22 Ekim 2024,
Bahçeli’nin yardımcısı Feti Yıldız bu tarihi şöyle tarifliyor:
“Türk siyasetinde 22 Ekim bir milattır.
Bugünden sonra siyasi değerlendirmeler,
’22 Ekim’den önce, 22 Ekim’den sonra’ diye yapılacaktır.”
Bir meçhuliyet komedyası yaşıyoruz…
Her kafadan bir sesin çıktığı,
Her gün yeni bir siyasal paradigmanın oluştuğu,
Ertesi gün, önceki gün yapılan tespitin boşa düştüğü,
Görünen veya görünmeyen aktörlerden hangisinin veya hangilerinin başrol oynayacağı,
Senaryoda hangi oyuncunun ne zaman oyundan çıkacağı belli olmayan, politika-suç-ihtiras-kaos içerikli, gizemli bir dizi başladı,
Dizinin konusunun nasıl gelişeceği veya nereye evrileceği izlediğimiz ilk bölümden birkaç bölüm sonrasında,
Dizinin “siyah-beyaz” keskinliğinde değişip değişmeyeceği,
Ve hatta dizinin devam edip etmeyeceği, dizi devam ederse de dizinin final yapıp yapmayacağı, yaparsa finalin nasıl olacağı bile kesinlikle meçhul…
O kadar meçhul ki yapımcı tarafından aranıp da dizide rol verileceği söylenen başrol/yardımcı rol oyuncular bile kendileriyle ilgili kısımlar haricinde bilgi sahibi değiller!
Bu bağlamda,
Feti Yıldız’ın tespitine aynen katılıyorum.
Evet,
22 Ekim bence de bir milat,
Ve tek gerçek:
Türk siyasetinde/Türk Devlet yönetiminde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Şu Bahçeli, ilginç bir kişilik vesselam!
Hani, bazı oyuncular vardır; bir diziyle yıldızlaşırlar ama devamını getiremezler,
Bazılarının ise şansı hiç yaver gitmez ve oynadığı diziler bir türlü tutmaz,
Ama bazıları da vardır ki, hangi dizide olursa olsun,
İster başrol, ister yardımcı rolde olsun,
İster iyi karakter ister kötü karakter rolünde sahneye çıksın; izleyicinin ilgisini bir şekilde hep kendi üzerlerinde tutarlar.
İşte Bahçeli de aynen böyle biri…
Sanki yapımcının değişmezi, banko oyuncusu...
2001 yılı ve sonrasına bakarsak:
2002’de “Haydin Seçime!” diyerek, eski aktörleri tarih yapan,
Erdoğan iktidarına kapı açan ve bu süreci başlatan Bahçeli idi.
Birilerini tarih yapıp, birilerini tarih sahnesine çıkarırken, kendisi tarihin seyrini değiştiren adam olmayı sürdürmekte kararlı idi.
Ve 3 Kasım 2002’de yeni dizi başladı.
Bahçeli’nin partisi baraj altı kalmıştı ama yapımcının yine gözdesiydi.
Bu kez misafir oyuncu rolündeydi ve yeni dizinin başrolünün hasmı rolünde oynuyordu.
2007’de partisi barajı geçti ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesinde üstlendiği anahtar rolle misafir oyunculuktan ana karaktere geçti.
Partisi kılpayı kapatılmaktan kurtulan ve “kardeşim” dediği Gül’ü de cumhurbaşkanı seçtiren başrol oyuncusu, artık rahatlamış ve ipleri eline almıştı.
Dizideki rol arkadaşları ve izleyici için o artık “Reis” idi.
Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine katkısı nedeniyle artık Reis’in yanında olabileceği düşünülen Bahçeli, hala başrol oyuncunun hasmıydı.
Sanki Bahçeli’nin bu rolü oynaması ve ağır repliklerle Reis’e saldırması, Reis’e olan izleyici ilgisini daha da artırıyordu.
Türkiye’de yıllar yılları,
Dizide bölümüler bölümleri kovaladı ve 2015’lere gelindi.
Başrolünü Reis’in oynadığı dizi başladığında henüz okula bile başlamamış çocuklar, artık oy kullanmaya başlamıştı.
Dizi “Arka Sokaklar”, Bahçeli de dizinin “Rıza Babası” gibiydi.
Galiba yapımcı sıkılmış veya öyle olması gerektiğini düşünmüş olmalı ki 2016’da, dizinin Bahçeli karakteri başrolle tokalaştı ve “Artık, seninleyim.” dedi.
