CHP – Özgür Özel – İmamoğlu Troykası ne yapıyor? Neyi yapmıyor?

Ak Parti'nin mağlubiyetiyle sonuçlanan bir seçim oldu.
Hemen gözler iki partiye yöneldi;
CHP ve Ak Parti…
Kazanan CHP olmasına rağmen, daha çok Ak Parti fokuslanmaya başlandı.
Çünkü Ak Parti'de o ana dek epeyce gizlenebilen ama yenilgi sonrası başlaması çok muhtemel "fokurtu" nasıl tolere edilecek ve nasıl bastırılacaktı?
Erdoğan bu yeni sürece, seçimden önce kullandığı dili terk edip daha mutedil bir siyasal jargon kullanarak başladı.
Seçimden önce istihza içinde "Özgür Efendi" diye hitap ettiği CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in görüşme teklifini kabul etmesi de yeni sürecin farklı bir başlangıcı idi.
Seçimin hemen ertesinde,
Özgür Özel, Erdoğan'la görüşme düşüncesini dillendirirken başta Abdulkadir Selvi olmak üzere iktidara yakın bazı gazeteciler bu konuyu köşelerine taşıdılar.
Özellikle Selvi'nin yazıları sanki iktidarın dolaylı mesajı niteliğindeydi.
Adeta,  Özgür Özel'in muhtemel talepleri çalışılmış; kabul edilebilitesi olanlar bilinçli şekilde öne çıkartılıp yeni bir zemin oluşturuluyordu.
Sonrası malum; Görüşme yapıldı ve Özel'in "Normalleşme", Erdoğan'ın "Yumuşama" diye betimlediği değerlendirmeler gelmeye başladı.
Tam bu noktada, iki liderin görüşmesine dair önemli iki görüş öne çıktı:
1- Görüşme ve sonrasında başlayan "Yumuşama Süreci",  Erdoğan'ın gündemi ele alma/hezimeti unutturma veya zamana yayma/CHP'nin galibiyetini basitleştirme veya etkisizleştirme planıdır.
2- Görüşme ve sonrasında başlayan "Normalleşme Süreci", CHP-Özgür Özel-İmamoğlu tarafından önceden düşünülmüş ve çalışılmış strateji ve taktiğin bir parçasıdır.
Çıplak gözle bakınca görünürde her ikisi de doğru,
Ama bana göre üçüncü bir şık daha var ki en doğru olan da kanımca odur.
Nedir bu?
Seçim sonucuyla başlayan bu süreç "siyaset siyasetçilere, seçim sonucu ise seçmene bırakılmayacak kadar önemlidir" diyen siyasal aklın hazırladığı yeni bir senaryodur.
Şunu da mutlaka belirtmeliyim;
Adına ister zamanın ruhu, ister devran, ister Zeitgeist veya ister konjonktür deyin;  bir değişiklik veya yeni bir siyaset ihtiyacı hasıl olmamış olsa, her kim ne senaryo yazarsa yazsın maksat hasıl olmaz ve başarıya ulaşamaz!
Bu durumun en temel belirleyicisi ise ekonomik/sosyolojik/yönetimsel değişim ihtiyacıdır.
Bu üçlü çerçeveyi Türkiye üzerinde simule ettiğimizde yönetimsel yozlaşma, ekonomik bozulma ve toplumsal rahatsızlığın kronik bir hal aldığı ve bunun değişmesi için var olan siyasi iradenin fabrika ayarlarına dönemeyeceği aşikar.
Yani, yeni bir siyasal hikaye veya senaryo için doğal, sanal ve algısal zemin oldukça uygun halde.
Bu senaryonun ana aktörlerini ise iki kategoride zikredebiliriz:
—CHP-Özgür Özel-İmamoğlu,
—Ak Parti-Erdoğan ve Bahçeli…
Duruma bu ikili varyasyon boyutuyla bakınca; senaryo içeriğinde, birinci kategoridekilere yükseliş, ikinci kategoridekilere ise yol verilmiş gibi…
Diğer bir anlatımla, bu yeni siyasal hikaye veya senaryonun etken konumunda "CHP-Özel-İmamoğlu", edilgen pozisyonda ise "Ak Parti-Erdoğan-Bahçeli" var gibi…
Neden?
Her iki tarafın siyasal stratejilerine, söylem ve eylemlerindeki gündemsel etkinliğe ve halk nezdinde makbuliyetine bakarsak; yeterli doneyi görebileceğimiz kanaatindeyim.
Bu bağlamda, senaryonun stratejik süreç boyutu "CHP-Özel-İmamoğlu" üzerine kurgulanmış ve hatta birlikte hazırlanmış izlenimi veriyor.
Ve bence; oldukça sağlam bir strateji…
İcra safhasına gelip, sergilenen pratiğe bakınca taktiksel zenginliği de görmek çok mümkün.
Ne Özel'de, ne İmamoğlu'nda ve ne de CHP'nin diğer aktörlerinde "Şunu asla yapmayız" veya "sadece şunları yaparız" gibi bir köşelilik yok.
Son bir yılda yaşanan siyasal gelişme ve pratiklere bakınca bahse konu siyasal hikaye ve stratejilerin iki vetireli hazırlandığı düşüncesindeyim..
İlki; 
14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden Yerel Seçimlere kadarki dönem,
İkincisi ise; 
Yerel Seçim sonuçlarıyla birlikte, yeniden gözden geçirilen ve de muhtemel bir erken seçime kadar devam edecek şekilde oluşturulan süreç.
Bence hiç boşluk bırakılmayan, her etabı iyi hesaplanmış; 
"Kim ne yapacak/kim ne zaman devreye girecek/hangi süreçte neler dillendirilecek ve hangi noktalar ısrarla vurgulanacak"; bunların hepsi ince ince düşünülmüş bir siyasal hikaye…
Ve, bu planın/programın/stratejinin pratisyeni, görüneni ve sözcüsü de Genel Başkan Özgür Özel.
Dikkatinizi çekmiştir;
Normal şartlarda daha fevri, daha heyecanlı ve daha radikal söylemleri olan Özel gayet mutedil, bilinçli ve son derece hesaplı-kitaplı hareket edip; "Neden erken seçim istemiyor/neden Erdoğan'la görüşüyor/neden hala şu konuyu gündeme getirmiyor" şeklinde yazılan yazılara, yapılan yorumlara pek de kulak asmayıp; kurulan stratejinin dışına çıkmayan bir eylemsellik sergiliyor.
Buradan hareketle;
Özel'in, Erdoğan'la yaptığı görüşmeyi de bu gözle değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Bu yeni süreçte Erdoğan'ın hala aktif figür gibi görünmesi sizleri yanıltmasın.
Çünkü Ak Parti 22 yıldır iktidar, Erdoğan da onun yegane lideri ve hala Devlet Başkanı.
 
