“Hukuki düzenlemeyi bu şekilde belirttikten sonra somut olayın incelemesine geçebiliriz. Doğu Akdeniz’de Libya’nın 200 kilometre kuzeyinde, 22 Kasım 2020 günü sabah yerel saat ile saat 10:30 civarında, 16727 tonluk Roseline A3 isimli Türk bayraklı bir konteyner gemisi MED IRINI kuvvetleri tarafından durdurulmuş ve operasyona katılan Alman Hamburg fırkateyni (F220) personelince gemide arama yapılmıştır4. Gemi Türkiye’den, Libya’nın Misurata Limanı’na gerçekleştirdiği ticari seferi sırasında5 durdurularak aranmıştır. Gemide insani yardım amaçlı malzeme taşındığı tespit edilmiştir.
2003 yılında inşa edilen 4157668 IMO No’lu geminin sicile kayıtlı sahibi Mart 2013 yılından beri Türkiye’nin saygın denizcilik şirketi “Arkas Konteyner Taşımacılık A.Ş.”dir ve gemi “Arkas Denizcilik ve Nakliyat” şirketi tarafından işletilmektedir. İlginç olan geminin Aralık 2010 ile Mart 2013 tarihleri arasında geminin Alman bayrağı taşımış olmasıdır. Geminin bu tarihler arasında Alman gemi siciline kayıtlı sahibi Macuba GMBH&CO KG, işleteni ise yine bir Alman şirketi olan Tom Worden GMBH&CO KG olmasıdır. Yani gemi açısından ve sahipleri ile işletenleri açısından şüphe gerektiren bir durum olmamasıdır.
HUKUKİ DÜZENLEME
Savaş gemilerinin, gemilerin uyruğunu belirlemek için yanaşma hakkı uluslararası bir teamül kuralıdır. Ancak gemiye yanaşma hakkı, gemiye çıkma ve ziyaret etme hakkını içermez. Bu hak ancak istisnai hallerde kullanılabilir. Türkiye’nin taraf olmadığı, 1958 Cenevre Açık Deniz Sözleşmesi, 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (United Nations Concention on the Law of The Sea, UNCLOS)’a göre, müdahalenin bir antlaşma ile tanınan yetkilerden kaynaklanması, geminin deniz haydutluğu ya da köle ticareti yapması, geminin izinsiz yayın yapması, harp gemisinin bayrağını taşıdığı devletin BMDHS 109’uncu maddeye göre yargı yetkisine sahip olması, yabancı bir bayrak çekmiş olmasına veya bayrağını göstermekten kaçınmasına rağmen geminin gerçekte savaş gemisiyle aynı tabiiyette olması veya geminin tabiiyetsiz olması halinde ciddi nedenler de var ise, savaş gemisi bu gemiyi durdurup, gemiye çıkma ve denetleme hakkına sahiptir. Savaş gemisi, geminin bayrağını çekmeye yetki veren belgelerinin doğruluğunu inceleyebilir, bu amaçla şüpheli gemiye bir subayın kumandasında bir araç gönderebilir. Belgelerin incelenmesi sonucunda şüpheler devam ederse, gemide mümkün olan nezaketle daha etraflı incelemeye geçilebilir. Ancak şüphelerin asılsız olması, çıkılan gemide bu şüpheleri haklı çıkaracak herhangi bir eylem yapılmadığının anlaşılması halinde, maruz kalınan zarar ve kayıpların da tazmini gerekir. (ADS m. 22, BMDHS m. 110)6.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, EU MED IRINI Birleşmiş Milletlerin oluşturduğu ve yetki verdiği bir operasyon birimi değildir. Birleşmiş Milletlerin Askeri gücü değildir. Dolayısıyla MED IRINI oluşumu herhangi bir Birleşmiş Milletler kararına dayanmamaktadır. Avrupa Birliği’nin bu Birleşmiş Milletler kararını desteklemek için yasal bir askeri güç oluşturduğu varsayılsa bile amaç, Libya limanlarından Avrupa Birliği’ne üye olan devletlerin limanlarına gelen ya da Avrupa Birliği üyesi devletlerin limanlarından Libya’ya sefer yapan gemileri denetlemek olsa bir nebze makul denebilir. Ama operasyon sahası Akdeniz olarak belirlenmiştir.
