-İçeriden çıkıp geldi ve kendi kendine konuşur gibi;
"İnsan olmak ne zor şey…
İnsan denen muamma özlediğini söyler ama özlediği şeyin, o şey olmadığını farkedince ne yapacak bakalım" dedi…
-Sen ne yapacaksın; şeyin şey olmadığını şeyettiğin anda, Troyalı…
Düşündün mü hiç..?
-Bunu bana sorma,
Özlenen şeyin, o şey olmayabileceğini söyleyecek kadar derin ve derûni düşünene sor…
Ben her şeyden bir şey, bir şeyden başka şey çıkartabilecek bir şey olsaydım; o soruyu ben sorardım.
İnsanız…
İnsanî miyiz, insancıl mıyız yoksa insaniyetimiz var mı.?
Meçhul, şüpheli, müphem…
Ama güya insanız…
Hep bir iddiadayız,
Mücadele ve hırstayız…
Hep bir şeylere koşarız,
Bir şeyleri elde etmeye coşarız…
Özlemle, heyecanla, tutkuyla, hırsla; hep bir şeylerin peşindeyiz.
Gün gelip de; peşinde olduğumuz şeyin, o şey olmadığını anlayınca ne halt edeceğiz.
Kafamızı hangi taşlara vuracağız,
Hangi ağıtları yakacağız…
Değil değil…
İnsan denen varlık öyle bir mahluktur ki; kendine yeni "bir şey" çıkartır, yine.
Bulur özlemini koşturacak bir şey…
Bitmez şey’i, şeyler’i…
Bu, kah sevgili olur,
Kah para,
Kah makam,
Kah sıla,
Kah eş,
Kah dost…
Her zaman vardır ulaşmak istediği "bir şey.."
Bitmez, tükenmez, sonlanmaz…
Yıkıldım, tükendim, bittim; artık dünyanın sonu, der.
Ama bir de bakmışsın; yine başlamıştır koşmaya,
Bulmuştur koşturacak "bir şey…"
Ömür geçer,
Takvim eskir,
Yaş alır,
Yaşlanır,
Yol alamaz,
Yıpranır…
Ama koşar yine; "bir şey" için…
"İnsan olmak ne zor şeymiş" der ve iç geçirir.
Ama saat geçmeden söylediği sözü bile unutur.
Döner, yine "bir şey" için, içeri girer.
Unutur; "bu şey, ya o şey değilse…" söylemini…
Sorsan; "ne oldu, az önce bunları söylüyordun, unuttun galiba" diye.
“Ben de insanım,
Bazen beyniyle ama genelde karnıyla düşünen bir “insanım,
"Dediklerimden kendimi arî tutmuyorum,
Sana söylediklerimi sana söylemedim; kendi kendime konuştum…" der.
Çünkü insan böyledir,
Girift bir muammadır,
Çözen olmamıştır bu düğümü…
Koşar, hep koşar; “bir şeyler” için.
Ömrünün bitiyor olduğunun farkına varmaksızın…
Hiç ölmeyecekmiş gibi…
Hemen ölebilirliğini unutarak, hem de.
Ne zaman anlar biliyor musun; ulaştığı şeyin, o şey olmadığını…
Hiçbir zaman…
Çünkü özlemle koştuğu şeyin, aslında ölüm denen şey olduğunu, ölüm gelince anlar.
Şair’in dediği gibi;
"Eyvah bu bâzîçede (oyun) bizler yine yandık,
Zîra ki, ziyan ortada; bilmem ne kazandık..." demeye fırsat bulamadan,
Ölümün o "bir şey" olduğun, henüz, anlarken,
Bu ana dek boşuna koşmuşum diyecekken,
Hep "bir şey"lerin peşinde koşup "asıl şeyi" görmemişim diye düşünürken,
Aslında peşinde olduğum şey’ler "hiçbir şey"miş diye, pişmanlaşırken,
Azrail vurur gürzünü; kocaman bir "taş ocağını" üzerine yıkar gibi…
Bitirir "bir şey"ini,
Siler her şeyini,
Alır tek şeyini,
Bırakır hiçbir şeyini…
Hem de; "o şeyin, ne şey" olduğunu bile anlayamadan…