Tüm bunlar olurken,
Daha önceleri, ülke gündemine dair konu ve olaylarla ilgili neredeyse her kafadan bir ses çıkan CHP'de, umulmadık ve pek de görülmedik bir ciddiyet, ahenk ve uyumluluk söz konusu.
Bu da cay-ı dikkat bir durum.
Özgür Özel-İmamoğlu ikilisine gelince;
Erdoğan ve Bahçeli ve medya kalemlerince ihtilaf oluşturucu şekilde Özel'e güzelleme, İmamoğlu'na yerme ve yıpratma yaklaşımları sergilenmesine rağmen; Özel,  gündemde olan yakıcı olaylarla ilgili (Sinan Ateş Cinayeti ve Ayhan Bora Kaplan Soruşturması) özellikli bir şekilde yaptığı bazı vurgulamalar ve verdiği mesajlarla son derece bilinçli, derinlikli ve hazırlıklı.
İmamoğlu ise, Cumhur İttifakı liderlerinin yıpratıcı, manipülatif, provokatif  söz ve eylemlerle kendisini polemik sahasına çekme çabalarına rağmen ve yıpranma riskine karşı oldukça soğukkanlı, dikkatli ve mesafeli!
Adeta "sabırla koruk helva olur" misali, her ikisi de oldukça itidalli ve oluşturdukları projeksiyona uygun hareket içindeler…
Özel'in, "Biz müzakere ederken mücadele etmeyi, mücadele ederken müzakereye geçmeyi de biliriz" demesi de sürecin özelliğine ve ana şablona uygun bir yaklaşımdır.
Aslında vurgulamak istediği ana konu şudur:
"Amacımız sadece iktidarı yıpratmak değil,
Halkın yararına olan her şeyi yapmaya hazırız…" yaklaşımının görünürlük arzetmesi ve iktidarın, sözde "yumuşama yaklaşımının" içi boş ve oyalamadan ibaret olduğunun halka gösterilmesidir.
Başka bir deyişle; Özgür Özel, İngiltere'nin eski Başbakanı Tony Blair'in tabiriyle "halkın menfaati söz konusu ise şeytanla bile görüşmekten imtina etmem" mesajı vermek istemektedir.
Bu tarz-ı siyasetin amacı nedir?
Bugüne kadar gündem belirleyen, oluşturan ve ipleri elinde tutan Erdoğan'ın, artık siyasal kontrolü ve hatta parti içi/Cumhur İttifakı içi kontrolü kaybetmeye başladığını görünür kılmaktır.
Peki başarılı oluyor mu?
Bence oluyor,
Çünkü Erdoğan'ın/Cumhur İttifakı'nın dile getirdiği ve gerçek gündemi unutturmaya matuf siyasal atraksiyonların gündemsel etkisi anlık/günlük/geçici olmaktan öteye geçemiyor.
Hatta bazen tersine bir etki oluşturarak, ahalide var olan tepkiselliğin artmasına/daha agresif yükselmelere; bu ise iktidar kitlesinde başlayan kopuşun büyümesi ve derinleşmesine yol açabiliyor.
Tüm bu gelişmeler ise, "CHP/Özgür Özel/İmamoğlu" bağlamında oluşan stratejiyi, daha bir öne çıkartıyor, daha makulleştiriyor ve daha bir kabul edilebilir siyasal algıya ve sempatiye dönüştürüyor.

