Yolcu..

"Görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya.

Gerginsin, kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin Ey Yolcu!

Coşkunluğun ne güzel, öfken ne güzel!

Sana selâm, sana saygı, Ey Yolcu!"



Hedef-2023, Büyük Türkiye….

Hedef-2071;  Okyanus’a ulaşmış, prangalarından kurtulmuş, kendi kararlarını kendi alabilme cesaret ve özgüvenine sahip,  kendini küllerinden yeniden var etmiş 'Anka' kuşu gibi Büyük Türkiye…

Uyuyan devin uyandığı, “yürü hala ne diye oyunda oynaştasın” diye  Şair’in uyanışa, şahlanışa teşvik ettiği Büyük Türkiye….

Sen Selçuklu’sun, sen Osmanlı’sın, sen Anadolu coğrafya’sında  kadim devlet geleneğinin, kurulan 16 Türk devletinin bakiyesisin, kalk ayağa ve  silkin denilen Büyük Türkiye…

Evet; 2002 de bir süvari, bir kaptan, bir Yolcu çıkıyor ve bunları yine ve yeniden söylüyor bizlere…

Uyan “Ey millet-i merhume” diye haykırıyor..

O, Anadolu denilen  cefakar, vefakar ama asla yenilmezlik ruhu olan bu nehri,  denizlere, denizlerden okyanuslara ulaştırmak istiyor…

O,  Türkiye Cumhuriyeti denilen bu şefkatli ve cesur nehri, sahil-i selamete çıkartmak isteyen bir kaptan, bir Yolcu…

Hak bildiği yolun ne ilk Yolcu’sudur,  ne de son Yolcu’su…

Evet; Ey Yolcu, gittiğin yol çetindir, dikenlidir, zordur… Yolcu’su olduğun nehire engeller olacaktır, içerden ve dışarıdan yolunu kesmek isteyenler olacaktır, seni yolundan çevirmek isteyenler olacaktır…

Ama sen;  denizlere, okyanuslara ulaşmak isteyen nehirler gibi zorlukları aşarak, engel tanımayarak, seni yolundan çevirmek için türlü türlü “hezeyanik algı” oluşturanların manilerini aşarak ilerleyecek ve bu “cesur ve kadim” nehirde ilerleyeceksin…

“Paralel nehir(cikler)” oluşturanların, oluşturdukları fantastik ve yalancı “algıları” tek tek yok ederek yoluna devam edeceksin…

Sen 2002 de başladığın mücadelende  yol kazaları olsa da, yeniden kalkacak ve daha güçlü şekilde “yolculuğuna”  devam edecek  bir Yolcu’sun…

Çünkü bu büyük yolculukta, milletin ve Anadolu’nun ruhu, duası ve başarı dileği seninledir, Asya seninledir, Afrika seninledir, mazlum, mağdur, ve emparyalizm’in cenderesindeki ezilenler seninledir, Alem-i  İslam seninledir…

Arada bu “aziz milletin” basiret gözü körleşse de, “at izi it izine karışsa da”, bazen doğruyla yanlış yer değiştirse de; sen yolculuğunu bıraknayacak, yürüdüğün yolda, istikametinden asla ayrılmayacaksın…

Çünkü sen “kutsal yüke hamalsın”, çünkü sen kutsal bildiğin yolda yürüyen bir Yolcu’sun…

Sen sabırla, sebatla, azimle;  önündeki engelleri aşarak, bıkmadan, yorulmadan, usanmadan “Uykudaki Dev, Türkiye” nehrini  okyanusa ulaştırmak isteyen bir Yolcu’sun…

Sevgili Okurlar, sözümü daha  da uzatmadan,  Hasan Hüseyin Korkmazgil’in  muhteşem şiirini  sizlerle paylaşmak istiyorum.  Eminim ki; şiirin devamını okuyunca “başka söze ne hacet” diyeceksiniz….

