Anadolu İslamı yalındır, sadedir ve son derece samimidir. Öyle "terminolojik söylem ve gösteriş" içermez.
Anadolu İslamı dinin nazil olduğu coğrafya’dan daha saygılıdır dine. İslam’ın ibadet boyutunu yaşamayan bile saygıda kusur etmez dini kaidelere ve dini kendi içinde yaşamak isteyenlere.
Anadolu İslamı hoşgörülüdür ve samimidir. Riya, takiyye ve münafıklık içermez.
Anadolu İslamı, “bizim bir gayrımüslim komşu vardı, mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın” dedirtecek kadar alicenaptir, ayrılıksızdır ve bütünleştiricidir.
Anadolu İslamı gayrı Müslim olanlara “senin dinin sana benim dinim bana” hoşgörü, saygı ve algısına sahiptir.
Anadolu İslamı din, mezhep, ırk ayrımı asla yapmaz. Her yaratılanın “kul”luğunun bilincindedir.
Anadolu İslamı gerçek tevazu içerir. Kibir içinde bir tevazu ile hareket etmez. Tevazu gösterirken bile utangaçtır.
Anadolu İslamı Kuran Arapça diye yerde gördüğü Arapça ile yazılmış bir kağıda bile özen gösterir. Kuran’ı göğüs hizasında taşır ve Kustal kitabımızı evin en mutena köşesinde yüksekte muhafaza eder.
Anadolu İslamı Türklerin vakur, dik ve onurlu davranışlarıyla bezenmiş ve Allah’ın Dinini yüceltmeye kendini adamış bir felsefedir.
Anadolu İslamı klasiktir ve dini dünyevi ve kişisel menfaatlere alet etmez. Bin yıldır Anadolu insanı kendine has tarzıyla Müslümanlığı en güzel şekilde temsil etmiştir ve etmektedir.
Anadolu İslamı vatanperverdir, hürriyetçidir ve esareti reddeder. Anadolu insanı için dinle vatan algısı iç içedir ve birbirinden ayrılmaz.
Anadolu İslamı dinin vatan ve hürriyet mücadelesi uğruna şahadeti şerbet yapar tebessümle içer.
Anadolu İslamı örnek niteliktedir, kul hakkı içerir ve müşfiktir, yardım edicidir ve nemelazımcı değildir.
Coğrafyamız ve Türkler böylesi bir İslam algısı ve kabulüyle yıllarca “İlay-ı kelimetullah” iddiasıyla İslam’ın yüceliğini, güzelliğini ve hoşgörüsünü hedef ittihaz edip dünyaya tebliğ etmiştir.
Hal böyleyken “new generation” yani “yeni nesil, cici çocuk” Müslümanlar türedi. Güya bunlar iyi eğitim almış, kendini yetiştirmiş, ezilmiş halkın mazlum çocuklarının devlette hak ettikleri yeri almasını sağlıyorlardı.
Güya, yıllarca devlet kademelerinden, askeriyeden, yargıdan uzak tutulmuş “halkın çocukları”nın hak ettikleri yerlere gelmesi gerekiyordu.
“Ilımlı İslam” aldatmacısı içinde olan ABD ve Batılıların peyki olan bir “Cemaat”in şizofrenik “kanaat önderi”nin ailelerinden kopartılmış ve adeta hipnotize edilmiş “cici çocuklar”ıyla başlattığı süreç -sözüm ona- İslamın yükselişi ve Anadolu İslam’ının gelişimi idi.
Anadolu İslamı aidiyetindeki halkın yardım duygusunu yıllarca bu kandırmaca ile sömürdüler.
Anadolu insanının ruhunda tereddütsüz etki yaratan ve onun adeta yumuşak karnı olan “Himmet, hizmet, şefkat” gibi kavramları sinsice kullanarak bu necip Anadolu’nun alicenap algısına darbe vurdular.
Sade, yalın ve samimi şekilde İslam telakkisine sahip insanımızı dini kullanarak oluşturulan bir “riya, takiyye ve iki yüzlülükle” münafıkça dini duygularını zedelediler.
