"-Aldanmanın da bir onuru ve gururu varmış, Troyalı…
-Görüyorum ve hayretle izliyorum…
Nasıl yani..?
Benim bu aleme aklım ermiyor… Sorma bana…
Evvel yoğ idi; "Onurlu Aldanış" da yeni çıktı…"
Devletler hayatına dair kutsanmış bir söz vardı…
"Değerli Yalnızlık…"
Kimi ülkelerin uluslararası arenada yalnızlaşması ve işbirliklerinin azalması durumunda söylenen efsunlu söz.
Galiba biraz da "züğürt tesellisi" gibi…
Geçen gün TV izlerken bir muhterem mütekellim aldanışını anlatıyordu.
"Değerli yalnızlık"tan mülhem, aklıma "Onurlu Aldanış" geldi.
Öyle tatlı, sempatik, şirin ve adeta gururla anlatıyordu ki; vallahi benim bile "aldanasım" geldi.
Gerçi biz de aldanıyor, aldatılıyoruz ama bizim aldanışımız pek "onurlu" değil ki; ulvi, yüce ve kutsanmış bir haz alamıyor ve gururla dillendiremiyoruz.
Yahu arkadaş; aldandın madem,
Hem de, kendin haricinde herkese zarar vererek aldandın,
Aldanışın devlete, millete ve hatta seni o inisiyatif makamına getirene bile zarar verdi,
Aldanış ateşin ateş-i suzan gibi, herkesi yaktı,
Kardeşi kardeşe, evladı ebeveyne, halkı devlete düşman kıldı.
Biz sıradan vatandaşların bile, kimsenin yüzüne bakamayacağı bir durumda; sen, iftiharla "Onurlu Aldanış" filmini gösterime sunabiliyorsun.
Yahu arkadaş; tevazu içindeki tekebbürü gördük.
Ağlayan enaniyeti yaşadık.
Nezakette kibri izledik.
Mağrur mağduru müşahade ettik.
En nihayetinde, aldanma onur ve gururunu görmenin şerefine de nail ettin, bizi.
Nasıl bir tevil,
Nasıl bir izahat,
Nasıl bir iftihar yahu…
Konuştukça batıyor,
Özrü kabahatinden beter,
Hülagu Han misali, tahammül mülkünü yıkıp viran eylemiş,
Normal ve ortalama bir insanın başını kaldıramayacağı bir aldanışta;
O konuşurken, biz utanıyoruz ama onda tık yok..!
Nasıl bir ruh hali, nasıl bir övünç ve nasıl bir tolerizasyon Allah’ım…
Ben hayatımda, aldanıp da bu kadar mahviyet, safiyet, mağduriyet ve gurur içinde oluşu görmedim, duymadım, bilmedim.
Ve hayat sürdükçe de galiba aklım ermeyecek.
Ekranda kare kare, modaratör ve konuklar var.
Mimikleri takip ediyorum; neredeyse soru sorduklarına pişman olup tevbe-i istiğfar edecekler. Biz ne halt ettik de, böylesi bir hilm ve hikmet sahibine densizlik ve hadsizlik ediyoruz diyecekler…
Onların o hali bir filmdeki "hele bir sor, sor ki neden yaptım…" repliğini aklıma getirdi.
Zat-ı Muhterem de öyle yapıyor…
"Hele bir sorun. Niye aldandım, hele bir sorun…" durumunda…
Galiba aldatılmanın tadına varmak böyle bir şey olsa gerek…