Bu belirlemenin uluslararası deniz hukuku kurallarını uygulamak amacına dayandığı söylenmiştir. Dolayısı ile Roseline A gemisini Akdeniz’de açık denizlerde sefer yaparken durdurmak yetki aşımıdır. İkinci olarak Türkiye’nin taraf olmadığı Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi gemiye ziyaret yapılabilecek halleri sınırlı olarak belirlemiştir. Bu nedenle gemi hakkında nasıl bir istihbarat bilgisi alınmıştır da durdurularak aranmıştır. Bu bilgi doğru bile olsa nezaket gereği de olsa Türk Dışişleri’nden bilgi ve izin talep edilmemiştir. Kaldı ki, sonuç itibariyle varsa böyle bir istihbarat bilgisinin yanlış olduğu görülmüştür.
Üçüncü olarak gemi ne bir Avrupa limanından kakmış Libya’ya gitmektedir ne de Libya’dan bir Avrupa limanına gitmektedir. Gemi seferini Türkiye ile Libya arasında yapmaktaydı.
Sonuç olarak MED IRINI kuvvetlerinin açık denizlerde bulunan ticari bir gemiye çıkmasını hukuki bir gerekçe ile açıklamak mümkün görünmemektedir. Bu durumda neden sorusunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Kullanılan bu yetki uluslararası hukuka dayanmıyorsa, tamamen politik nedenlerden kaynaklandığını söylemek gerekir. Politik nedenleri ise önümüzdeki zaman gösterecektir.” (Kara, H., (2021). Deniz Ticareti , cilt.34, sa.1, 53-54.)
SONUÇ:
Yeni tip korona virüsle mücadele etmesi gereken AB’nin virüs yerine başka entrikalarla uğraşmasının ürünü olan İrini operasyonu ile kafaları karıştırmaya devam etmektedir.
Sonuçta “İrini Operasyonu” bir barış projesi değildir, Hafter’e askeri veya diplomatik itibar kazandırmak için ortaya çıkmış barış görünümlü savaş operasyonudur.
AB’nin Libya ile alakalı taraflı bakış açısı önemli bir sorun olarak bölgeyi rahatsız etmeye devam ediyor. Ve bu durum özellikle Türkiye-AB ilişkilerini de olumsuz şekilde etkilemeye devam ediyor.
Petrol şirketlerinin çıkarları, ambargonun başarısızlığı ve AB’nin taraflı politikaları Libya ve Akdeniz konusunu daha da karmaşık hale getirmeye devam ediyor.
Akdeniz hem var olan doğal kaynaklarıyla hem de ulaşım açısından bir çok ülkenin dikkatini çeken bir bölgedir.
AB’nin kural tanımaz hamleleri Akdeniz’e kıyısı olan ve bölgede hak iddia eden devletleri rahatsız etmektedir.
Uzun zamandır her fırsatta birbirlerine karşı durmadan hamle yapan Rusya ve ABD çekişmesinden ziyade bölge için Türkiye’ye karşı stratejilerin uygulamaya çalışıldığı da bilinmektedir.
Akdeniz’de Kasım 2020’de ‘Roseline A’ isimli Türk bayraklı kargo gemisine yapılan hukuk dışı aramada bunun ispatı niteliğindedir.
AB’nin ve ABD’nin bölgede askeri faaliyetler gerçekleştirmesi ve bunun devam edeceği konusundaki ısrarlı tutumları da yakın zamanda Ortadoğu’ya barışın ve huzurun gelmeyeceğinin sinyali şeklinde yorumlanabilir. Libya’da Hafter için savaşan Rus güvenlik şirketi Wagner’in, Moskova’nın “hibrit savaş” stratejisinin ürünü olarak birçok Afrika ülkesinde yapılanmasının, Ortadoğu, Akdeniz ve Afrika üçgeninde huzursuzluğun habercisidir.
Bu sebeple, bölgede çıkar çatışmalarının hızlanacağını söylemek doğru bir ifadedir.