Süreç bitti; Kim normalleşti – Kim yumuşadı – Kimi yumuşattı?

Öyle görüyorum ki AK Parti’nin “Yumuşama”, CHP’nin “Normalleşme” dediği taktiksel süreç sona erdi.
Neden?
CHP bu süreci takribi olarak Özgür Özel’in Genel Başkan olmasıyla başlatmıştı.
Millet İttifakı” gibi partisel boyutta olmayıp; tüm seçmenleri kapsayan “Türkiye İttifakı” olarak kavramsallaştırılan yaklaşım aslında CHP adına “Normalleşme” sürecinin startı idi.
Bu yeni tarz-ı siyaset Erdoğan karşıtlığı/ekonomik kriz/hukuksuzluk vb. gibi hususların varlığı ve yönetime gelen ikinci kuşak CHP’lilerin yerleşik algılardan uzak yaklaşımlarının sahici gelmesiyle birlikte tabanda karşılık buldu ve Yerel Seçim sonucuyla somutlaştı.
Ama pek çoklarının söylediği gibi hala bir soru işareti vardı;
“Acaba CHP bu başarının hakkını verip;  düne kadar “CHP ile olmaz” diyen bu yeni seçmenleri kalıcı kılabilmek ve henüz gelmeyen ama AKP veya başka partilere de gitmeyip kararsız kategorisinde  misafir olan Demokrat Kürtler/Muhafazakar ve Liberal Demokratların ilgisini çekebilmek  için “sahiciliği” kalıcı hale getirebilecek miydi?”
Seçimin hemen akabinde Özgür Özel’in yaptığı mutedil konuşma ve Erdoğan’la görüşeceğine dair açıklamanın asıl amacı “Türkiye İttifakı” isimli “Normalleşme”yi kalıcı kılmak ve bahse konu “bekleyen/kararsız kalan/sandığa gitmeyen” kitleye “endişenizi anlıyorum ama emin olun gayet samimiyiz ve hassasiyetleriniz hassasiyetimiz olacaktır” mesajı vererek ikna etmekti.
Başka bir deyişle CHP ile ilgili yerleşik kanaatleri ve merkez sağ/muhafazakar seçmenin zihninde oluşan/oluşturulan anti-CHP duvarını olabildiğince yıkmaktı.
Başarılı oldu/olmadı bağlamında bakarsak;
Ne yaparsa yapsın eleştiren müzmin muhaliflere, “küçük olsun benim olsun” diyen CHP’cilere ve Altılı Masa sürecinde benzemezleri bir araya getirerek normalleşmenin ilk tohumlarını atan Kılıçdaroğlu’nun basiretsiz ve muhteris çıkışlarına rağmen seçimden sonraki iki buçuk aylık süreçte başarılı olma yolunda ilerlediğini görüyorum.

AK Parti’ye gelince;

Erdoğan, “yumuşama” sürecini doğal bir seyirde başlatmadı.
Dört seçimdir CHP başta olmak üzere tüm muhalefeti şeytanlaştırıp neredeyse ihanetle suçluyordu.
Devletin bekası ve Milli Güvenlik üzerinden dezenformatif sanal/soyut doneleri sahaya sürerek, muhalefeti HDP/DEM Parti çizgisinde konumlandırıyor ve hemen akabinde ise “terör ve muhalefet yanyanalığı” algısı oluşturarak seçim kampanyaları yürütüyordu.
Bu politika, AK Parti’ye düzenli bir şekilde oy kaybettirdi. Kazandığı 14-28 Mayıs seçimlerinde bile oy kaybetti.
Bu kadar da değil; Erdoğan’ın en büyük kozu olan “sahicilik” de büyük yara aldı.
Ki 31 Mart Seçim sonucu bu kaybın zirvesi idi ve ilk defa ikinci parti konumuna düştü.
Bu yüzden CHP’nin “Normalleşme” politikası seçimden önce başlayan “yeni stratejinin” devamı şeklindeyken, Erdoğan’ın “Yumuşama” dediği süreç 31 Mart seçimleriyle ortaya çıkan negatif konjonktürden kaynaklı zorunlu politik taktiksel bir manevra idi.
Erdoğan bu manevrayla iki şeyi hedefliyordu:
Birincisi;
CHP’nin, 31 Mart seçimlerinde kendi partisi de dahil Merkez Sağ/Kürtler ve Muhafazakar kesimden aldığı oyları geri çağırmak.
İkincisi;
Partisinden giden ama CHP’nin “Türkiye İttifakı” diye tanımladığı yaklaşıma da henüz mesafeli duran ve sandığa gitmeyen kitleye “…geri gelin; barışabiliriz” mesajı vermek.
Bu iki şıkkın haricinde, sahip olduğu medya enstrümanları (binlerce sosyal medya trolleri de dahil)  ve devlet imkanlarıyla CHP’nin galibiyetini, AK Parti’nin hezimetini sislemek/gölgelemek/brandalamak gibi amaçlarla, “ikna edemiyorsan kafa karıştır” tarzı manipülatif düşünceler de cabası…
Kaldı ki AKP için başarı şansı zaten en baştan düşüktü.
Her ne kadar Sinan Ateş Davası, Akşener görüşmesi ve güncellenmiş Sinan Oğan üzerinden aba altından sopa gösterse de; Erdoğan’ın, “MHP ve Bahçeli”  gibi bu süreci baltalamak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan ağır bedelli ve külfetli bir bagajı vardı.
Ki öyle de oldu ve Bahçeli’den gelen naz/kapris ve edebi tehditli mesajlar sonrası Erdoğan şimdilik geri adım attı.
Sadece Bahçeli’den dolayı da değil; çok muhtemeldir ki yaptırdığı anketlerde süreçten umduğu sonucu alamadığını hatta CHP’nin ekmeğine yağ süren siyasal kompozisyon oluştuğunu da gördü. Aslında geri adım atması için bu bile yeterliydi…
Özetle;
CHP’nin “normalleşmesi” kaldığı yerden ve var olan stratejinin yeni taktikleriyle devam ederken, AK Parti’nin “yumuşama”sı veya “yumuşatma politikası” başlamadan bitti desek abartmış olmayız…

