-Sen de görüyor musun, Troyalı…
-Neyi, kimi.?
Olanları, olmayanları, yapılmaz yapılanları, yapılmayacakları, olabilecekleri,
Dönenleri, dönüşenleri, değişenleri, şaşıranları, kaçışanları, kaçışacakları…
-Gördüklerim yetti bana… Dahasını bünyem kaldırmaz…-Neden ve nasıl bu hale gelindi peki; biliyor musun, Troyalı..?
-Madem sen sordun; cevabını da kendin ver…
İktidar Troyalı,
İktidar…
İktidar olunca, her şey tamam sanıldı.
Halbuki her şey, iktidar oluşla başladı.
İktidar, bir sonuç sanıldı.
Halbuki iktidar oluş, bir başlangıçtı.
-Nasıl yani..?İktidar olmak, seni senle yüzleştirir,
Fikrinle, zikrinle, inancınla yüzleştirir,
Önceki sözünle, bugünkü yüzünle yüzleştirir,
Seni başladığın noktadan uzaklaştırır,
Seni sana yabancılaştırır…
Sildirir sana; kazıyarak yazdıklarını.
Kazımaya çalıştıklarınla; yazgılaştırır seni,
Darbeler vurur,
Kayıplar verdirir…
Sınar seni; sevdiklerinle,
Yol arkadaşlarınla,
Taht kavgalarıyla,
Entrikalarla,
Kendini tanıyamaz hale getirir, seni…
İktidar öyle bir lanettir ki; vezir de eder seni, rezil de, Troyalı…
-Benim bu aleme aklım ermiyor..
-Aklın erse şaşardım zaten…
Neden mi..?
Çünkü benim de aklım almıyor…
Tabu’ları yıkacağız derken; tabuları yıkıldı.
30-40 yıllık paradigma sarsıldı.
Muhafazakarlığın, muhafazası bitti kâr’ı kaldı,
Takke düştü kel göründü,
Hem de, kendileri ve kendinden olanlarca…
-Elbette acı da olsa, bazı gerçeklerin aleniyeti kazanması güzel…
Fakat statükoculuğa, yanlışlıklar manzumesine, geriye gidişe, eleştiri ve özeleştirinin iktidar şemsiyesi dışında kalınca dillendirilmesi manidar değil mi…
-Ama o zaman, onlar da muktedirlerdendi, Troyalı…
-İşte tam da bu yüzden adama sormazlar mı –ki soruyorlar da-; "bugüne kadar neredeydin…" diye.
-Her ne kadar çatışma, çarpışma, dışlaşma gibi görünse de; her halükarda artık yeni bir hal var.
Bir dönemler, iktidarın ana umdesi bazı analist, siyaset bilimci, sosyolog, yazar ve aktif siyasetçilerin bugünkü söz, söylem ve yazılarını okuyunca; "neredeeen nereyeeee…" demekten kendimi alamıyorum…
Onlar için CHP dinsizlikti;
Bugün ise "oy vermenin ne mahzuru olsun ki".
Asker, Kemalizm'in menşei, menbaı ve kaynağı idi;
Bugün ise "yanılmışız, aldanmışız, kandırılmışız; ordu, aslında hiç de bildiğimiz gibi değilmiş".
Batı ve Avrupa dinsizlik kaynağı idi;
Bugün ise "özgürlük ve insan hakları konusunda, bizden daha samimilermiş."
"Dindar"ların para pulla işi olmazdı, bunlar kalbi karartıp ahireti zorlaştıran meta idi;
Bugün ise "ver Allah'ım ver. Haram-helal farketmez, yeter ki; ver… Kat ver, yat ver, inşaat ver. Ver de ver…"
Hemen ölecekmiş gibi ahirete çalışmak temel düsturdu;
Bugün ise "hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışmak…"
Daha neler neler Troyalı…
-Neler nelermiş..?Dünün birleşik, bütünleşik, siyam ikizi gibileri, bugün karpuz gibi yarıldı ve yarılıyor.
Dün iktidarın paydaşı olanların bugün yaptığı iktidar eleştirisini; ne CHP, ne HDP ve ne de bir başkası yapıyor.
Hatta muhafazakarlık, İslamcılık, ümmetçilik, milliyetçilik gibi konulardaki değişim ve hatta dönüşüm bile; asla olmaz denilen türden…
Acaba diyorum; iktidar paydaşlığı sürüyor olsaydı, yine bu noktaya gelirler miydi..?
Kanaatlerini, yine böyle "Karar"lı, böyle aleni, böyle Davudî, böyle "Babacan" şekilde söylerler miydi…
-Karar dedin de aklıma geldi…-Yahu o kadar şey söyledim, aklına bir tek "karar" mı geldi..!