Ey Yolcu….
“Görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya.
Gerginsin, kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin ey yolcu!
Coşkunluğun ne güzel, öfken ne güzel!
Sana selâm, sana saygı, Ey Yolcu!”
 
Fakat düşündün mü yolunun uzunluğunu? Neler var yolunun üstünde,düşündün mü?
Koşar-adım aşabilecek misin şu dağı, geçebilecek misin bu hızla şu beli,  tırmanabilecek misin bu solukla şu sırtı?
Ovada dikenler boy-atmıştır belki, kayalar yollara uçmuştur, kuru dereleri seller basmıştır, kar yağmıştır belki o tepelere?
Böyle, uçar gibi geçip gidebilecek misin oralardan, hemen varabilecek misin oraya?
Belki sırtlanlar üşüşmüştür leşlere, kuzgunlar çökmüştür ak kayalara, kuduzlar tutmuştur belki yolları. Belki silinmiştir ayak izleri yolcuların.
Bütün bunları bir bir düşündün mü, Ey yolcu?
Çünkü sen, ne ilk yolcususun bu yolun, ne de son.
 
Derim ki sana:
 
Nehirler boyunca git! Nerelerde ve niçin durgundur nehirler, nerelerde ve niçin hırçındır nehirler, nerelerde ve niçin mendereslidir, nerelerde ve niçin çağlayanlı ve çavlanlıdır nehirler, gözlerinle gör, duy kulaklarınla!
Gör ve duy ki, nasıl varır nehirler denizlere!
 
Derim ki sana:
 
Denize varmaktır amacı nehrin, denize varmak, Ey Yolcu!
Büyükse dağ, aşamıyorsa üstünden nehir, dolanır çevresini dağın. Büyükse kaya,söküp atamıyorsa nehir, birikip birikip taşar üstünden, dolanır yanını yöresini. Yokuşsa yolu, koşamıyorsa, menderesler çizer nehir.
Uçurum çıkarsa önüne, kapıp bırakır kendini nehir, açar kanatlarını; ve varır varacağı yere, oraya denize!
 
Derim ki sana:
 
Nehirler boyunca git ve gör nehirlerin nasıl yol aldıklarını!
Sen de bir nehirsin Ey Yolcu!
Senin de varmak istediğin bir yer var. Gerçekten varmak istiyorsan oraya, nehirlere iyi bak!  Engeller nasıl aşılır, öğren nehirlerden!
Yarı yolda yok olup gitmek değildir amaç, nehirler gibi akıp, nehirler gibi ulaşmaktır oraya! Varmaktır oraya, Ey yolcu!
 
Derim ki sana:
 
İyi oku yolunu,avucunun içi gibi bil! İyi belle yolunun engellerini! Dizlerini, ciğerlerini, yüreğini sıkı tut, İyi dengele!
Ovada koşar gibi vurma kendini dik yokuşlara! Uçuruma atlar gibi bindirme kayalara!
“Daha koş, daha koş!” diye alkış tutanlara kanıp da, kesilip kalma yarı yolda!
Dipdiri varmalısın oraya! Varıp bir şeyler  yapmalısın!
Hız koşusu değildir bu, Ey Yolcu,
Engelli koşudur bu!  Engelleri aşa aşa,  gücünü koruya koruya varmalısın oraya!
Çünkü oraya varmaktır amacın, koşmak değil!
 
Boşuna sevmedim nehirleri!
Aktıkça büyümesi boşuna değil nehirlerin!
Akan büyür, Ey Yolcu!
“Erişir menzil-i maksûduna âhaste giden” demiyorum ben sana, “tiz reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır” demiyorum.
Böyle demiyor çünkü nehirler.
Duracaksın, dolacaksın, kemireceksin, oyacaksın, dolaşacaksın, atlayacaksın, aşacaksın, koşacaksın ve varacaksın oraya, diyor nehirler.
Öyle diyorum ben de!
Beni dinle, beni anla,  EY YOLCU!”
OGÜNhaber