İzleyici şaşırmış ama başrol hayranları çok sevinmişti.
Fakat bazı dizi analizatörleri “Yapımcı bir paradigma değişimine mi gidiyor ki acaba?” diye ihtiyatlı yaklaşmış ve oraya bir soru işareti koyarak sonraki bölümlere odaklanmıştı.
Neden böyle olmuştu ki?
Halbuki Bahçeli, mevcut rolüne iyice de alışmıştı?
Daha bir yıl bile geçmemişken “Başkanlık Sistemi’’ni önerince Bahçeli’nin başrolle neden dost olduğu ve dizinin farklı bir paradigmaya evrildiği anlaşıldı.
Ama bu durum analizcilerin kafasını daha da karıştırmıştı.
Çünkü yeni sistemin kazananı olmak için yüzde 50+1 oy almak gerekiyordu.
Yeni sistemi gündeme getiren ve sistemin pratiğe geçmesine vesile olanın da Bahçeli olduğu düşünülünce sorular soruları kovalıyordu.
Öyle ya; Bahçeli’nin hasım olduğu zamanlarda Reis’in izleyici popülaritesi artmış, Bahçeli ile dost olduktan sonra ise azalmaya başlamıştı!
Ama muhtemelen, yapımcı dizinin geleceği için farklı planlar yapıyordu…
Bunun ilk sinyalleri 2019 yerel seçimleriyle verildi ve diziye Ankara ve İstanbul belediye başkanları olarak iki yeni aktör katıldı.
Yapımcı bununla da yetinmedi ve 2023’te başrolün müzmin muhalifi olan ama izleyici nezdinde pek de karşılık bulmayan CHP başkanını oynayan Kılıçdaroğlu’nu diziden çıkardı ve özellikle ‘’İmamın Oğlu’’ ile uyumlu hareket edecek, yeni, genç ve dinamik birini diziye kattı.
Artık izleyicinin beğenisini kazanan yeni başroller de vardı.
Ve ilk defa 31 Mart 2024’te yapılan ölçümlerde diziye sonradan dahil olan muhalif aktörler ve partilerinin reytingi, Reis’i geçmişti.
İlginç şeyler başlamıştı dizide,
Beklenmeyen, tahmin edilemeyen ve sadece izleyicinin değil dizi aktörlerinin bile öngöremediği şeyler…
Çünkü dizinin 22 Ekim’de yayınlanan bölümünde Bahçeli en söylenmeyecek olanı söylemiş,
Kendi siyasal konseptine ve dizide üstlendiği role dahi hiç de uymayan bir teklifte bulunarak “Öcalan konuşsun! ‘’ bombasının pimini çekmiş ve bombayı sahneye bırakmıştı.
Söz ağızdan bir kere çıkardı ve bir şey söylendikten sonra hiçbir şey söylenmemiş gibi davranılması mümkün değildi.
Gerçi Bahçeli sürprizlerin adamıydı, belki onun için normaldi.
Hatta bugünlerin sinyalini 28 Mayıs 2023 gecesi “Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir. Öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez” diyerek vermişti aslında ama “Öcalan Çıkışı” bizlerin bünyesine yine de ağır gelmişti.
Bu bölümü izledikten sonra duramadım,
Ve dizinin müdavim izleyicisi, derin analizler yapabilen bir dostumu aradım.
—Lafı dolandırmadan direkt “Ne oluyor?” diye sordum.
Dedi ki:
“Hocam!
Burnuma pis kokular geliyor,
Sisli, pisli ve puslu bir hava ortalığı esir alıyor.
Yapımcı, bir ‘’Kontrollü Kaos Süreci’’ başlatıyor sanki…
TUSAŞ’a yapılan saldırıyı herhangi bir terör saldırısı gibi düşünme!
Bundan sonra olacakları görünce ne kast ettiğimi daha iyi anlarsın!
—Ya Bahçeli’nin çıkışı?’’ dedim.
“Dizi bu,
Aktörler, oynarken kendilerinden bir şeyler de katabilir ama esas olan yapımcının ellerine verdiği senaryodur.