Özetle:
Türk siyaseti kritik bir kavşakta,
Yol ayrımında…
Olanlar ve olacak olanlar, bir nevi siyasal prosedür tamamlama, hesap kapatma, hatırlatma ve hesap açma sürecidir!
İnişli çıkışlı bir süreçtir.
Görünen o ki zaman zaman, "Erdoğan, gündemi yeniden ele geçiriyor galiba" denecek şeyler olsa bile (Mesela, sokak hayvanlarıyla ilgili yasal düzenleme gibi/Yeni Anayasa yapmak gibi/Milli Eğitimde Yeni Müfredat gibi);  öyle sanıyorum ki bu durum, anlık/kısa soluklu ve kandırmaya matuf olmaktan öteye geçmeyecek ve süreçler geçildikçe Erdoğan'ın kontrol mekanizmasındaki boşluğun genişlediği fark edilecektir!
 
*************
 
Normalleşme-Ölümün Normalleştirilmesi-Sokak Hayvanları 
Efendiler!
Tamam, kabul; "tedbir bizden takdir Allah'tan!"
Ama nedense genelde tedbir unutuldu takdire sığınıldı,
"Kader Planı" dendi ve teslimiyet istendi!
Birer birer, biner biner ölüm yaşandı!
Birileri ağıt yakarken,
Birileri ölümü kutsamakla,
Ölümleri normal leştirmekle meşgul oldu!
Yeter artık! 
Laf olsun torba dolsun kabilinden "Yumuşama-Normalleşme" gündemi oluşturmayın.
Yoksa sıra sokak hayvanlarına mı geldi!
Çünkü ağzınızı büzüşünüzden Ömer diyeceğiniz belli oluyor!
Gerçekten çözüm bulmak istiyorsanız negrofiliyi bırakın,
Ve, sokak hayvanlarını normal leştirmeden;  yaşatmaya dönük, herkesçe normal olacak bir çözüm bulun!
 
