Aslında söylenmesi o kadar zor iki kelime ki…
İnsanı çat diye çatlatıp, ikiye bölecek kadar zor..
İnsanın dişini sıkıp un-ufak ettirecek, kalbini yerinden sökecek, beynini dağlayacak kadar ağır.
Çünkü ihanetin pardonu olmaz,
Hainin de affı…
Çünkü hain olmak ve ihanet etmek bir "bilinç ve bilerek"lik gerektirir.
Kasıt içerir.
Tüm kutsallarını ve değer atfettiklerini kişisel hırs ve ikbal için,
İçindeki kin ve garez için,
İntikam güdüsüyle inkar ettirir, yok saydırır.
Kaldı ki; bu iki kelime biraz da genellik, herkeslik ve toplumsallık içerir.
Herkesin hayrına olanı düşmana satmak demektir.
Hal ve durum böyleyken,
Kelimelerin anlam ve muhtevası böyle ve bu kadar korkunçken,
Affı mümkün değilken;
Leblebi gibi, çekirdek çitiler gibi, ırmaktan su içer gibi veya laf olsun diye "hadi len" sıradanlığıyla kullanılır hale gelmesi oldukça ürkünç geliyor bana.
Ve daha korkunç olan ise; bu noktaya gelmiş olmamız…
Biriyle hemfikirsiniz ve birlikte aynı hedefe yol alıyorsunuz.
Sonra yolculukta fikir ayrılığı oluşuyor ve farklı bir yol haritası öngörüyorsunuz.
Ama hedef hala aynı.
Yolculuğun başındaki ideal ve iddia aynı.
Ve fakat, artık senin adın hain ve eylemin ihanet.
Başlar bir tren metaforu…
Davaya ihanet söylemleri,
"Hırsız evdeyse kapı kilit tutmaz" gibi aforizmalar,
"Kim dost-kim düşman" gibi ağır ağır iddialar…
Ben yine "iddia" diyorum ama onlar; sübut bulmuş, müseccel, müdellel eylem gibi söylüyorlar.
Peki arkadaş, hakikaten merak ediyorum.
Tek suçları, trenden inip başka bir tren seferi başlatmak mı, bunların…
Eğer öyleyse, Türk Siyasi Tarihi ihanetler tarihidir.
İnönü Atatürk'e,
Menderes-Bayar-Koraltan-Köprülü CHP'ye,
Demirel Bayar'a,
Ecevit İnönü'ye,
Özal Demirel'e,
Mesut Yılmaz Özal'a,
Çiller Demirel'e ihanet etmiş oluyor, öyle mi…
Hadi oradan….
Gelenekçiliğe karşı çıkan yenilikçiler hain mi oluyor,
Yeni, yenilik, tecdid ve farklı bakış ihanet mi oluyor yani…
Halbuki bugünün "gelenekçileri" dünün "yenilikçileri" değil miydi..
Ve hayatın kendisi de böyle değil mi…
Dünü yaşarken bugün, yarın değil miydi,
Yarına erişince de, bugün dün olmayacak mı…
Eleştiri, yergi, muhalefet, beğenmeme…
Amenna…
Olur, olmalıdır, olması da gerekir…
Ki, "trenden inen"ler yanlış ve hata da yapmış olabilirler.
Vefasızlık da etmiş olabilirler.
Ama ihanet ve hain damgası vurmak…
Bu kadar kolay, bu kadar basit, bu kadar dilimizin ucunda olmamalı.
"Ebed-müddet" kavram ve söylemi devletle özdeştir, devlete hastır.
Bu yüzden "Devlet-i Ebed Müddet" deriz, "Hükümet-i Ebed Müddet" dendiğini, ben duymadım.
İktidarlar gelir geçer, ki; bu normaldir ve olması gerekendir de…
Ama "Payidarlık" olgusu "Türk Devletine mahsus" diye, biliriz…
Çok acımasızca değil mi hain demek; biz gibiyken, bizim gibi düşünmezleşenlere,
Vebal değil mi; aynı hedef için, farklı yol haritası oluşturmayı ihanetle suçlamak…
Haaaa…
Hemen, "ama" diye başlayan cümleler kurulsun diye demiyorum, bunları.
Birilerini zemmedip, birilerine destek için de demedim,
"Trenden inenlere" perestiş duyarak da söylemedim..
Kişilerden bağımsız, tarafsız, tarafgirliksiz,
Antipatisiz, sempatisiz,
İsa'ya da, Musa'ya da yaranmasız,
Güncel siyasetin şehvetinden arî,
Basit, yalın, sıradan bir "insan-kul-vatandaş" şuuruyla söyledim..
Şunu da düşünmedim değil; acaba ben "şuursuz" muyum…
Birilerinin gördüğünü göremiyor muyum,
Yoksa geç mi geldim, geç mi kaldım da; göremiyorum.
Diyenler haklı da; ben mi bilemiyorum…
Yok yok…
Ben cevap bulamadım,
Haine hain dememek, demeyeni hain yapmaz.
Ama hain olmayan birine, hain demenin vebali nasıl taşınır; ben bilemiyorum.
Bilebilen varsa, öne çıksın…
Ağır ağır lafların söylenmesi çok ağır geldi…
Ne yapacağız, nereye koyacağız, ne edeceğiz; bu ağır lafların ağırlığını…