***********

Harç mı Haraç mı?
“Yurtdışına çıkış harcı 150 TL’den 1500’ TL’ye ve hatta bir rivayete göre 3000 TL’ye çıkacakmış!”
Az bile; Yurda giriş harcı da koyulmalı.
Arabada beş, evde on beş” misali,
Çıkışta 1500, girişte iki 1500…
Bu kadar mı?
Hayır tabi ki…
“Bahşişten de vergi alınacakmış!”
Bahşişin bahşişi gibi…
Garson ne etsin peki?
Sesini kessin bir şey demesin; derse de içinden desin!
Ne desin?
Ölüyü öptünüz diriyi vergilettiniz; şimdi de gözünü bizim bahşişe mi diktiniz!
Yok yok,
Aşık Serdarî’den gitsin:
Tahsildarlar çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer.
Döşeği yorganı mezatta gezer,
Hasırdan serilir çulumuz bizim!..

Aslında biliyor musunuz; bunların hiçbirini diyemeyiz biz!
Sineye çekeriz,
Kalırsa eğer; artana şükrederiz,
Nasip değilmiş deriz,
Teslimiyet gösteririz,
“Beterin beteri var/Tanrı sabredenlerle beraberdir!”  diyerek hamd-ü sena eder; günün sonunda ise kıçımıza baka baka ve gıkımızı bile çıkartmadan evimize gideriz!

************

Diamond Tema Diye Biri…
Bence bu arkadaşı asın!
Yok yok asmayın; ibret-i alem için recmedin(taşlayarak öldürün)!
Bu da yetmez derseniz, Kerbela Çölü’nde susuzluğa mahkum edin; can çekişe çekişe can versin!
Ya da Suriye’ye gönderin; İŞİD tarafından yakılarak öldürülsün!
Yahut da Bağdat'ın Bâbüttâk semtinde önce kırbaçlansın,
Sonra da burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra idam edilsin!
Hak etmiş çünkü!
Neden hak etmiş?
Büyük günah işlemiş; düşüncesini söylemiş!
Şimdi oldu işte; düşünce söylemek gibi bir günah-ı kebair (büyük günah) işlersen katlin vacip olur!
Peki bir soru o halde;
Bu adamın düşüncesini paylaştığı söylem, “filanca kişiye vereceğiniz oy yarın ruz-i mahşerde berat belgeniz olacaktır/Falanca kişiye oy vermek imanın gereğidir!” sözlerinden daha mı beterdi,
Halkın din ve inancını daha mı aşağılıyordu da; bu adam, esfeli safilin’e yuvarlanıp ehl-i iktidarın bu kadar büyük gazabına mazhar olabildi!
Bu adam neden suçlu?
Dincinin dinini sorguladığı ve sorgulattığı için suçlu,
“6-7-8-9 yaşındaki kız çocukları evlenebilir” diyen Arap Örfünü dinî kılıfla pazarlayanlara “insanlığınız sorunlu!” dediği için suçlu,
İşi gücü din bezirganlığı olanları aşikar edip; utanmasız yüzleriyle yüzleştirdiği için suçlu!..
Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!
Aslında ne oldu biliyor musunuz;
Bu arkadaşı meşhur ettiniz,
Haberdar olmayanları bile haberdar kıldınız,
“Duyduk duymadık demeyin/Duyan duymayana söylesin” misali adamın düşüncelerinin milyonlara ulaşmasına vesile oldunuz!
Diamond Tema, kendisi istese bu kadarını başaramazdı!
Kurduğunuz oyun ayağınıza dolandı; gündemi değiştirmek istediniz ama hiç istemeyeceğiniz ve karnınızı çok ağrıtan bir konuyu gündem ettiniz!
Çok gülüyorum acınası hallerinize!
Ne demiş Abdurrahman El Gücdevanî:
“Tanrı, şaşırttığı kullarını sütçü beygiri gibi uyuturmuş!”

OGÜNhaber