“Sussan olmuyor, susmasan olmaz
Dil dursa hakim bey, tende can durmaz
Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz
Kaleme tedbir koma, tek durmaz”
Eskiden de seçim arifelerinde popülizm olurdu.
Seçim ekonomileri uygulanırdı.
Hatta gerçekleşmesi muhal vaadler havada uçuşurdu.
Merhum Demirel’e atfen şöyle bir anekdot bile anlatılır;
Gazeteciler sorar; Efendim beşyüz günde gerçekleştireceğim dediğiniz vaatler vardı ama bunlar gerçekleşmedi”
Demirel de cevap verir; Evet, vaat ettim. Ama gerçekleştiremedim. Kaldı ki adı üstünde vaat. Yahu vaat etmeseydim millet, vaat bile edemiyor bu adam demeyecek miydi”
Seçimlere gidilirken yine Demirel’in tabiriyle söyleyecek olursak; gökkubbe altında söylenecek herşey söylenir, her türlü vaatler havada uçuşurdu.
1980’lerin sonlarından itibaren seçim kampanyalarında söylenen sözlerin pek çoğunu hatırlarım.
Daha eski seçim kampanya dönemlerini de okudum, araştırdım.
Ama bugünkü gibisini hiç duymadım görmedim.
Vaatler var mı, var.
Yapacağız, edeceğiz, uçacağız, kaçacağız, deniz getireceğiz gibi popülizm var mı, var…
Bunlar eskiden de vardı…
Ama,“milliyet, vatan, beka, devlet, ülke, din” gibi milletin tamamınca tartışmasız kavramlar bu kadar kolay dillere pelesenk edilmezdi.
“Hain, ihanet, ahlak, terbiye” kavramları bugünkü kadar kullanılmadı.
Kamplaşma, kutuplaşma ve ötekileştirme bugünkü kadar keskinleşmedi.
Siyasi istikbal için devlet geleneği ve geleceği bugünkü türden tartışmaya açılmadı.
En küçük ilçede bile, karşı cepheye “hain-ihanet” söylemleri öyle kolay söyleniyor ki.
Popülizm bile nitelik değiştirdi.
Siyasi menfaati maksimize etmek için mübah görülmeyen bir değer kalmadı.
İftira, iddia, yaftalama aldı başını gidiyor. Bu konuda partilerin biribirinden farkı yok.
“İhanet torbaları” güncellenmiş şekilde piyasaya sürülüyor.
Meşruiyet sınırı diye birşey yok.
Herkes herşey olabilir.
Bugünün kahramanı, yarının hainine dönüşebilir.
“Müddei iddiasını ispatla mükelleftir” kaide-i hukuk raflara kaldırıldı.
Doğruya doğru derken, adının eğriye çıkması çok muhtemel.
Ülkesel kaygılar beynine üşüşüyor,
Ekonomiye, sosyolojiye, diplomasiye ve kısaca milli geleceğe dair endişeler ruhuna çörekleniyor.
Yazmalıyım diyorsun,
Susmamalıyım diyorsun,
Bunları aklıselim ve politize olmamış akıllarla paylaşmalıyım diyorsun…
Ama boğazın düğüm düğüm,
Nasıl yazacağını, hangi kelimelerle ve cümlelerle ifade edeceğini şaşırıyorsun.
Çünkü öyle bir zemin ve kıldan ince çizgideyiz ki; her an her damga vurulabilir…
Selda Bağcan’ın sözleri geliyor aklına;
“Dostum dostum güzel dostum,
Bu ne beter çizgidir bu….
Bu ne çıldırtan denge,
Yaprak döker bir yanımız.
Bir yanımız bahar bahçe,
Öyle bir yerdeyim ki,
Bir yanımız…”
Sonunda dayanamıyor ve Sezen Aksu’nun sözlerini mırıldanarak yine yazıyorsun;
Şikayetim var cümle yasaktan,
Dillerim hakim bey, bağlasan durmaz.
Gelsin jandarma, polis karakoldan,
Fikrim firarda mapusa sığmaz, eyvahhh….
Gün olur yerle, yeksan olurum,
Gün olur şahım, devri devranda,
Kanun üstüne, kanun yapsalar,
Söz uçar yazı iki cihanda, eyvahhh…