Anketler, anketler, anketler…
Konu Cumhurbaşkanı adaylığı,
Ve yeni prens kim?
Yavaş, İmamoğlu’nun hep önünde…
Neden acaba?
İmamoğlu’nun daha az, Yavaş’ın daha çok yüce gönüllü oluşundan mı?
Yoksa Yavaş daha yaşlı ve tecrübeli, İmamoğlu daha genç ve tecrübesiz diye düşünüldüğünden mi?
Yahut da Yavaş’ın daha iyi, İmamoğlu’nun daha az iyi belediye başkanlığı yapmasından dolayı mı?
Tüm bunları,
Ve bu iki Erdoğan alternatifi isme dair anket sonuçlarının neden böyle olduğunu düşündünüz mü?
Ben düşündüm,
Gelin birlikte değerlendirelim:
—Yavaş, Ankara gibi bir protokol şehrinin,
İmamoğlu, Türkiye ve Türk Ekonomisinin beyni olan bir şehrin başkanı.
—Yavaş, AKP’nin “olmasa da olur” dediği bir şehrin,
İmamoğlu, AKP’nin “olmasa olmaz” dediği şehrin başkanı.
—Yavaş, Erdoğan’ın “pek de sevmediği ama yaşamak zorunda kaldığı” şehrin,
İmamoğlu, Erdoğan’ın “doğduğu-büyüdüğü, aşkım dediği ve halen yaşamaya devam ettiği” şehrin başkanı.
—Yavaş, 6 milyonluk bir şehrin,
İmamoğlu, 20 milyonluk bir şehrin başkanı.
—Yavaş, hem CHP’li hem değil,
İmamoğlu, hem CHP’li, hem yeni CHP’nin mimarı ve hem de bir kısım CHP’linin hedefi.
—Yavaş, riskli pozisyonlara girmiyor,
İmamoğlu, direk dalıyor.
—Yavaş, arada bir ve garantici konuşuyor,
İmamoğlu, sık sık, kitabın ortasından ve en riskli konuları da konuşuyor.
—Yavaş sessiz ve derinden ilerlemeyi tercih ediyor,
İmamoğlu, sesli, görünür şekilde ve göstere göstere ilerlemeyi tercih ediyor.
—Yavaş, “istemem, yan cebime koy” havasında,
İmamoğlu, “istiyorum ve alacağım!” hırsında.
—Yavaş, bir liderde olması gereken ihtirası gizliyor,
İmamoğlu, “ihtirassız lider olunmaz” siyaseti yapıyor.
—Yavaş, sorumsuz ve sorunsuz yetkili olmanın dayanılmaz cazibesinde,
İmamoğlu, sorumlu ve sorunlarla mücadele ede ede yol açmanın derdinde…
Bu karşılaştırmayı,
Yavaş’ı ötelemek İmamoğlu’nu öncelemek için yapmadım.
“Ne İmamoğlu ne Yavaş,
Hem İmamoğlu hem Yavaş,
Ya İmamoğlu ya Yavaş” şeklinde yaptım.
Bu arada,
Unutmadan söyleyeyim:
İstanbul’da seçim kazanmakla Ankara’da seçim kazanmanın zorluk derecesi aynı değildir.
Bu yüzden,
Ankara’da alınan yüzde 60 oyla, İstanbul’da alınan yüzde 50 oy matematiksel olarak değerlendirilemez!
Yani demem o ki:
Yanlış demeyelim ama yapılan kıyas doğru değildir.
Yeniden başa döner,
Anket sonuçlarına,
Ve “Mansur Yavaş hep birinci, İmamoğlu hep ikinci” verisine gelirsek;
Henüz çok erken…
Şuanki durum “Kirpi çıkmadan tuzu yumuşatmak” gibidir…
Öyle sanıyorum ki;
Hem “Aheste giden menzil-i maksuduna her zaman erişmez.”
Hem de,
Her zaman ve her koşulda,
“Tiz reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır” sözü doğru çıkmaz.
Zaman ilerledikçe,
Koşullar değiştikçe,
Ve gerçek zamanlı seçim havasına girildikçe,
Yavaşın ibresinde hızlı iniş,
İmamoğlu’nda ise azar azar bir yükseliş görülebileceği göz ardı edilmemelidir!
