Bu devletlerin kalkınma sürekliliği için, en önemli olgu ise“siyasi istikrar”dır. Çünkü “siyasi istikrar” bir ülkedeki tüm dengelerle, gelişim bileşenleri ve güvenlik vb. gibi hemen her alanla ilintilidir.Bu ülkelerde ekonomik istikrar ve büyümenin en önemli koşulu “siyasi istikrar”ın kuvvetli varlığıdır.
Türkiye 2002’de başlayan yeni dönemde az gelişmişlik kıskacından kurtulup, gelişmekte olan devletler boyutuna geçmiş ve bu süreçte başlayan gelişim macerasını istikrarla sürdüren bir ülke konumuna gelmiştir. Kimi dönemlerde bu gelişme durgunluğa uğrasa da, temel büyüme devam etmiştir. Bu büyüme ve gelişmede, AK Parti iktidarlarıyla sağlanmış olan siyasi düzen ve istikrarın önemi en büyük faktör olmuştur.
Geldiğimiz noktada ülkemiz, devletler hiyerarşisinde yeni bir sürece girme aşamasında bulunmaktadır. 2001’de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ekonomik krizi’ni yaşamış olan ülkemiz, bunun hasarlarını sarmış, daha sonra yeniden ekonomik canlanma ve yatırımlar başlamıştır. Gelinen nokta itibariyle dış borçlanmalar bitmiş, iç kamu borçlanmaları ise bitme durumuna gelmiştir.
Ülkede çok ciddi alt ve üst yapı yatırımlara yer verilerek, Türkiye adeta “çağ atlamıştır”. Türk ekonomisi ve dolayısıyla Kamu Maliyesi’yle özdeşleşmiş olan IMF borçları ve yeni standby (borçlanma) anlaşmaları tamamen sona ermiş, iç piyasada ekonominin sömürgen canavarı yüksek faizler ve enflasyon tek haneli rakamlara düşürülerek, hem devletin hem de milletin kabusu olmaktan çıkarılmıştır.
Şimdi ülkemiz ciddi bir dönemece gelmiş bulunmaktadır. Bunun adı; 7 Haziran seçimleri ve “istikrar” denen tılsımlı kelimeyle ifade edilen düzenin sürüp sürmemesi meselesidir.
Halk üç dönemdir devam eden Ak Parti iktidarlarıyla elde ettiği kazanımları artık “rutinleşmiş” bir psikoloji içinde kabul ve normalize etmektedir. Bu durum ise, maalesef rehaveti beraberinde getirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ekonomik krizini; 2001 yılında dönemin Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Kitapçığını fırlatmasıyla başlayan “Kara Çarşamba”yı bugün tamamen unutmuş gibiyiz. Kaldı ki, jenerasyon farkı nedeniyle sosyolojik olarak da bu durum normal ve kanıksanmış görünmektedir. Çünkü 2001’de 10 yaşında olan birey şuanda 24 yaşına gelmiş bulunmaktadır. Bu kişinin Ak Parti öncesini eğer özel bir ilgisi ve birikimi yoksa hatırlaması zordur. Onlar için var olan tek şey, Ak Parti iktidarları süresince artarak ortaya çıkan refah durumundan hasıl olan, konformist yaşamın değişmezliği ve rahatlığıdır. Buradan yola çıkarak, geçmişte yaşadığımız olumsuzluklar bağlamında, amiyane tabirle “balık hafızalı olma” durumundan mütevellit unutma olgusunu da dikkate alırsak, çok tehlikeli bir yol ayrımındayız.
Yukarıda dile getirdiğimiz içeriklerden dolayı, 7 Haziran seçimleri aslında, 2002 seçimleri kadar büyük önem taşır hale gelmiştir. Hal böyleyken olmasıgereken ve asla unutulmayacak şeyise, ülkemizin gelişiminin sürmesi, ekonomik verilerin olumlu boyutla devamı ve pozitif realizasyondur. Bunun için en temel şart; ülkemizde hemen her veriyle bağlantılı olan “siyasi istikrar”ın sürmesidir ki; bu kesinlikle olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
Pekala olması gereken nedir?
Olması gereken halkımızın rehavet denilen “maraz”dan kurtularak, yani içinde bulunduğumuz kısmi “refah” durumuna aldanmayarak, yeniden silkinişle, çok ciddi gözlem ve analizle, sağduyu ve ciddiyetle sandığa gitmeleri ve tercihlerini mutlaka yine istikrardan yana kullanmalarıdır. Aksi takdirde geçmişte yaşadığımız dramatik krizler, trajik iflaslar, yüksek faiz oranları, birikimlerimizi eriten enflasyon gibi hepimizi bitiren “kriz canavarı” yine ortaya çıkacaktır.
Ak Parti’ye düşen ise muktedirlik rehavetine kapılmadan veya bundan sıyrılarak “mutlak kazanabilirlik kibirinden” uzak ve bundan arınacak şekilde, kendi kritiğini yeniden ve tekraren yapmalıdır. Uzun süre iktidar olmanın verdiği “mutlak iktidarlık” aymazlığından uzak; ilk seçimine giriyor gibi, ciddiyet ve maneviyat içinde seçime hazırlanmalı ve kesinlikle bu bilinçle çalışmalıdır. Uzun süreli iktidarlığın ve başarısız muhalefet varlığının verdiği rehavet ve rahatlığın “muktedirlik şehvetine” dönüşmemesi ve varsa kurtulması elzemdir. Bunun için gereken şeyler kesinlikle yapılmalı ve sürekli gözden geçirme ve değerlendirmeyle ciddi bir siyasi ve bireysel “nefis muhasebesi” içinde bulunmalıdır.
2002’den bu yana yaşanan ne olursa olsun (olumlu ve olumsuz), bu seçim çok önemlidir ve ülkemiz için “istikrarın devamı”nın tesisi mutlak gereklidir. Bunun için de güçlü Ak Parti iktidarı kesinlikle devam etmelidir.
Aksi takdirde, düşünün ki CHP-MHP-HDP’den müteşekkil bir muhalefetin koalisyon çabaları nasıl olur? Kurulsa bile bu koalisyonun çalışması ve ömrü nasıl olur?
Geçmiş koalisyon örneklerimize de bakınca yıllardır emekle, çabayla, gayretle oluşmuş olan kazanımlarımız, istikrarsızlıkla nasıl eriyip gidebilir..?
7 Haziran seçimleri arifesinde, tüm bunları dikkat ve takdirlerinize sunuyorum.