CHP-Özgür Özel-İmamoğlu troykasının bir stratejisi olduğunu söylemiştim.
Bu bağlamda, ikinci Erdoğan-Özel görüşmesi de gerçekleşti.
Bu zaman zarfında, CHP-Özel-İmamoğlu ülkenin sorunları ve yaşanan ağır ekonomik koşullar altında daha da zorlanan dezavantajlı toplum kesimleriyle ilgili miting vb. gibi çalışmalarına da aralıksız devam eti.
14-28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçim süreci de dahil CHP Kurultayı’na kadar gündemi domine eden Erdoğan’dı.
Ama Özgür Özel’in seçilmesi sonrası Erdoğan’ın gündeme dair etkinliği azalırken, özellikle 31 Mart Hezimeti sonrası gündem belirleyici rol, CHP-Özel-İmamoğlu troykasına geçti.
Çünkü hezimet sonrası Ak Parti-Cumhur İttifakı ve iktidarda büyük değişiklikler ve hatta “değişim” diye vasıflandırılacak radikal-yapısal reformlar beklenirken, dağ fare doğurdu.
Erdoğan beklentiyi nisyana ve zamana bıraktı.
Belki de bırakmak zorunda bırakıldı!
Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
Artık bugüne kadar umursuz ve umutsuz muhalefet yapan, “küçük olsun benim olsun” diyen bir CHP yok.
Artık alternatifi olan ve hatta üç alternatifi olan bir CHP var..
Ve hepsinden önemlisi Türk Siyaset Konseptine uygun bir “oyun planı” olan uyanmış bir CHP var.
CHP’nin, “Oyun Planı’nı” Erdoğan görmedi mi?
Gördü, hem de çok net gördü ve bence oldukça da tanıdık geldi.
Bu yüzden de yürüyen-yürütülen oyun planına sanki kendi irade ve inisiyatifiyle oluşan bir süreçmiş algısı vererek, katılmak zorunda kaldı.
CHP’nin sergilediği “Siyasal Oyun Planı” böyle mi devam edecek?
Hayır.
İlk vetirenin sonuna gelindiğini,
Ve, temel stratejiye sadık kalarak yeni bir taktiksel etaba geçileceğini düşünüyorum.
Kanımca, bunun için tek bir adım kaldı.
O da, CHP’nin ekonomi kurmaylarının Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le görüşmesi.
Öyle düşünüyorum ki Mehmet Şimşek’le yapılacak görüşmelerde, CHP kurmaylarının esasa taalluk eden önerileri kabul görmeyecektir.
Kabul görenler ise sadre şifa olmaktan öte sadece politik mülahazalarla tribüne oynama babında önemsiz birkaç şey olacaktır.
Troyka, bayramdan sonra geçeceği yeni fasılda/vetirede politik algı-olgu ve imaj açısından şöyle bir yaklaşımı sergileyecek kanaatindeyim:
“Seçimi kazandık ve birinci parti olduk,
Ve Yerel iktidarı elde ettik.
Bu süreçte temel yaklaşımımız tevazu-uyum ve yapıcı muhalefet oldu.
Buradan hareketle;
İktidar “topal ördek” durumuna düştü, halk güvensizlik oyu verdi demedik.
Çünkü derdimiz bağcıyı dövmek değil, halkın sıkıntılarına çözüm bulmak…
Ama Erdoğan ne yaptı?
Sadece iktidarını konsolide etmeyi düşündü,
Kaybeden ve kaybı devam eden olmasına rağmen halkın bize verdiği krediden kendisine açtığımız krediyi zayi etmekten başka bir şey yapmadı!
Halkımız bilsin ki CHP’nin, partisel kırmızı çizgisi yoktur.
CHP’nin rejim ve sistemle bir sorunu yoktur. Kaldı ki Cumhuriyet rejiminin kazanımlarını en çok savunan parti CHP’dir.
CHP’nin başörtüsüyle, camilerimizle, kendini mütedeyyin diye tanımlayan kesimlerle bir sorunu yoktur.
CHP ne din karşıtıdır ne de dini rakip gören bir laiklikten yanadır.