************
 
İman-İban ve Gün Parası
Geçen gün öğretmen bir akrabamla konuştum.
Hesabı bloke edilmiş...
Bankaya gitmiş, sormuş ve şu cevabı almış:
"Aynı gün, pek çok kişi İBAN'ına para yatırmış,
O yüzden blokaj koyuldu…"
O da kızmış ve hışımla demiş ki:
"Yahu!
Ben esnaf değilim; bakkal değilim, çakkal değilim,
Herhangi bir şey almıyor ve satmıyorum,
Ben bir öğretmenim,
Bu yatan para ise gün parası! Gün!
Bana bunu nasıl yaparsınız!"
Banka ise "Çok üzgünüz; haklı olabilirsiniz ama gelen talimat böyle" diye söylemişler.
İyi ki, "gün"e dahil olan kadınların hepsi, açıklama kısmına "çeyrek altın karşılığı, gün parası" diye yazmış da; sıkıntı çözülmüş!
Belki inanmadınız,
Çünkü olay akrabamın başından geçmemiş olsa ben de inanmazdım!
Çok üzgünüm ama gerçek bir anekdot.
Yahu Arkadaş!
Pandemi oldu; "Gavur Devletlerin imansız yöneticileri" halktan İban istedi ve para yatırdı,
Bizim "İmanlı yöneticilerimiz" ise İban verdi ve para yatırın dedi.
Diyorum ki;
Yoksa "Dindar Nesil" devri bitti, "Moneydar Nesil" süreci mi başladı,
Yoksa "İman" bekçiliği bitti, "İban" takibi mi geldi!
Yoksa en baştan beri, birilerinin dini-imanı İban idi de, biz mi izandan yoksunduk ve İman-İban farkının, tek bir harfcik olduğunu farkedemedik!
 
***************
 
Kılıçdaroğlu Kılıçdaroğlu Kılıçdaroğlu
Denedin yenildin, denedin yenildin, denedin yenildin,
Tam 13 defa denedin ve hep yenildin!
Artık onurlu bir istifa ile güzel yenilecekken,
Bir Akşener bile olamadın,
Kurultayda adayım dedin!
Ve, çirkince kaybettin!
Artık sus dedim,
Yapma, etme, konuşma dedim!
Yol gösterdim;
Ahmet Necdet Sezer'e git; susmanın erdemini anlatsın, dinle dedim.
Ama sen, kendi sesinden başka hiçbir sesi işitmedin,
Kimseyi dinlemedin, 
Durmadın, dinlenmedin; hırs atına bindin, kinini biledin, nefsine yenik düştün!
(Aslında bu hırs-kin-nefret filan da değil! Daha öte bir şey ama ben henüz tarif edemiyorum)
Sempatik bir dede iken; daha bir yıl dolmadan, "b.konu çıkarttın be dedelik!" noktasına getirttin!
Hayrıyla şerriyle, benden buraya kadar demek bu kadar mı zordu!
Hiç kusura bakma ama Kılıçdaroğlu'nun Kemal'e ettiğini hiç kimse etmedi, zaten edemezdi de!
Hançer de hançer diyorsun,
Dilinden düşürmüyorsun,
Hırs ve intikam akıtan o zehirli dilinle, aslında kendi haysiyetinin celladı olmuş,
Zehirli hançeri kalmayan itibarına; sapladıkça saplıyorsun!
Yoksa başarısızlık sonrası travmaya bağlı "Siyasal Bunama Girdabı"na mı girdin!..
Tanrı sana susma erdemi nasip etsin!
Daha da, başka bir şey demeyeceğim!
OGÜNhaber