Her mesleğin kendine özgü riskleri vardır. Dünyanın her ülkesinde her mesleğin riskleri olduğu gibi bizim yurdumuzda da durum aynıdır. Bu sıkıntılar meslek sahipleri için geçerli olduğu gibi bazen bu meslek gruplarından hizmet alanlar için de zaman zaman riskler ortaya çıkmaktadır.
Bazen bir doktor, bazen bir mühendis bazende bir gazeteci işini iyi yapmayarak, hizmet verdiği kesime acıtasyon uygulamaları devreye sokarken, sistem nedeniyle de kimi zaman da başkasından hizmet alırken kendisi de o uygulamalara maruz kalabiliyor.
Acaba gerçekte herkesin birbirini dürtme girişimleri normal görenler, yüzüne gülüp, arkasından yeşilçam filmleri çevirenler ile benim gibi düşünmeyen tukaka anlayışında olanlar her ortamda bukelemun edasıyla rant yarışına girebiliyorlar. Bu ülke dürüstlerin de dürüst olmayanlar kadar cesaretli olmasını yıllarca bekledi durdu…
Güzel yurdumda hep kaos ortamı oluşturmaya çalışanlar hala topyekûn bilgi ve bilge toplayarak, ortamı germek için çalışmalarını hızlandırıyorlar. Arada bir askeri darbelerin yapıldığı ve "Geçiş dönemleri"nin yaşandığı ülkelerde ki insanların ruh sağlıklarında da ciddi yıpranmalar olduğu gerçeği tüm uzmanlar tarafından dillendirilmektedir.
Hele hele erken kalkanın gazete çıkardığı ve erken kalkanın darbe yapmaya çalıştığı bir ülkede yaşayan bizler için durum biraz daha vahim gözükmekte…
Neden mi?
Anne rahminden yüce Rabbimizin izni ile çıktığımızda ilk dayağı ebelerin kıçımıza vurmasıyla yaşadık. Emekleme devresinden ayaklanma sürecine girdiğimizde ise anne ve babalarımızdan sanki çocukları dövmek sünnetmiş gibi dayak yemeye başladık.
Evdeki sıkıyönetimin ardından babamızın eti senin kemiği bizim sözüyle ilkokul öğretmenimize teslim edilmemizin ardından öğretmen dayaklarıyla tanıştık.
Biraz ergenlik moduna girince, İstanbul’u tanımak için gezmeye çıktığımızda ise yolda bizi çeviren polisler tarafından ne geziyorsunuz burada ikazıyla sebepsiz yere jop ile yakın ilişki kurduk. Gençlik döneminde ise sokak timleri adındaki eli sopalı kişilerle hiç temas haline girmememize ise hep şükür ettik.
Vatani görevimizi yapmak için peygamber ocağına kutlamalarla gönderilmemizin ardından kışladan girdiğimiz gün komutan dayakları ve cezaları ile haşır neşir olduk. Hep birileri daha doğrusu İstanbul’un yüksek otellerinin tepe barlarında puroları ile viskilerini içerek, ülke yöneten baronların kurduğu sistemde hep tuk aka muamelesi ile karşılaştık durduk. Lakin değişim ve gelişim güzel yurdumda birilerinin istediği dışında rabbimin izni ile değişik bir seyir aldı.
Muhtar olamaz denilen Recep Tayyip Erdoğan Başbakan oldu. Bir anne oğlunun zulum çekmesinden yıllar sonra onun hakimiyetini görerek ebediyete intikal etti. (Rabbim rahmet eylesin tüm büyüklerimize) Ama hep güzel şeyler olmuyor çirkinlikler hafızamıza hala kazınıyor.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e ayrı bir saygım vardır. Çünkü yapmacık değil, tam bir yurdum insanı olarak hizmetlerine devam ediyor. Aklı ve fikri siyaset üstü çalıştığından hakka olan inancıyla icraatlar yapmasından birileri rahatsız oluyor. Kısaca sayın bakan elini taşın altına koyuyor…
İdris Naim Şahin meclis kürsüsünden PKK’lıların iğrençliklerini sergileyerek, sesli de ifade ederken, PKK’nın destekçileri hemen bağırarak, “siz Kürtleri aşağılayamazsınız” diyorlar.
Almanya’dan gelip, dağda bayrağımızla sorunu olan Alman Brigette Kürtmü?
Kürtle PKK’yı ayırt edemeyen anlayış nasıl bir düşünce sistemi ile çalışıyor anlam veremiyorum.
28 Şubat süreci konusunda da yeni bir dalganın gelmesini bekliyorum. Bu dalganın bu güne kadar olan deşifrelerin en büyüğü olacağı konuşuluyor.
Sarayburnu’nda bulunan Sepetçiler kasrını üs haline getirmiş, Kemal Gürüz ile Kemal Alemdaroğlu’nun “Çevik Bir” hareketle sürece dahil edileceğini düşünüyorum.