Yıldız futbolcuydu.
Tekniği mükemmel, sol ayağı harika ve oyunun kaderini değiştirecek kapasitede biriydi.
Yaptığı hareketlerin fiyakası, attığı gollerin estetiği, tribünlere kattığı heyecan hala capcanlı…
Adam tek başına bir marka idi.
Sonra teknik direktörlüğe başladı.
Çalıştırdığı hemen her takımda başarılı oldu,
İz bıraktı,
Küme düşecek takımlar ligde kaldı.
Alanyaspor'dan Beşiktaş'a geldi.
Artık yuvadaydı.
Çünkü o, bu camiadandı,
Camiada doğup-büyümüş bir Beşiktaş'lı idi.
Hemen fark yarattı,
Beşiktaş'ı başarıya ulaştırdı.
Kupa aldırdı, şampiyon yaptı…
Sergen Yalçın'dan bahsediyorum.
Ama gel gelelim; her şey başladığı gibi gitmeyebiliyor.
Bazen işler tersine dönebiliyor,
Başarısızlıklar gelebiliyor,
İstendiği gibi olmuyordu.
Beşiktaş ve Sergen Yalçın için de bu sezon öyle oldu.
Ligde üst üste gelen mağlubiyetler,
Şampiyonlar liginde alınan farklı yenilgiler,
UEFA-Avrupa liginden bile elenme!...
Mağlubiyet seri haline gelmişti.
Umursamaz ve sakin diye bilinen o Sergen Yalçın, oldukça üzgün ve kederliydi.
Geldik 27 Kasım'a…
Giresunspor maçı var.
Hem de evinde-Vodafone Arena'da…
Makus talih değişmiyor ve Beşiktaş 4-0 kaybediyordu.
Sıra, Sergen Yalçın'ın en sevmediği ritüele gelmişti.
Maç sonu basın toplantısına…
Şunları söyledi Sergen Yalçın:
"…Bir türlü durumu toparlayamıyoruz.
Dönüş yakalayamadık.
Üzgünüz, böyle olmasını istemezdik.
Geçen sezonun tam tersini yaşıyor, hep kaybediyoruz.
Çok normal durumda değiliz.
İşin içinden çıkamıyoruz.
Çözüm bulamıyoruz. İşler iyi gitmiyor.
Taraftarlardan özür dileriz.
Onlar birçok şeyi hak ediyor.
Onlara bu sene istediklerini veremedik; sorumlusu benim.
Gidişat hiç iyi değil.
Ben bu camianın insanıyım.
Beşiktaş'ın gerçeklerini biliyorum.
Camiaya daha fazla zarar vermek istemiyorum.
Başkan ile oturup bir durum değerlendirmesi yapacağız…"
Durum değerlendirmesi yapıldı ve Sergen Yalçın istifa etti.
Enaniyet yapmadı,
Koltuğa yapışmadı,
"Ben varsam Beşiktaş var, yoksam yok" demedi,
Sözleşmesi devam etmesine rağmen "ben-ben-ben" demedi; Beşiktaş ve camia deyip; gitmem lazım dedi.
Olmuyor, başaramıyoruz-düzeltemiyoruz demekten gocunmadı.
"İşin içinden çıkamıyoruz, ne yapsak olmuyor" diyecek alicenaplığı gösterdi.
Peki Sergen Yalçın'ın böyle söylemesi ve "benden bu kadar-olmuyor" demesi bir acziyet mi idi?
Kesinlikle hayır…
Bence adamlıktı,
Olması gerekeni yapabilmekti,
Kendisini, camianın önüne koymamaktı,
Saygı duymaktı,
Saygı duyulası bir davranıştı!..
Şimdi, şu soruları herkesin kendi kendisine sormasını öneriyorum.
Sergen Yalçın'ın, bütün içtenliğiyle yaptığı bu davranışı, yapması gerekenler neden yapmıyor?..
Neden koltuğa yapışıyorlar?..
Neden, kendini Tanrı'nın seçilmişi, vazgeçilmez sanıyor?..
Neden, gitmemek-kalmak ve bırakmamak uğruna tüm tahammül mülkünü yıkmayı göze alıyor?..
Neden, "hep ben-sadece ben-yine ben" bencilliğini sergiliyorlar?..
Neden neden neden!...