************
MHP’den İstifalar
Üç MHP’li vekil sürpriz bir şekilde istifa ettirildi.
22 Ekim’de Bahçeli “Öcalan Çıkışı” yapmış,
Bir aya yakın bu konu konuşulmuş,
“Bahçeli’nin çıkışından Erdoğan’ın haberi yok muydu?” sorusu tartışılmış,
Ve nihayetinde geçen hafta ikili bir görüşme yapmıştı.
Sonrasında Bahçeli Salı günü “Cumhurbaşkanı ile aramızda ihtilaf yoktur” dedi,
Ve ilginç bir şekilde bir gün sonra da bu istifalar geldi.
Sizce de oldukça manidar değil mi…
Acaba,
Bahçeli’nin “ihtilaf yok” açıklamasının,
Ve de bu istifaların, Bahçeli-Erdoğan görüşmesiyle bir ilgisi olabilir mi?
Acaba,
O görüşmede Bahçeli/MHP açısından bir zorundalık oluşmuş/oluşturulmuş ve üç vekil istifa ettirilerek reste rest denmiş olabilir mi?
Peki Bahçeli’nin “ihtilaf yok” açıklaması iktidar cenahını tatmin etmemiş olabilir mi?
Olabilir,
Çünkü açıklama genel ve herkesin hemfikir olacağı değerlere bağlı bir uyum vurgusuydu.
Dikkatinizi çekmiştir,
Bahçeli, radikal bir söylem öncesi genelde “Eğer…” diye başlayan cümle kurar,
Ve hep bir ön şart koşar.
“Öcalan konuşsun” çıkışında da,
“Erdoğan tek seçenektir” iddiasında da hep böyle oldu.
Salı günü “ihtilaf yok” açıklaması da aynen şöyle başlıyordu:
“Mevzu bahis vatan, millet bayrak ise Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve şahsım arasında hiçbir ayrılığın olmayacağını……”
Mevzubahis vatan-millet-bayrak olunca,
Özgür Özel’in de, Ümit Özdağ’ın da, Müsavat Dervişoğlu’nun da,
İşçi Partisi başkanı Erkan Baş’ın da,
İmamoğlu’nun da, Yavaş’ın da,
Doğu Perinçek’in de, Ali Babacan’ın da, Davutoğlu’nun da,
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir ayrılığının olması zaten mevzu bahis olmaz/olamaz ki…
Mevzubahis “vatan-millet-bayrak” olunca,
Sadece siyasetçilerin,
Ya da sadece Bahçeli’nin değil,
Bu ülkede yaşayan herkesin, bu müşterek noktada Cumhurbaşkanı ile arasında sarsılmaz bir bağ olmaması zaten düşünülemez ki…
Şeytan ayrıntıda yatar derler.
Burada da öyle bir nüans var.
Kim ne derse desin,
Bahçeli’nin şarta müteallik şekilde söylediği “ihtilaf yok/uyum var” ifadesi Cumhur İttifakı’nın iki ortağı arasında özel ve öznel bağlamda sarsılmaz bir bağ olduğu anlamına gelmez!
Aksine,
Temel ve herkesçelik arz eden değerler üzerinden yapılan bu şekildeki bir savunmanın,
Veya savunma ihtiyacının, “ihtilaf var” tespitini teyit eder cihette bir algıyı körükleyeceği
Ve soru işaretlerini ortadan kaldırmayacağı kanaatindeyim!
**********
Son Tahlilde
Ne kadar büyük tehlikelerden bahsedilirse bahsedilsin,
Ne kadar büyük harfli cümleler kurulursa kurulsun,
İster “Devlet İnisiyatifi”,
İster “Devlet Aklı”,
İster “Derin Akıl” denirse densin,
Ve ne kadar tüm medya enstrümanları kullanılarak hayatın olağan akışına dair ahalinin sorunları gündemden düşürülmeye çalışılırsa çalışılsın,
İki şey değişmiyor:
—Halkın yüzde 60 veya yukarısının en büyük sorun olarak ekonomiyi görmesi,
—Ve yüzde 50 üzerinde bir oranla erken seçim gerekli denmesi…