Geçtiğimiz hafta ki sayımızda, “Bu ülkenin evlatları; Akıncı, Ülkücü ve Devrimciler” başlıklı bir yazı yazdım ve yazıdan sonra hem sağ, hem de sol cenahtan birçok memnun olmadıklarını belirten yazılı ve sözlü görüş aldım. Yazıma gelen tepkiler kaleme aldığım ifadelerimi tesciller nitelikte idi.
Diğer yandan, Ülkücüler, Devrimciler ve Akıncıların içinden olan aklıselim dostlarımın, fikirlerin çatışma ve kavga ortamına gelmemesinin gerekli olduğunun dile getirmesi ise beni oldukça memnun etti. Yazıma gelen tepkilerin bazısı beni sevindirirken, bazıları üzdü.
Hangi taraftan olursak, olalım, geçmiş yıllarda gençlerin kavga ortamına düşmesine birilerinin seyirci kaldığını unutmayarak, bu dönemde bizler seyirci kalmayacağız inşallah…
Şimdi gelelim yeni köşemizin konusuna yani teröre…
Aktütün, Çukurca, Dağlıca, Üzümlü karakollarına bugüne kadar PKK'nın yaptığı baskınlar sonucu şehit olan kardeşlerimizin evlerini yasa boğan terörü sevimli göstermeye çalışanlara çok kızıyoruz. Ama ne hikmetse hemen unutuyor, terörle mücadele eden kişilerle mücadele edenleri sevindirecek haberler yapıyoruz zaman zaman… Evet, terör konusunda bazı medya mensupları isteyerek, bazıları da farkında olmadan istemeden teröre destek veriyor...
Hasan Celal Güzel, Sabah Gazetesi’nde ki köşesinde bu durumu, “Geçen gün liberal geçinen birinin köşe yazısını dehşetle okudum. Adam, PKK'nın silahlı terörüne hak veriyor ve 'bu terör eylemleri olmazsa Kürtlere haklarını vermezler' diye yazıyordu. BDP'nin ve terörü destekleyen ırkçı-bölücü çevrelerin mantığı budur. Bu mantıkla teröristlerin silâh bırakmaları ve müzakereye oturmaları mümkün değildir. Zira bu sapık zihniyet, 'demokratik açılımın devlete silâh zoruyla yaptırıldığını ve terörle mücadelede muzaffer oldukları propagandasını yaymaktadır.
Hâlbuki binlerce defa tekrarladık; 'demokratik açılımın terörle hiçbir ilişkisi yoktur. Bir avuç kıçı kırık eşkıyanın, koskoca Türk devletine silahlı baskı yaparak isteklerini yaptıracağını düşünmek için o köşe yazarı kadar hamakat sahibi olmak gerekir. Aklımızı başımıza toplayalım; bir avuç hainin dolduruşuna gelerek terörle mücadeleyi gevşetmeyelim.” sözleriyle kaleme almış.
Kürtler ile Irak Başbakanı Nuri el-Maliki arasındaki gerginliğin arttığı dönemde Ankara'ya gelen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani’nin "Terör hepimizin baş belası. En çok Irak Kürtlerine zarar veriyor" açıklaması görmezden gelinmemelidir.
Evet, PKK, misak-i milli sınırlarımız içinde Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Abaza’sı, Roman’ı olarak hepimize zarar verirken, sınırlarımız dışında yaşayan insanlara da korku ve tehdit veriyor.
Bu ülkede kandan hem de bizlerin kanlarından beslenen hainler var. Ortada bir taşeron örgütün varlığını hepimiz kabul ediyoruz. Ama bu taşeron ile taşeronu kiralayanlara verilen mücadelede siyasiler tek vücut olup, hareket edemiyorlar.
Geçen sene Çanakkale’ye gittiğimde şehitlerimizin isimleri ile memleketleri yazıyordu. Türkiye’nin doğusundan, batısına her şehirden vatan için şehit olmaya koşan atalarımızın torunlarına yani bizlere 30 yıl önce birileri “birbirinizi öldürün” isimli bir oyun yazmışlar,bizlerde figüran olarak birbirimizi öldürüyoruz.
Başrol oynayan baronlar ceplerini doldururken, figüran olanlar toprağın altına Kürtçe ve Türkçe ağıtlarla defn ediliyorlar.
Geçtiğimiz ay Irwin Shaw’ın yazdığı “Ölüleri Gömün” tiyatro eserini İstanbul Şehir Tiyatrosu Cevahir Sahnesi’nde seyrettiğimde gözümün önüne bugüne kadar verdiğimiz şehitlerimiz geldi.
Savaşların ne kadar acı, ne kadar sorumsuz bir davranış olduğunu, sistemsizlik içerisinde bir sistemin hayatlara son verdiği zaman ölen askerlerin gömülmeyi ret etmesiyle yaşayanların kendi menfaatleri için nasıl telaşlandıklarını bu oyun vesilesiyle öğrenmiş olduk.
Bir yandan sistemin devam etmesi için ölüleri gömülmeye iknaya çalışan üstler, ölülerini gömülmeye ikna etmek için yanlarına çağrılan yakınlarının ölüleri gömülmeye razı etme çabaları insanın ne kadar aciz ve çaresiz durumlarda kaldığını canlı canlı izleme fırsatı bulduk.
Çünkü o gömülmeyi ret eden askerler öldüğü için gömülecek ki! Yeni askerler cepheye çeşitli amaçlar uğruna ölmek pahasına gönderilebilsinler.
Ordu, hükümet, din adamları, gençler, yaşlılar ve diğer askerler gömülmeme isteği karşısında telaş ve panik içerisinde dururken, bazılarının ölülere destek vermesi insanların hepsinin aynı düşünemediğini bir kez daha gösterdi.
Ölen askerin, “toprağın altı doldu artık yer kalmadı” söylemi karşısında ise şaşıranlar verecek cevap bulmakta zorlanıyorlar.
Bizde güzel yurdumuzda gerçekten zorlanıyoruz ama bizim askerlerimiz gömülmeyi red etmiyor, aksine kınalar yakılarak, koşa koşa ölüme gidiyor…