İşkence ediyoruz kendimize; farkına bile varmadan…
Çiğerparesiyiz kendimizin…
Ama acıya mahkum, acıya meftun, acıya mahbup…
Ne yapıyoruz; yapmadıklarımız ve yaptıklarımızla.
Kendi kuyumuzu kazıyoruz; umursuzca, aymazca, hoyratça…
Vahşileştik…
Öyle ki; doymaz olduk, diğerinin ciğerini sökerken,
Doymazlaştık; yerken hakkını diğerimizin…
Hatırlamıyoruz bile; hak ne, hukuk ne, adalet kime…
Kendimize bile adaletsizleştik…
Zalimleştik; kendimize bile…
Kilisenin zangocu,
Caminin imamı,
Yolun mihmandarı,
Kalenin bekçisiyiz…
Ancak unutmuşuz; kiliseyi, camiyi, yolu, yoldaşı, kaleyi…
Unutmuşuz; unutmamamız gereken her şeyi…
Acıyla karılmış harcımız; ama acıya yabancıyız…
Yolu hedef sanmışız,
Varış’ı yitirmiş,
Yollarda yitikleşmişiz.
Yolcu muyuz, yol muyuz,
Yolda ne bulmuşuz,
Hedefi neden unutmuşuz..?
Düşünmüyoruz bile…
Sormuyoruz artık; amaç yolculuk mu, yoksa vasıl olmak mı hedefe…
Farkında bile değiliz…
Araçlar amaçlaşmış,
Gözler bakar köre dönmüş,
Akıllar göze inmiş,
Gözün maneviyatı bitmiş…
Madde madde olmuşuz; maddenin maddiyatında…
Kefene cepler koyuluyor artık; haberimiz yok galiba…
Götürecek gibiyiz; malı, mülkü, mansıpı….
Sanki hayatın kuralı değişmiş,
Yaratılış kanunları başkalaşmış,
Fıtrat, o fıtrat değil…
Doymuyor gözlerimiz…
Faltaşı gibi açık; aç, hasis ama kör…
Hep bana, hep bana…
Olsun, olsun…
Her şey senin olsun,
Hep sana olsun…
Al git; nereye gidebileceksen…
Varacağımız nokta aynı.
Sen, "zenginlik" dediğin yüklerle koş,
Ben ise "kendimle" çok hoş…
Günahlar bana olsun; sevap dediklerin senin…
İstemem "kibir" kokan sevapları.
İstemem; beni ben olmaktan çıkartan esvapları…
Yap yalın, çırılçıplak olmak iyidir…
Artık bıraktım; umut etmeyi,
Beklentileri,
Gelmemiş geleceğe anlam yüklemeyi…
Şair’in dediği gibi;
Artık şaşırtamıyor beni insan,
Artık şaşırtmıyor kahpelikler; el sıkarken saplanan bıçaklar,
Geçtim putların ormanından; baltalayarak…
Ne de kolay yıkılıyorlardı.
Ne böylesine hür olmuşluğum vardı, ne böylesine özgür….”
Zulmü, zulmeti, kendi kendine ihanetleri görüyorum…
Kalbe ihanet eden dilleri kopartmak,
Ağzı din, içi hin insanları dilimlemek,
Kötücüllüğüne dini alet eden zavallıları görüyorum.
Gazaplanıyor, kızıyorum…
Kendi yüreğimi parçalamak geliyor içimden…
Kanamak, kanatmak istiyorum.
Ama "vardır bu dünyanın, insanın, hayatın bir sahibi"…
"O düşünsün, O…" diyorum.
Sakinleşiyor,
Kendime geldiğimi hissediyorum.
"Tevekkül tevekkül; sen sadece kendine bak" diyorum.
Madem "kaderin üstünde bir kader var",
Madem "Göklerden gelen bir ses var",
Madem "Kalpler O’nundur",
Ve madem herkesin "bir miskal hayrını da, şerrini de O görüyor" ,
"Sana ne, sana ne; senin haddine mi" diyorum,
Ve susuyorum…
Yok yok…
Gazabım, kızgınlığım, dellenmem azaldı…
Ben kimim ve neyim ki…
O düşünsün, O….
Bana ne…