Çünkü farelerin terk ettiği gemiler batacak gemilerdir.
Fareler geminin en küçük noktasına kadar her yerini bilirler.
Gemi neye dayanır? Onlar bilir.
Delik nerede açıldı? Onlar bilir.
Kaç kuvvette rüzgara kirişler dayanır? Onlar bilir.
Dalgaların şiddetine gemi dayanır mı? Onlar bilir.
Dalgaların daha da şiddetlenip geminin dayanamayacağı hale ne zaman gelir? Onlar bilir .
Kaptan bu durumu kurtarabilir mi? Onlar bilir.
Gemide stres ne zaman yükselir? Onlar bilir.
Onlar her şeyi duyar ve bilir.
Onlar için gemi kendi hayatiyetlerini sürdürdükleri ölçüde önemlidir.
Risk gördükleri an düşünmeden terkederler.
Bu nedenle tehlikeyi görünce gemiyi de ilk onlar terkeder ve kendilerine yurt tutacakları başka bir gemi bulurlar.
Çünkü onlar için ha o gemi, ha bu gemi farketmez.
Bu bağlamda AK Parti’deki fareler için de, yarından itibaren yeni gemi arayışları ve terketme hazırlıkları olacağını düşünüyorum.
İstanbul seçimiyle birlikte burunlarına kötü kokular geldiğini düşünmeye başlamışlardır bile.
Kızmayın onlara…
Onların doğası böyle…
Kaptanı sevdikleri için gelmemişlerdi zaten…
Sadece sağlam sığınak olduğu, iaşe ve ibate (yiyip içip barınma) konusunda orayı en verimli gördükleri için gelmişlerdi.
Fakat kaptan ve çalışanlar masum olduklarını düşünmüşler ve bir süre sonra farenin fareliğini hatırlasalar da; “Titanik gibi gemimiz var, bunlar fare olsa kaç yazar” rehavetiyle umursamamışlardı.
Ama gün be gün farelerin sayısı öyle arttı ki; geminin hakimi oldular ve kaptanın kararlarında bile etkili hale geldiler.
Ve şimdi gemide “İstanbul deliği”açıldı.
Siz yarından itibaren, gemide kaptanla yiyip içen, gölgesi altında yatıp kalkan farelerin zor günde kaçışlarını seyredin…
Liderlere türkü ve şiir tavsiyeleri...
Erdoğan’a Mahsuni Şerif’ten;
Benim ile lokma yiyip içenler,
Gölgemin altında konup göçenler,
Sizi zalim, dar günümde kaçanlar,
Ben kendi halime bakar ağlarım,
Ben kendi kendime çatar ağlarım…
Kılıçdaroğlu’na Nazım Hikmet’ten;
Çocuklar inanın, inanın çocuklar.
Güzel günler göreceğiz güneşli günler.
Motorları maviliklere süreceğiz.
Güzel günler göreceğiz güneşli günler…
Akşener’den kaybeden adaya…
Demedim mi Haydar demedim mi sana
Bu İstanbul yutar adamı
Demedim mi Haydar demedim mi söyle
Bu şerefsiz geceler satar adamı…
Kim kazandı kim kaybetti…
Geleneksel ahlak kazandı, “ahlakçılık” kaybetti.
“Belediyeleşen devlet” zihniyeti kaybetti, belediyecilik kazandı.
Belediye beslemeciliği kaybetti/kaybettirdi, “halk için belediyecilik vaadi” kazandı.
AKP kaybetti, AK Parti kazanamadı.
Öcalan kaybetti, Demirtaş kazandı.
Gençlik kazandı, “kanka”lık kaybetti.
Ali Koç kazandı, Aziz Yıldırım kaybetti.
AK parti kaybetti, AK Parti çocukları kazandı.
Ordu ve İstanbul Vali’si kaybetti, İmamoğlu kazandı.
Pontus iması kaybetti, Trabzonculuk kazandı.
Kerameti kendinden menkul danışmanlar kaybetti, amatör ruhlu danışmanlar kazandı.
Toz pembe ekonomicilik kaybetti, “maişet gerçekliği” kazandı.
Proje vaadi kaybetti, tasarruf iddiası kazandı.
Okçular Vakfı kaybetti, Altıokçular kazandı.
Vakıf Yurtçuluğu kaybetti, KYK’cılık kazandı.
Camide oy isteyen imam kaybetti, İmamoğlu kazandı.
17 yıllık mağduriyet kaybetti, YSK mağduriyeti kazandı.
Muzip ve zekice bir caps…
Kılıçdaroğlu diyor;
Yüzlerce imam hatip açtınız ama yine de en iyi imamı ben çıkarttım..:)
Pelikanlar ve AK Parti’nin seçim takımı ne yaptı…
YSK iptaliyle Cumhurbaşkanına sabotajı başlattı.
31 Mart’a kadarki süreci inkar eden bir kampanya yaptı.
Binali Beyi öne sürdü.
Valiye it dedin, demedin gündemine sarıldı.
İsmail Küçükkaya üzerinden süreç oluşturdu. Ahlak felsefesi yapmaya başladı.
Baktı olmuyor; Erdoğan’ı sahaya sürdü ve ikinci sabotajı yaptı.
Ve kaybedilen seçimin faturasına Reis’i de dahil etmiş oldu.
31 Mart’ta kılpayı kazanan İmamoğlu’nun zaferini 23 Haziran’da taçlandırdı.
Şimdi Reis hesap soracak olsa, hemen diyecekler ki; “efendim ne yapalım, siz bile sahaya çıktınız ama yine de hezimet geldi”.