircilik kültürü ile toplu konutlarda bulunan dairelerde yaşamaya başlayan vatandaşlar, bu tür sorunlar sebebi, alametiyle huzursuz bir sürece doğru itilmesini seyretmek ne kadar acı…
Merkezi ısınma sisteminin, toplu konutlarda yaşayan maliklerin daha hesaplı ısınmalarını sağlayacağı söylemlerinin ana haberlerde ekranlarda flaş biçiminde servis edildiği günleri hatırlıyorum.
Akademisyen, firma temsilcileri, gazeteciler bangır bangır bu sistemin konutlarda yaşayanların ısınma faturalarını çok hesaplı bir hale getireceğini haykırıyorlardı.
Ne oldu da bu hesaplı, tasarruflu merkezi sistem can yakar, bütçeleri sarsar, kanımızı emer hale geldi.
Birisi de çıkıp yeter artık, bu millet ile oyun oynayamazsınız demedi. Yaz mevsiminde kış ayında gibi fatura ödemek nedir? İGDAŞ mı haddini aşıyor, sistemi kuranlar mı hatalı bir kurulum ile kanımızın emilmesine mi neden oldu?
Yoksa yüksek faturalar ile toplu konutlarda yaşayanların dejavu yaşamasından birileri büyük bir haz mı duyuyor?
Kafamda deli sorular var…
Sorulara cevap buldukça sizleri bilgilendirmeye, hep birlikte sorunlara çözüm bulmak adına gayret etmeye devam…
Bu kış çetin geçecek gibi gözüküyor, katlanan faturalar ve anlam verilemeyen rakamlar ile karşı karşıya kalacağımız günler çok yakındır.