CHP’nin tek derdi vardır; o da, kutuplaşmadan ve gerginlikten yorulan halkın ekonomik/hukuksal/sosyolojik sorunlarına çare bulmak!
Bu bağlamda, Türk Devleti ve halkının yaşadığı sorunlara bakacak olursak, sorunların kaynağı Erdoğan ve iktidarıdır.
Bu acı gerçeklik çerçevesinde gördük ki sorunun kaynağı olanlar sorunu çözemeyecekler!
Biz de şunu yapacağız;
Yapıcı muhalefete asla bırakmadan,
Yıpratıcı muhalefet yaklaşımını ve erken seçim çağrısını da devreye alarak yeni bir süreci başlatacağız!”
Diyebilirsiniz ki;
Bu tarz-ı siyaset bir tuluat, bir tiyatrodur,
Adeta bir algı operasyonu kokuyor.
Tüm bunlara ne gerek var ki!..
Evet, öyle ama unutmamak lazım ki ne kadar sahici-samimi ve inandığın gibi davranan olursan ol; siyaset yapıyorsan, inandırdığın ölçüde varsın ve o kadar oy alırsın.
Bu nedenle de siyaset bir algı yönetimi işidir.
Süreç yönetimidir ve önemli derecede sabır gerektirir.
Atılacak adımların, söylenecek sözlerin ve sergilenecek tavrın iyi-güzel-doğru olması kadar zamanlaması da çok önemlidir. Hatta en önemlisidir!
Her şeyi bir anda söylersen; hiçbir şey söylememiş gibi olur; olsan olsan, “Alkışlar bana oylar Demirel’e” diyen, Osman Bölükbaşı olursun!
İnsanın/toplumların hazmetme kapasitesini dikkate almak zorundasın.
Step by step,
Ne yavaş ne hızlı…
Ne sert ne yumuşak,
Sindire sindire, yudum yudum,
Sahicilik içinde ve söylem-eylem tutarlılığı içinde…
İkna ede ede,
Kararlı,
Ve kararında bir yürüyüş gerektirir siyaset serüveni…
CHP-Özel-İmamoğlu, Oyun Planında yeni fasıla geçmezse ne olur?
—Şuana dek oluşan, “CHP artık bir iktidar alternatifidir” algısı yıpranmaya başlar.
—Erdoğan’a payanda oluyor algısı uyanır.
—İktidar rahatlamaya başlar ve CHP’nin iktidar olup sorunları çözme kabiliyetinden yoksun olduğuna dair bugüne kadar AK Parti tarafından tepe tepe kullanılan algı yeniden körüklenmeye başlar.
—Özel ve İmamoğlu için imaj sorunu oluşur.
—Seçmen, 31 Mart’ta verilen güçlü kredinin heba edildiğini düşünülür.
—Ve son kertede “bu defa olacağına inanmıştık ama boş hayale kapılmışız” ümitsizliği baş gösterir!
Bunlar olur mu veya olmasına müsaade edilir mi?
Hiç sanmıyorum…
Son olarak;
Bence de “erken seçim” noktasında cin şişeden çıktı.
Bugünden yarına bir projeksiyon yapacak olursak bir yıl içinde bir erken seçim olmasını çok muhtemel görüyorum.
Kasım-Aralık 2024 veya en geç Mayıs Haziran 2025’de…
**************
Cumhur İttifakı Dağılabilir mi?
Mümkündür,
Ama bir şartla; kuranlar-kurduranlar isterse….
Nasıl yani?
Geriye dön ve bak:
2002’deki Erdoğan-Baykal görüşmesine,
Tekeden süt çıkartan ama Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı olmaz diyen Bahçeli’nin, Erdoğan’a en büyük payanda olmasına,
2015’de İkinci Erdoğan-Baykal görüşmesine,
Akşener’in MHP’den gönderilmesine, İYİ Parti’yi kurmasına, Altılı Masadan kalkmasına ve oturmasına, Genel Başkanlıktan ayrılmasına ve son tahlilde, devrik-yenik-bitik bir eski genel başkan iken Erdoğan’la sır görüşmesine bir bak!