Temiz yüzlü, sadece kitap okuyan, namaz kılan, başı önünde, tabir caiz ise; kimsenin tavuğuna kişt demeyen, ruhunu Fethullah’ın hezeyanına teslim etmiş “cici çocuklar”la halkın idrak, izan, iman ve inancına saldırdılar.
Savaşta bile aman dileyene dokunmayan bu necip halkın, silahsız düşmana bile şefkat gösteren bu milletin evlatlarını bombalarla, tanklarla, hain kurşunlarla katlettiler.
Bunu yapanlar ise; Anadolu İslam’ının hoşgörü, sevgi ve samimiyetinden istifade ederek yetişen ve liderleri, ruh hastası “Fethullah Sabbah”ın deyimiyle “karıncaya bile kıyamayıp, çakı bile taşımayan cici çocuklar” idi.
Yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun…
Ettiğin tüm beddualar, hakaretler, lanetler sana dönsün ve senle olsun…
Sen bu milletin dinine saldırdın, inancına saldırdın, şefkatine saldırdın, insafına saldırdın, vatanına saldırdın, evlatlarına saldırdın.
Sen bu milletin “dindar algı”sına halel getirdin, yüce dine saldırdın, İslam gibi ulvi bir inanışı hezeyanik, hastalıklı ve sapkın emellerine alet ettin.
Sen anaların, babaların evlatlarını ailelerinden kopardın, çocukları ebeveynine asileştirdin, bir nesli mahvettin.
Sen tüm dünyaya örneklik teşkil eden “Anadolu İslam”ını suistimal ettin, sömürdün, kullandın.
Sen münafıksın, katilsin, canisin, takiyyecisin, yalancısın, riyakarsın.
Sen Ebu Cehil’den betersin, Ebu Leheb’den betersin, Hasan Sabbah’tan betersin…
Sen müslüman görünümlü Lawrence’sin, münafıklar reisi Abdullah bin Übey’sin,
Sen Hz. Peygamberimize Dırar Mescidini kurarak tuzak kuran münafıkların başı Ebu Amir Fasık’sın. Çünkü onlar da “biz sadece iyilik yapmak istiyorduk” diye yeminlerle münafıklık ederek kurdukları mescidi açmaya Peygamberimizi çağırıp öldürmek istemişlerdi.
Ama Allah onları emellerine ulaştırmadı. Peygamberimize Cebrail (ASM) göndererek o tuzağı haber verdi. Rasulullah da yapılan o “Dırar” mescidini yıktırarak “tuzak kuranların tuzağını” boşa çıkarttı.
15 Temmuz da; Yüce İslamı kullanarak kurduğun sahte din'inin ve sahte mehdi'liğinin sonudur. Senin narsist, bencil ve kendine tapınmacı, sapkın algına tapınan “cici çocuk”larının da sonudur.
Artık sana ve senin sapkın “kanaat önderliğine” inananlara da müsamaha yok, acıma yok, merhamet yok…
Çünkü artık herkes bilmeli ki: “zalime şefkat mazluma ihanettir”, bu devlet ve millet size hak ettiğiniz muameleyi yapacaktır.
Artık sen de bugün veya yakın gelecekte tarihin tozlu sayfalarına “senin tabirinle, lanetle” “hain” diye kaydedilecek ve sonraki nesillerce de lanetle anılacaksın.
Yazına Merhum N.F. Kısakürek’ten “Şarkımız Bizim” şiiriyle son vermek istiyorum
"Kırılırda bir gün bütün dişliler
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim
Gökten bir el yaşlı gözleri siler
Şenlenir evimiz barkımız bizim
Yokuşlar kaybolur çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Sapan taşlarının yanında füze
Başka alemlerle farkımız bizim
Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman
Görürler nasılmış, neymiş kahraman
Yer ve gök su vermem dediği zaman
Her tarlayı sular arkımız bizim
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda, sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur bizde gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim"