Kanal ATV,
Kuruluş Osman dizisi,
Bölüm 121…
Kayı Obası ve uçların beyi Osman Bey dardadır.
Bir yanda Bizans Tekfurları, diğer yanda Moğol belası,
Beri yanda gücü iyice zayıflayan Selçuklu nedeniyle yaşanan başıboşluk, başına buyruk beylikler,
Öte yanda Valide Sultan'ın kişisel ihtirasları ve sebep olduğu ihtilaflar…
Ama Osman Bey kararlıdır;
Tekfur kalelerini fethedecek,
Moğol komutanı Nayman'ı yok edecek,
Beylikleri birleştirecek ve devlet olacaktır!
Soluksuz bir cenk kapıda ve kurmaylarına "hazırlıklı olasınız" talimatı verir.
Bu bağlamda,
Kale kuşatması ve surların aşılması için kalkan, daha güçlü mancınıklar, mızrak vb. gibi yeni savaş aparatları üzerinde çalışmalar başlar.
Periyodik olarak ve kritik anlarda Osman Bey'in bir olmazsa olmazı vardır;
Divan toplamak ve istişare…
Zaman kaybetmez ve toplar divanı,
Divan azası beylerin aklı-fikri kritik gündemdedir ve Osman Bey'in ağzından çıkacak söze odaklıdırlar.
Osman Bey'in ilk cümlesi şöyledir;
"Şimdi diyesiniz; yurdumuzun ahvali nicedir?
Obalar ne haldedir?"
"Karşımızda müthiş bir bela varken şimdi bu sorunun zamanı mı dercesine" bakan beyler bozuntuya vermezler ve sırasıyla konuşurlar;
—Ahalinin hali hiç iyi değildir beyim,
Ticaret dara düşmüştür,
Kazancımız ancak icara(kiraya) yetiyor,
Vaziyet iyi değildir…
Bunları duyan Osman Bey ne yapar?
"Şimdi bunları boş verin;
Daha önemli sorunlara ve hedeflere odaklandık," mı der,
Yoksa, "ahalinin sorun ve derdi yoktur; olanları da zaten çözdük" diye konuyu mu kapatır?
Hayır…
Derin derin düşünür ve;
"Anladım ki, ahalinin durumu zordur.
Ne tedbirler aldınız" diye sorar.
Beylerden birisi;
"Ne buyurursan yapmaya hazırız beyim,
Elbet bu meseleler çözülür,
Ama Moğol komutan Nayman belasından hiç bahsetmezsin" der.
Osman Bey eli sakalında düşünmeye devam eder.
Sonra Moğol komutan Nayman ve ordusuyla ilgili haritaları beylere verdirip; "bunları iyice istişare edin ve ordunuzla birlikte cenk meydanında hazır olacaksınız" diye söyler ve beylere dönüp der ki;
"Ama görünen o ki asıl mesele, asıl zorluk ahalinindir, halkındır.
Şimdi onların yanında olacağız"
Şaşkınlıkları bir kat daha artan beylerin bakışlarına aldırış etmeden;
"Hatta bizzat ben onların yanına gidip, sıkıntılarını bizzat göreceğim
Sizlerde tebdili kıyafet benimle birlikte geleceksiniz.
Ahalinin arasına dağılıp bütün sorunlarını tek tek öğreneceksiniz.
Ahalinin yaşadığı zorluk Nayman belasından daha büyüktür!"
Dediğini de yapar,
Kıyafet değiştirip karısını da yanına alarak ahalinin-esnafın arasında dolaşır.
Derken, kumaş satan bir esnafın yanına gelirler.
Osman Bey;
—Ağa,
Diyesin hele; nedir sizi böyle zora sokan, sıkıntıya düşüren?
Esnafın, henüz 6-7 yaşlarındaki oğlu Ali atılır;
—Osman Bey'dir…
Küçük oğlunun bu sözü karşısında biraz mahcup olan babası sanki durumu toparlamak ister gibi araya girer;
—Beyim,
Osman Bey ne etsin, küffar tepemize çökmüştür,
Ticaret durmuş, gelirler düşmüş ama giderler azalmamıştır.
Kiralar belimizi bükmüştür.
Kazancımız anca icara(kiraya) yetmektedir.
Çocuktan al haberi derler ya; tam o misal,
Esnafın oğlu içini dökmeye kararlıdır ve der ki;
—Bu toprakların başı kimdir baba?
Osman Bey'dir,
Esnafı, ahaliyi kollayamaz mı!..
Esnaf, kusura kalmayın edasıyla müşteri kılığındaki Osman Bey'e, sus dercesine de oğluna bakar.
Bu esnada, komşu esnaf Demirci Halil lafa girer;
—Küçük Ali,
Osman Bey yakında kafirin başı Nayman'la dövüşecekmiş…
Pusatlıyı(savaşçılarını) kollamaktan esnafı kollamaya vakti mi kalır?
Bunu duyan Ali'nin babası rahatlar ve "Hay ağzın bal yesin Demirci" deyip tebessümle Osman Bey'e bakar.
Yüzüne üzgün ve düşünceli bir ifade hakim olan Osman Bey araya girer;
—Yooo,
Halil ağa doğru söyler!
Öyle bir düş uğruna, sen onca düşmanı ardına katıp dışarıda bir düzen oluşturursan, o vakit aynı nizamı içeride de sağlayacaksın!..