Dikkatini çekti mi: Bahçeliyi eleştiren Cübbeli Ahmet’i; Çakıcı ziyaret etti,
Bahçeli ve iki yardımcısı ellerinde silahla poz verdiler,
Reis, Bahçeli için “tarihe yön veren bir kişilik” dedi ve aynı zamanda Bahçeli’nin kullandığı “Türk ile Kürt’ün birbirini sevmesi farzdır.” cümlesini aynen kullandı.
Tesadüf mü sence…”
—Peki, bu bir çözüm süreci mi? deyince “Ah hocam ah!” dedi ve şöyle devam etti:
“Tüm bunlar kontrollü kaosun PR çalışmaları,
Kafa karışıklığı oluşturma gayretleri,
Olacaklara zemin oluşturma faaliyetleri…
Kanımca; yapımcı, neyin olmayacağını göstererek nelerin olacağını örtme düşüncesinde…
Zor ve karanlık günler geliyor, hocam.
90’lı yıllar geliyor aklıma ve çok tedirgin oluyorum!”
Telefon kesildi ve yeniden aramasını beklemeye başladım.
Bu esnada dizinin başrol oyuncusu ve dostu olan karakterin söylediği edebi sözler, okuduğu duygusal şiirler, yaptığı sosyolojik analizler ve aforizmatik çıkarsamaları düşündüm.
Ve şu genel pratik aklıma geldi: Ne zaman ki süslü laflarla farklı kavramsallaştırmalar ve kardeşlik gibi hamaset kokan sözler edilmeye başlanırsa; yapılmak istenen ve olacak olan bazı şeyler gizlenmek ve kafalar karıştırılmak isteniyor, demektir!
Unutmadan söyleyeyim:
Bir de hem DEM Parti başkanı hem Özgür Özel’den hem de Bahçeli ve Erdoğan’dan “Tarihin doğru tarafında yer almak” söylemini işitmek oldukça manidardı ve kafaları karıştırdı.
Dizinin ilerleyen bölümlerinde “tarihin doğru tarafında duranlar - yanlış tarafında duranlar” gibi, “kategorik bir durum, suçlayıcı bir tutum ve keskin bir ayrışma’’ oluşursa şaşırmam…diye düşünmekten kendimi alamadım.
Telefonum çaldı ve “Kusura bakma hocam. Kesildi de…” dedi.
Unutmadan sormak istedim.
“TUSAŞ saldırısı ile ilgili herkes neden hep “Güvenlik Zaafı” deyip duruyor?
Bu, bana normal gelmedi.” dedim.
Dedi ki:
“Güvenlik zaafı olduğu bir gerçek…
Bunu görmek için müneccim olmaya gerek yok. Güvenlik bürokrasisine bakman yeterli…
Kamu güvenliğini, evinin önündeki güvenlik kulübesinden ibaret sananların,
Saha deneyimini ve pratik okumaları halı sahada ve okudukları birkaç terör kitabından edinenlerin yönettiği güvenlik bürokrasisinde “Güvenlik Zaafı” olmaması zaten kaçınılmazdı.
Saha deneyimi ve güvenlik hafızası tasfiye edildi,
Kalanlar ise pasifize edilerek emekliye zorlandı, hocam!
Bu tespitleri yaptıktan sonra yeninden sorduğun soruya gelirsek;
Güvenlik zaafının konuşulması özellikle istenmiş olabilir mi?
Sence, olaydan henüz 35-40 dakika sonra stratejik bir kurumun güvenlik kamera görüntüleri üzerinden neredeyse canlı yayın yapılması çok normal bir şey mi?
Bahse konu güvenlik handikapı özellikle oluşturulmuş hem de bir amaca binaen gündem yapılmış olabilir mi
“Neden ki?” dedim.
Dedi ki:
“Bak Hoca’m!
Bir olay olduğunda olayın kendisine odaklanırsan, olayın neden olduğunu ve olayda neyin amaçlandığını pas geçersin.
Eğer dizinin sonraki bölümlerinde güvenlikçi bir yaklaşım öne çıkacaksa, önce bunun zemini hazırlanır.
Sonra ise güya bunun giderilmesi için her türlü önlemler alınır,
Ve izleyiciler de bırakın buna itiraz etmeyi bilakis taraf olur.
Güvenlikçi politikaların hakim olduğu bir yerde ise karışıklık/kargaşa ve kaos kaçınılmazdır!
Algı hocam, algı!
“Yahu bu yapımcı kim? Yerli mi, yabancı mı yoksa yerli ve yabancı ortaklığı mı? diye sordum.
