Bir vatandaşın kızı vefat ediyor.
Vatandaş, kızının ruhuna mevlit okutmak istiyor ve yakındaki camiye gidiyor.
Caminin hocası "ne demek, tabi ki.." diyerek kabul ediyor.
Yarım saat geçiyor,
Hoca garip bir şekilde, merhumun sahipleri kimdir-nedir- necidir gibi MünkerNekir’in bile sormayacağı sualleri soruyor.
Merhumenin babası filancadır falanca partide üst düzey bir görevdedir deniyor.
Bunun üzerinden kısa bir zaman geçiyor ve Hoca mevlit sahiplerine;
“Müftülükle konuştum,
Camimiz tadilat nedeniyle kapalıdır,
Bu mevlit olamaz” diyor.
Konu medyaya yansıyınca Diyanet bir yalanlama açıklaması yapıyor ve tadilat bahanesini yineliyor.
Yahu arkadaş,
Bir tadilat vardı da, o caminin hocasının bundan haberi olmaz mı!
Yoksa, Caminin hocası mevlit sahibinin muhalif bir parti yöneticisi olduğunu söyleyince mi müftülük tadilat kararı aldı!
Ulan Allahsızlar,
Bir babanın 29 yaşındaki kızı vefat etmiş,
Allah kimseye evlat acısı vermesin!
Ve bu acılı baba mevlit okutacak ama caminin kapıları yüzüne kapanıyor!
Emeviler bile bunu yapmadı!
Mevlit okutacak vatandaşın kim olduğunun, kimin nesi, kimlerin fesi olduğunun ne önemi var!
Müftü Efendi sana sesleniyorum;
Yarın-birgün elbet sen de gideceksin öte tarafa.
Orada Allah’ın sana;
“Aferin müftüm, iyi ettin.
Bir direniş mücadelesi verdin.
Muhalif partiliye mevlit bile okutturmadın.
Haydi buyur, gir cennetime,
Altından ırmaklar akan köşk seni bekliyor” mu diyecek sence!
Yoksa;
“Cennet tadilat nedeniyle kapalıdır,
Sen şu zebanilerle biraz bekleme salonunda takıl,
Onlar seni güzelce(!) ağırlasınlar.
Sonrasını da, sonra düşünürüz” mü diyecek acaba!
Altılı Masa ve Mutabakat Metni
Neredeyse 2500 maddeyi kapsıyor.
Ben de inceledim.
Yeni şeyler de vardı tabi,
Ama kahir ekseriyetinde “eskisi gibi yapacağız, aslına döndüreceğiz, hesap soracağız…” gibi vurgular ağır basıyordu.
Bu beni derin derin düşündürttü.
Demek ki, bu kadar çok alanda “nereden nereye…” gerilemişiz ve “eski haline döndürmek” yenilik olarak sunulabiliyor demekten kendimi alamadım!
Varın gerisini siz düşünün…
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu
DEVA Partisinden veya Altılı Masadan birileri Babacan’ı durdursun.
Anadolu’da bir laf var;
“Düşünü anlatmak yerine oynaşını söylemek” diye.
Babacan’ın bazı konuşmalarıyla ortaya çıkan durum aynen bu!
Bazen diyorum ki;
Babacan ve Davutoğlu’nun partileri şuanda yüzde 10’lara gelmiş olsa, neler olurmuş neler!
Bu nedir arkadaş,
Hırs mı, ihtiras mı, kin mi,
Yoksa kifayetsiz muhterislik mi!
Sakin beyler sakin,
Keskin sirke küpüne zarar,
Sizin bu tarz söz ve söylemleriniz, sadece Erdoğan’a yarar.
Beyler,
Siyaset sabır işidir.
Bazen yutkunma, dik durma ve kişisel hırslardan arınma yeridir.
Bunu beceremezseniz,
Kişiselleştirirseniz,
Siyasi kan davası güderseniz;
Bitersiniz,
İlk seçimde yitip gidersiniz!
Demirel Ne Demişti?
Bundan 33 yıl önce,
1989’da,
Demirel, Özal’ın yüzüne bakarak ve sorarcasına konuşuyor:
Sayın Özal, bu mikrofondan ve bu ekrandan benim vatandaşlarıma;
Ey vatandaşlarım,
Sizi iyi idare ettik,
Söylenenlere bakmayın, sizi iyi idare ettik…” diyebilir mi!
Bir zamanlar “altın devri yaşattık” diye söylüyordu,
Şimdi “altın devri yaşatıyoruz” diyebilir mi!
Diyemez…
Şimdi kendisi de itiraf ediyor; “yapamadık” diyor…
O halde altı senedir yapamadığını bundan sonra nasıl yapacaksın.
1989 Yerel Seçimlerinde, Özal’ın İstanbul-Ankara ve İzmir’i kaybedişini kastederek şöyle devam ediyor;
Vatandaş kendisine sadece ihtarda bulunmuş değil,
İkazda da bulunmuş değil.
Vatandaş kendisine “bu işi bırak, yapamadın” diyor.
Yapılacak bir tek şey var; Sandığa gideceksin.
Efendim, sandığın ne netice vereceği belli olmazmış diyorlar.
Belli olur mu olmaz mı işte denemesi,
Sandığa gideceksin; sandık ne netice verirse ona uyarsın…
Böylesine erimiş bir siyasi iktidarı ayakta tutmaya çalışmanın hiçbir yararı yoktur.
Böyle ve bu hale gelmiş bir memlekette,
Övünülecek bir durum yoktur,
Acınacak bir durum vardır.
Memleket fukaralaşmıştır,
Memleket baştan aşağı fukaralaştırılmıştır…