Çocuk yine duramaz,
Babası ve Demirciye dönerek;
—Bak,
Bu bey anladı beni; siz anlamazsınız…
Gerekli mesajı alan Osman Bey ve eşi oradan uzaklaşır.
Eşi Malhun Hatun der ki;
—Osman,
Böyle bir vakitte tebdili teftişin vakti miydi?
Osman Bey üstüne basa basa;
—Tam da vaktidir!
Baki olan devlettir,
Devleti devlet yapan da insandır,
Görmek isterim,
Ahalinin halini görmek isterim…
Yorum yapacaktım ama vazgeçtim.
Tarihsel anekdotumuz bu, bugünü yaşayan da sizsiniz.
Buyurun,
Kıssadan hisseyi de siz çıkartın…
************
"Dostane" Konuşan Sevgili Dost
600 yıl yaşamış bir devletin kuruluş felsefesini bir örnekle anlatmaya çalıştım.
Bakan görür,
Anlamak için okuyan anlar!
"Nedir bu hırs" diyorsun; söylediklerin yanlış, yalan ve iftira diyemiyorsun!
Kılıçdaroğlu üzerinden sarkazm yaparak örnekler veriyorsun.
Ben, olan şeylere eleştiri yapıyorum; "ya şu olursa…" diyerek eleştirel kehanette bulunmuyorum.
"Gaybı ancak Allah bilir" hükmünce, gelmemiş geleceğe dair mutlaklık arz eden kelam etme hadsizliğine girmiyor,
Ahkam kesmiyor,
Göreve gelmemiş kişilerin, yapmadığı görevi nasıl yapamadıklarına veya yapamayacaklarına dair müstehzi sözler ederek allame-i cihan kesilmiyorum!
Kaldı ki,
Denildiği gibi Kılıçdaroğlu gelirse ve bugün eleştirdiğim şeyleri irtikap ederse; daha ağır şekilde onu da eleştirmekten asla imtina etmem!
"Nedir bu hırs" diyorsun,
Ama Nasrettin Hoca'nın "hırsızın hiç mi suçu yok" sözünden mülhem; yazılarıma sebep olanlara hiç değinmiyor, hırsızdan hiç dem vurmuyorsun!
Ben bir insanım ve öfkelenirim ama "hırsla" hareket etmem.
Birine taraf olup muhabbet beslerken de, perestişkar-tapınmacı değilim!
Beşer olanı hatadan münezzeh ve "ismet" sıfatıyla mücehhez olarak hiç görmem!
İyiyken, iyi şeyler yaparken iyi derim,
Ki, dedim...
Kötüyken, kötü şeyler yaparsa da kötü derim,
Ki, diyorum…
Bunları derken de;
Kendimi sütten çıkmış ak kaşık olarak filan görmüyor; "en doğru benim dediğimdir" de demiyorum.
Ama adı "siyaset" olan mefhuma, "siyasetçi" denen kişilere de ulviyet atfedip, dini bir evsafla içeriklendirip, "şeytanın ve siyasetin şerrinden sana sığınırım Allah'ım" sözünü unutmayıp; rengi gri olan siyaseti gri olarak görüyor; kimi "dostlar" gibi siyasetçileri derviş hırkası giymiş yed-i emin olarak görmüyorum.
"Dostane" sözler tekellüm eden müverrih dost;
Eğer beni gerçekten anlamak istiyorsan, benim tarafgir(!) yazılarıma "tarafsız gözle" ve "tek doğru benim dediğimdir ve tek doğru yol benim gittiğim yoldur" demeden bak; işte o zaman birini eleştirirken diğerini yüceltmediğimi, senin gibi "dostane" başlayıp, müşfikçe devam edip, içerikte ve sonunda "öfke-hırs ve kızgınlık" akıtmadığımı çok iyi anlarsın!
************
Nereden Nereye
Eskiden CHP, kendini seçkinci, elitist ve üstenci görür,
Bir kısım AKP seçmenine makarnacı deyip küçümserdi!
Şimdi soğan-sarımsak-patates diyenler var,
Ve bu defa küçümseyen AKP!
Düne kadar "yaptım, yine yapacağım" diyen bir AKP vardı,
CHP ise "Yapamazsın, yaptırmayız, nasıl yapacaksın" derdi,
AKP gündemi belirler, CHP belirlenen gündeme katılırdı.
Şimdi "yapacağım" diyen bir CHP,
"Yapamazsın, nasıl yapacaksın" demekle kalmayıp; "ben de yapacağım" diyen bir AKP var.
Şimdi CHP gündemi belirliyor, AKP belirlenen gündeme katılıyor!
Misal mülakatların kaldırılması,
Misal EYT'nin çıkartılması,
Misal yeni öğretmen ataması vb. gibi…
Ne garip değil mi;
AKP, CHP'leşirken,
CHP, AKP'leşiyor!..
Atasözü aklıma geldi;
Kul kınadığını yaşamadan ölmezmiş!
(Buradan da kimse CHP güzellemesi yaptığımı çıkartmasın! Sadece ayna tutuyor ve nereden nereye gelindiğine sinyal çakıyorum!)
************
Günün Sözü
Bazı okurlarım soğandan bahsetmemden sıkılmış.
Eyvallah,
Okur her zaman haklıdır.
Bir daha bahsetmeyeceğim,
…ama soğan hala 25 TL…