Reform…
Reformasyon,
Ekonomik Reform,
Eğitim Reformu,
Yargıda Reform Paketi…
Kulağa nasıl da etkileyici geliyor, değil mi…
Söyleyişi bile havalı, aslında.
"
Yeniden şekil vermek ve düzenlemek" anlamına gelse de, tarihsel metafora da sahip bir kavram.
Ama ben bu kelimeyi pek sevmem.
Hep bir başarısızlığı,
Yozlaşmayı,
Yenilgiyi,
Ve tüm bunlara engel olamamanın ikrar ve itirafını hatırlatır.
Mesela;
"İlk düğmeyi yanlış ilikledik,
Objektif olamadık,
Zamanında, yerinde ve kararında dokunuşlar yapamadık,
Hatta, yaptığımız her dokunuşla daha beter eyledik,
Aynı yöntemle farklı sonuçlar elde etmeye çalıştık,
En nihayetinde bugünlere gelip "Reform" kavramına sığındık…" itirafı gibidir.
En kötüsü de; "
Reform-Reformasyon" dan ziyade bunun sıklıkla, her sıkışıklıkta ve en çaresiz anda dillendirilmesidir.
Hatta, aslî konularda yapılmayan "Refom"ları kamufle etmek, ortaya çıkan negatiflikleri göstermemek ve dikkatleri başka alana çekmek için algı operasyonunun bir aracı haline getirilmesidir.
Ama bilinmelidir ki; bu hal, garip bir şekilde "
deformasyon kaygısı" oluşturuyor.
İlginçtir ki; çok reform demekle, çok reform olmuyor.
Çünkü kavram anlamını yitiriyor.
Heyecanı bitiyor,
Ve kamuoyu beklentisi pozitife dönmüyor.
Olağanüstülükler, olağandışılıklar, mücbir sebepler, (mesela yaşadığımız pandemi, mesela küresel bir kriz vb…)dışında, Reform denen şey; nadiren, çok çok nadiren, belki bir defa ya olur, ya olmaz.
Aksi, "
Reform" olmaktan çıkar.
Adına reform da denilse o aslında bir "
rutin"dir.
Rutinle de "
istisnai etki" yaratılamaz.
O yüzden de sevmiyorum, bu kelimeyi,
Duyunca da içim ürperiyor,
Hemen bazı sorular sorasım geliyor…
Ama sormayacağım..!
Sorsan ne olacak ki, zaten..!