Dedi ki:
Onu da sen düşün…
Dizi karakterlerinin söylediği sözlere odaklan,
Türkiye’yi aşan bir yerellik olduğunu, dil yakan sözlerin söylenmeye başlandığını düşün ve ona göre yerli-yabancı ortaklığı mıdır değil midir, kendin karar ver!
Ama emin ol, kontrollü kaosun taşları öyle güzel döşeniyor ki…
Alıştıra alıştıra, hazmettire hazmettire…”
Dayanamadım,
Ve bir anda, “Yahu, sen mi korkaklaştın yoksa ufkun mu paranoyaklaştı?” cümlesi ağzımdan çıkıverdi.
Derin bir sessizlik oldu,
Kızdığını anlamıştım…
Söylediğime pişman oldum ama söylenen söz geri de alınamıyor ki…
“Konuşmayacak mısın?” dedim.
Renksiz ve duygusuz bir sesle “İşim var, kapatmalıyım.” dedi.
Tam kapatacakken dedi ki:
“Sen bilir misin?
Eşek bile aynı çukura iki defa düşmez.
Düşene ise eşekoğlu eşek denir!”
“Ne demek istiyorsun?” dedim.
“Arif olan anlar!” dedi ve devam etti:
“Keşke iyimser olabilsem,
Keşke yanılıyor olsam ve önümüzdeki yıl bu vakitler “Ben yanılmışım.” diyebilsem…
Ama ben de bu saçları değirmende ağartmadım, hocam!
Şimdi tekrara sokma beni!
Biz, babadan böyle görmedik!
Senin gibi masa başında oturup politika yazanlar bunu nereden bilecek?..
Sana göre ne var? Sen, bilmemenin ve görememenin lüksünü yaşıyorsun!
Ben, senin izleyip geçtiğin bu dizilerin kamera arkasında bulunmuş biriyim.
O yüzden de neyin ne olduğunu, neyin nereye varacağını görüyorum, biliyorum ve de çok endişeleniyorum!
Yeter, söyletme beni!” dedi ve hışımla telefonu kapattı!
Tüh ya, keşke kapatmasaydı!
Daha ona sorularım bitmemişti halbuki…
Dizinin sonuna dair öngörüsünü soracaktım daha…
“Kim kazanacak, kim kaybedecek, kimler gidecek?
Kazanan yine kasa mı olacak?
Veya iti, öldürene mi sürütecekler?
Veya tıpkı 2002’deki gibi eski aktörlerin düştüğü yeni aktörlerin yükseldiği gibi bir “game over” mı olacak?
Veya La Casa De Papel gibi bir “the end” mi yapılacak?” diye, ne düşündüğünü soracaktım ama kapattı!
Benim öngörüm:
Bahçeli’ye başlattırılan bu süreç öyle görünüyor ki ve çok muhtemelen devr-i Erdoğan’ın sonunu getirecektir.
Bu arada,
Kim kazanır, kim kaybeder deyince aklıma Amerikan seçimleri geldi.
Bence, Kamala Harris kazanır!
Son ve Manidar bir Gelişme
Esenyurt Belediye Başkanı gözaltında,
Terör bağlantısı nedeniyle…
İlginç,
7 ay önce sabıka kaydın yok, belediye başkanı olabilirsin denmiş.
Demek ki 7 ay içinde terör suçu işlemiş!
Vay anasını be…
Esenyurt,
İstanbul’un Beyrut’u gibi bir ilçe…
Sadece Türkiye’nin her türünden, her bölgesinden gelenlerin değil; Birleşmiş Milletler kampı gibi Afganlının, Suriyelinin, Afrikalının kısaca her türden dünyalının kampa çevirdiği bir semt.
Adeta Türkiye’nin İdlib’i gibi…
Özellikle neden burası?
Amaç bir taşla birkaç kuş mu yoksa?
Cumhurbaşkanının, Esenyurt özelinde Özgür Özel’e takdir göndermesi ve sükunet ricası garip geldi.
Sanki Esenyurt için değil de olması öngörülen daha farklı bir şeyler için gibiydi…
Yoksa atılan taşın asıl hedefi İBB Başkanı İmamoğlu da, Özgür Özel’e o yüzden mi mesaj gönderildi?
Esenyurt başkanı gözaltına alındı haberini görünce, hemen aklıma dostumun “Kontrollü Kaos” iddiası ve Esenyurt’un kaotik yapısı geldi!