Ve sonra otur ve düşün bakalım; tüm bunlar siyasal bir tesadüf müdür yoksa görünmez bir elin marifeti midir?
Ama AKP ve MHP sözcüleri Cumhur İttifakı için dağılma riski yok diyor?
Düşün o halde;
Risk yoksa neden “risk yok” deme gereği hissediyorlar!
Neden savunmaya geçiyorlar?
Neden konu gündemden düşmüyor?
Allahaşkına,
Ateş olmayan yerden duman çıkar mı!
Yoksa Cumhur İttifakı bacasından tüten AKP Sözcüsü’nün keyif purosunun dumanı mı!
***************
Sinan Ateş Cinayeti-Ayhan Bora Kaplan Soruşturması
Hiç düşündünüz mü?
Fail-i meçhul denebilecek başka cinayetler de oldu,
Başka suç çetelerine ilişkin operasyonlar da yapıldı,
Ama gündemde olan nedense hep bu iki olay!
Yoksa siyasal konjonktür böyle mi gerektiriyor,
Veya tasarlanan yeni siyasal organizasyon için seçilen anahtar olaylar bu ikisi mi?..
*************
İade-i Ziyaret
Dikkatinizi çekti mi hiç;
Acaba Özgür Özel’i/CHP’yi ziyarete giden AK Parti Genel Başkanı Erdoğan mı idi,
Yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan mı idi?
Başka bir deyişle;
İade-i ziyarette Özel’le görüşen devlet mi idi,
Yoksa AK Parti miydi?
Son soru:
31 Mart’a kadar AK Parti ve Erdoğan, CHP’nin DEM’lendiğinden hareketle makbul ve muteber bir muhalefet olmadığından dem vurdu durdu!
Ya şimdi?
Tokalaşıyor, iade-i ziyaret yapıyor ve birlikte oturup demlenmiş çay içiyorlar.
Peki iki ayda ne değişti?
DEM mi değişti demlik mi değişti.
Otobüsten ata ata poşet çay bitti de
Demlik çaya mı geçildi?
AKP mi, Erdoğan mı veya CHP mi değişti de yumruklar açıldı ve tokalaşıldı?
Yoksa siyasal konsept veya devlette paradigma mı değişti,
Pardon değiştirildi?
Ne oldu da, makbul olmayan muhalefet iki ayda muteberleşti, devlet başkanınca ziyaret edildi?
************
Bahçeli’nin Bayram Mesajı
Yazıyı bitirmiştim ki Bahçeli’nin bayram mesajı gündeme düştü.
Mesaj değil sanki bir ültimatom!
Verip veriştirmediği, yerin dibine geçirmediği, sokup sokuşturmadığı kimse kalmış mı bilemedim.
Adeta bayramlık bir ağızla yazılmış bir Bayram mesajı…
Herkes pis, herkes defolu, herkes fitneci,
Herkes kötü, her söz kem; bir tek kendisi ve MHP sütten çıkmış ak kaşık!
Bir an Namık Kemal tarafından yazılmış “Hürriyet Kasidesi’ne Zeyilname; Yalnız Kurt’un Reddiyesi” isimli Ceride-i Havadis makalesi okur gibi oldum.
Acaba,
“Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten,
Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı Hükûmet’ten!” beyiti de gelecek mi diye bekledim ama galiba onu ikinci Zeyilname’ye saklamış olmalı ki burada söylememiş!
Neyse,
Uzatmayayım.
Ama bir cümlesi çok dikkatimi çekti:
“…kendilerine siyasi nefes borusu açmaya heveslenenlerin gayeleri boş, gayretleri boşunadır.”
Ben de diyorum ki;
Neden bahsediyorsun,
Hangi nefes borusu, neyin hevesi, kimin gayreti…
Yahu duymuyor musun,
Paydos borusu çalıyor, paydos!
Ve Münadi sesleniyor;
Harç bitti yapı paydos!..
Herkesin Kurban Bayramı kutlu, mutlu, umutlu ve mübarek olsun…