Beylik laflar ve içi boş siyasal söylemler

—Halka hizmet Hakka hizmettir!
Hangi halka? Hangi Hakka?
Sadece sen ve seninle olan halka,
Ve her şeyi sana hak sayan, özelleştirilmiş-monetarist Hakka mı?

—Ben halkımı hiç kandırmadım!
Üç çeşit yalan vardır:
1- Yalan,
2- Kuyruklu yalan,
3- Ve, “hiç kandırmadım” diye söylenen siyasal yalan.

—Kararı bağımsız mahkemelerimiz verir!
Allah Allah…
Yapma yav…
Özür dilerim; Türkiye’de yaşadığımı sanıyordum,
Meğer ki Prusya’da yaşıyormuşum,
Ve, Ankara’da hakimler varmış da haberim yokmuş!
Ne kadar gafiliz yahu!..
(Hala ve her şeye rağmen bağımsız davranan mahkemelerimiz, hakim ve savcılarımız baş tacıdır)

—Biz bu vatanı karşılıksız sevdik!
Vallahi iyi ki sevmişsin!
Sevdiğin hal bu ise,
Hele de karşılıksız sevme halin bu ise;
Bir bedel karşılığında sevseydin; eyvah ki eyvah,
Ne olurdu halimiz; ne olurdu bu vatanın hali, ahvali; tasavvur bile edemiyorum!
Ulan!
Sen, evinin bahçesini,
Babadan miras tarlaları,
Ve, nasıl aldığın belli olmayan villaları bile bu vatandan daha çok seversin; bir de çıkmış vatanseverlik yarıştırıyorsun!
Tanrı, bu vatanı en çok da karşılıksız sevenlerin sevgisinden esirgesin!

—Bizde, seçimlerden önce popülist söylem olmaz!
Yeme beni şimdi!
Sizde post-popülizm olur değil mi!
Sen var ya sen;
Popülizm olmaz derken bile popülizmin tillahını yapıyorsun.
İşe yarayacak olsa Konya’ya deniz bile getiririm demezsen saçlarımı kazıtırım!

—İspat etmezsen şerefsizsin! İspat et hemen istifa edeceğim!
İstifa,
Türk siyasetinde en çok söylenen ve en az yapılan eylem.
Yahu!
 Sen insanlıktan istifa edersin ama vekillikten etmezsin!
Şeref olsa, şerefi-şerefsizliği sakız gibi çiğnemezsin; bu bir sır değil ki!…
Gerçi insanlığından da istifa edeli çok oldu ama…
Neyse…

—Bunlar, yüce Meclis’in mehabetine yakışmayan sözler…
Tamam,
Meclis yücedir, mehabetlidir; kabul…
Ama,
Akıl cüce meclis yüce,
Karakter taban mehabet tavan,
Yüzler kösele, dil zehirli, söz ağdalı,
Ve, işin sırrı meclis koltuğuna sıkı sıkıya bağlı ise?..

—Sen, önce sırtını nereye dayadığını söyle…
Buna çok gülüyorum.
Dayamaya,
Pardon sırtımızı dayamaya,
Hatta birinin sırtını birine-bir yerlere dayatmaya ne çok meraklıyız be ya…
Ağzını açsan,
Daha bir söz bile etmeden,
Dayatıyor da dayatıyor arkadaş; sırtını nereye dayadın diye!..

—Değerli dava arkadaşlarım…
Bu “dava” işi çok komik geliyor.
Ne davası, neyin davası; şalvar davası mı,
Yoksa tarla-takım davası mı…
Yok yok,
“Dava Arkadaşı” imiş.
Yahu olmayan “dava” nın arkadaşlığı mı olur!
Üstelik, ev arkadaşı bile olamayanların “dava arkadaşlığı” demesi gerçekten komik kaçıyor!

—Bana bak, bana! Sen benim vergilerimle maaş alıyorsun!
Sanırsın ki milyonlarca lira vergi veriyor.
Sanki vergi rekortmeni…
Yahu muhterem!
Ne yapalım; on kuruş vergi veriyorsun diye önünde domalalım mı!

—Tek amacımız var! O da Türkiye Cumhuriyetinin menfaatidir!
Amenna,
Söylem müthiş…
Tüm partilerin dilinde…
Ama neden sadece sen kazanınca Türkiye’nin iyiliği ve iyiliğine oluyor da diğer birisi kazanınca kötülüğüne oluyor!
Neden sen kaybedince Türkiye de kaybediyor da, diğerleri kaybedince bu Türkiye’nin hayrına oluyor!
Yani sen var isen,
Ve sen payidar isen her şey tamam.
Sen yoksan her şey eksik!

