Meclis'te bir Yasa Teklifi görüşülüyor,
İktidara, "Dezenformasyon Yasası" diyor,
Ve gerekçesi de, "Sosyal medya ve internette, yalan haberle mücadele" imiş.
Peki de, bir haberin "yalan veya değil" olduğunun karar vericisi kim?
Mahkemeler mi?
Yoksa İletişim Başkanlığı mı?
Yahut da RTÜK mü?...
Bunlar veya hepsinin katkısıyla kararlaştırılacaksa;
Bugüne kadar iktidarın bizatihi kendisinin, yandaş ve yanaşmalarının yaptığı yalan haberlere dair -hem de cümle alemi kandırmaya matuf- herhangi bir şey yapıldı mı,
Veya bu teklif yasalaştıktan sonra yapılır mı?
Güldürmeyin beni; bal gibi sansür ve sindirme yasası,
Seçime beş kala, ağzını açıp da; "ama bu yanlış be ya" diyenlere savrulacak Demokles'in Kılıcı…
Yasa teklifine dair İlhan Kesici bir tweet paylaşmış,
"Başka söze ne hacet" dercesine,
Arif Nihat Asya'nın "Sansür" başlıklı rubaisini hatırlatmış;
"Sessizce düşünsek, duyacaklar bir gün;
Olmazları olmuş sayacaklar, bir gün...
Onlar, bu vehimle, ellerinden gelse,
Rü'yâlara sansür koyacaklar, bir gün."
Sayın Kesici'nin paylaşımı beni geçmişe götürdü.
Yok yok; o kadar uzun boylu değil,
Telaş etmeyin,
Ne Abdülhamit dönemine ve ne de 1950 öncesine…
Sadece 23 yıl öncesine; bugün muktedir olan ve bu yasayla, suskunluk isteyenlerin, şiir okudukları için hapse atıldığı döneme götürdü…
Tarih 23 Mayıs 1999
Yer; İstanbul,
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Kurulu,
İBB Başkanlığı görevinden alınan Erdoğan, henüz Pınarhisar Cezaevinde…
(26 Mart-24 Temmuz 1999 tarifleri arası)
Bundan sonraki alıntılarım Yeni Şafak Gazetesinden,
Hani, görüşmesi devam eden ve "sus yoksa ağzına b.klu papuçla yapıştırırım/soluğu hapiste alırsın" diyecek olan yasa teklifi var ya; işte bu yasa teklifini cansiperane destekleyen Yeni Şafak Gazetesi'nden…
"MÜSİAD'ın 8. Olağan Genel Kurulu'na katılan Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan şunları ifade etti:
—Türkiye'de baskıcı bir devlet anlayışı sergilenmektedir,
—Yeni bir yüzyıla girilirken, gelişmiş ülkeler 20-30 yıl ileriyi düşünerek, "halkımıza nasıl daha çok özgürlük ve refah sağlarız, dünyada yaşanan sıkıntılar nasıl giderilecek" diye düşünürken, Türkiye'de vehimlere dayalı siyaset yapılıyor.
—Ülke suni gündemlerle meşgul ediliyor,
—Gelişmiş ülkelerde Anayasalar fertlerin hakkını devlete karşı korumak için yapılırken Türkiye'de devleti fertten koruyan bir Anayasa var,
—Türkiye'de ciddi bir ekonomik bunalım yaşanırken, son yirmi günün manşetlerine bakın.
Her gün Merve Kavakçı'yı gündeme getiriyorlar.
Bunlar ülkenin gerçek gündemini gizleyip, soygunları vurgunları kapatmak istiyorlar."
Yeni Şafak'taki yazıdan aynen devam ediyorum;
"Şiir okumak her ne kadar sakıncalı olsa da, Sayın Yarar'ın(dönemin MÜSİAD Başkanı) konuşmasından cesaret alarak şiir okumak istiyorum" diyerek Arif Nihat Asya'nın,
"Sessizce düşünsek, duyacaklar bir gün,
Olmazları olmuş sayacaklar bir gün,
Ellerinden gelse rüyalara sansür koyacaklar bir gün…" şeklindeki mısralarını okudu ve bu mısraların günümüzde gerçek olduğunu söyledi…"
Dikkatinizi çekmiştir,
"Şiir okumak sakıncalı olsa da" derken; aslında, okuduğu şiir nedeniyle o sıralar hapiste olan Erdoğan'a da atıfta bulunuyor.
Ne garip değil mi;
Dün, bu şiirle şikayetini dile getirenlerin, bugün, aynı şiirle şikayet edilen/şikayetlendiren olması ne garip!
Ulu bir Türk büyüğümüzün bir sözü vardı;
Neredeeen Nereye….
Merak Ediyorum
Recai Kutan, o dönemin mağduru olan Merve Kavakçı'nın, bugün yaşadığı muktedirliği ve maaile edindiği muteberliği nasıl yorumluyordur acaba…