-Sen de her şeye kızıyorsun. Hele bir sor; neden diye..
-Nedenmiş, söyle bakalım Troyalı..!
-Sezai Karakoç'un "Sevgili, En Sevgili, Ey Sevgili…" diye başlayan bir şiiri vardı ya…-Tamam vardı, ben de biliyorum da…; ne alakası var şimdi bunun..! Dikkatimi dağıtıyorsun, Troyalı..!
-Sen hep böyle agresif ve kızgın mıydın yoksa seni bu havalar mı bu hale getirdi..
Hep sen konuşuyorsun, ben dinliyorum.
Biraz beklersen anlayacaksın..!
Şiir’in bir yerinde diyor ki;
“Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır,
Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır…”-Eeeee, ne alaka şimdi,
Her gördüğümüz “karar” kelimesinde, bir sır mı aramak lazım, Troyalı..?
-Yahu kör olmuşsun sen, kör…
"Karar"diye bir gazete var. Kallavi de muhalefet ediyor.
Sanki, iktidarı sarsmak ve sonlandırmakta kararlılar.
Üstelik, “Karar”da yazanlar bir zamanlar iktidarla kavilleşmiş olanlar.-Ne yani; "Karar" gazetesi "göklerden gelen karar"ın yerde vücut bulması mı..!
-Onu bana sorma, ben bilemem. "Ben lafımı ortaya kodum. Beğenen alır gider, beğenmeyen bırakır gaçar."
-Bir soru sorup, susayım en iyisi…-Sor sor ve sonra sus. Aklımı karıştırdın, Troyalı…
-Sence, bugün evlatlıktan reddedilenler iktidar paydaşıyken de bu eleştirileri yapmışlar mıdır.?-Belki yapmışlardır, belki yapmamışlardır.
Belki bugünkü gibi değil de daha dolaylı, usturuplu ve farklı bir uslüple yapmış olabilirler.
Galiba önceleri "kol kırılır, yen içinde kalır" kabilinden davrandılar.
Konuştular, söylediler, anlattılar ama makes bulmadığını görünce de uzaklaştılar, sessizleştiler ve en nihayetinde çekilip, koptular.
"İstişare"nin gereğini yapalım demiş de olabilirler.
Ama iktidarın "mutlak gücü", mutlakiyetini artırdıkça alan daralması oldu,
Alan daraldıkça sıkışma oluştu.
Hatta iktidar dairesine, yeni ve gökten inmeci aktörler dahil oldukça, alanın ana aktörleri misafirleşti.
Yeni ve sesi daha çok çıkanlar, susan eskilerin suskunluğunu ve zarafetini zaafiyet gibi gördüler.
Sonra da bugünlere gelindi, Troyalı…
-Hayırdır… Ne oluyor sana… Bir yerlere göz mü kırpıyorsun yoksa..?
Yok yok, Troyalı…
Kimseye göz kırptığım veya birilerine kulak tıkadığım yok.
Sadece bilirim ki; hayatın dünle işi olmaz.
Hayatın gözleri ileri bakar ve eskiye dönüşler romantik ve içe kapanmacı bir nostaljiden öteye geçemez.
Hal böyleyken; asla eskisi gibi de olamazsın.
Artık geri dönülmez bir yoldasın.
Eğer ki; heybende yeni çözüm ve çare bitmiş de; başlangıçtaki raflara başvurmak zorunda kalmışsan; bu tükenmişliktir, eskimişliktir ve ne yazık ki; bitiştir…
Ahhh Troyalı, ah…
İktidar böyledir işte…
Bir nevi ihtilal gibidir.
Önce kendi çocuklarını yer,
Sonra kendini yemeye başlar,
Son tahlilde; kendi çocukların seni yer ve bitirir.
Biliyor musun; tarihsel bir bumerang gibidir.
Hep böyle ola gelmiştir.
Hep tekerrür etmiştir.
Bir şarkı vardı bilir misin, Troyalı…
-Yahu iktidar derken, çocukları derken, bumerang derken; bu şarkı da nereden çıktı şimdi..?
Haaaa… anladım anladım…
Ben, az önce Karakoç şiirini söyleyince kıskandın değil mi..
Ne kıskanacakmışım be… Sen de yani…
Ama itiraf edeyim; söylediğin beyit cuk oturdu.
Tebrikler Troyalı…
Fakat, sen de bunu beğenecek; nereden çıktığını ve neden sorduğumu anlayacaksın…
"Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç,
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç…
Cihâna bir daha gelmek hayâl edilse bile,
Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle…"