—Gecemizi gündüzümüze katıp milletin ferahı için çalışıyoruz!
Yapma ya…
Öyleyse milletin bundan neden haberi yok!
Öyleyse neden hala milletin derdi çok!
Öyleyse neden hep zenginleyen siz, fakirleşen millet!.
İşin aslı, milletin ferahı mı yoksa millet üzerinden kişisel ferah devşirmesi mi…

—Benim oyumla seçildin!
Bre Muhterem!
Zaten birine verecektin,
Ya da hiç sandığa gitmeyecektin.
Neticede verdin,
Ama arkadaş; bir oy verdin diye satın mı aldın yahu!
Başa kakmayı ne çok seviyoruz be…
Fıkra ile devam edelim:
“Bir işadamı,
Yanına biri yaklaşıyor ve “tanıdın mı beni” diye soruyor.
Adamcağız mahcup bir eda içinde “hayır” diyor.
- Tanımazsın işte!
Filanca zaman yağmur vardı ve ben şemsiye tutmuştum sana!
Adam teşekkür ediyor ve gidiyorlar.
Epeyce bir zaman sonra,
İşadamı aceleyle lüks aracına binmek üzere.
Kapısını birisi tutuyor ve “tanıdın mı beni” diye soruyor.
- Gözüm ısırıyor ama çıkartamadım.
- Tanımazsın tabi!
Zengin oldun ya…
Falanca zaman şemsiye tutmuştum sana…
Adam, tanımadığı için özür diler ve gider.
Aradan çok çok zaman geçer
İşadamı bir havuz başında kokteyl vermektedir.
Birkaç arkadaşıyla sohbettedir.
Yaklaşır birisi ve soru yine aynı;
- Beni tanıdın mı?
İşadamı “tanır gibiyim ama çıkartamadım” der.
- Tanımazsın işte,
Neden tanıyasın ki burnun büyümüş,
Hep böylesiniz.
Sana feşmekanca zaman şemsiye tutmuştum ve sayemde ıslanmamıştın!
Bunu duyunca hatırlar ve burnundan solumaya başlar!
Şık kıyafetine bakmadan havuza atlar ve sırılsıklam olmuş halde çıkar.
Ve döner der ki;
- Ulan!
Ebesinin öreksini öptüğümün herifi!
Al o şemsiyeni şeyine sok.
Şemsiye tutmasaydın en fazla bu kadar ıslanırdım.
Şimdi s.ktir ol git!

Ödeyemezsin arkadaş!
Ne edersen et hep borçlu kalırsın.
Seçimde verilen ve zaten verilecek bir “oy”un diyetini ödeyemezsin bir türlü…
Bu coğrafyanın toprağından taşından mıdır,
Yoksa içtiğimiz suyundan, yediğimiz aşından mıdır bilinmez;
Ama başa kakmayı ne çok seviyoruz yahu…

************

Allah’a Emanet Adalet Ne Demektir?
Bir ahali, adalet için mahkemelerden umut kesmiş,
Ve, ancak Cumhurbaşkanı ile görüşerek adalete erişileceğine dair bir inanç oluşmuş ise;
Adalet heykeli olan “Kutsal Bakire”nin gözleri açılmış, bekâreti bitmiş,
Adalet ise “Allah’a emanet” demektir!

************

Bahçeli-Erdoğan
Başbuğ Bahçeli konuştu.
Ama muamma gibi bilmece gibi…
Ne konuştu,
Ne anlatmak istedi,
Yoksa subliminal mesaj mı verdi; anlayan beri gele…
Yani ne söylemek nereye varmak istedi; belli değil!
Yoksa,
“Senin için tüm ailemi karşıma aldım,
Bugüne kadar senin için saçımı süpürge ettim
Kan tükürdüm ama kızılcık şerbeti içtim”
dedim mi demek istedi acaba?
Yoksa kıskançlıktan mütevellit  “kapris” mi sergiledi?
Ama bence söylenen şey;  “feragat” içerikli, “kapris” görünümlü bir  “tehdit” idi.
“Feragat eden sadakat ister,
Sadakati göremezse de seçim ister!”
 mesajını vermek istedi!

***********

Akşener Akşener Akşener
Demiş ki:
Başta Genel Merkez olmak üzere, nerede bir resmim varsa; indirin!
Duyunca sadece güldüm,
Sonra tekrar tekrar yine güldüm.
Akşener’in sözleri, bu sıralar iktidar şarkıcısı olan Cengiz Kurtoğlu’nun bir parçasını aklıma getirdi:
“Bir gün gelir unuturuz, başka başka yar buluruz
Burda ayrılsın yolumuz, arayıp da sormayalım!
Zaten bu aşk azap oldu, bir arada kalmayalım
Al resmini ver resmimi, özlem duyup bakmayayım!
Özlem duyup bakmayayım….”

—Tamam,
Buna da tamam; resimlerini filan da kaldıralım,
Eyvallah,
Ama Muhtereme!
Erdoğan’la ne konuştunuz? Hele biraz ondan bahset?
—Orayı karıştırma,
Söz verdim Tayyip Bey’e; aramızda sır,
Ve, bir şey söyleyemem!

—Peki bu saldırganlık ve agresifliğinin nedeni ne?
“Suçluluk psikolojisi,
Vurur yüze bitanesi!”
mi yoksa…

OGÜNhaber