Ah Ticaret Bakanı ah; Selefin gibi seni de yiyecekler!

Aralık ayına girdik ve Ticaret Bakanı Muş yine konuştu.
Hikaye aynı;
"Kasım ayında, en yüksek aylık ihracat değerine ulaştık"
Nasıl ulaşmışız?
Yüzde 1,9  artışla…
Peki ithalat ne alemde?
Yüzde 14'lük artışla, ihracata acımasız aparkatları atmaya ve fahiş rekorlarına devam ediyor.
Aylık açık 9 milyar dolar, yıllık ise 100 milyar dolar!
Ya buna ne dersin Sayın Muş…
"…Ama enerjiyi ithal ediyoruz ve fiyatlar da arttı…" öyle mi!
Yahu arkadaş,
Emtia ve enerjiyi, son bir-iki yıldır mı ithal etmeye başladık!
Veya fiyat dalgalanması yeni mi başladı?
Velev ki dediğiniz gibi olmuş olsun;
Neden önlem almadınız,
Neden bunları öngöremediniz,
Neden hazırlık yapmadınız?
Ama cevap yok…
Bu kadar mı?
Olur mu hiç; dayanılmaz hayat pahalılığı ve temel kalemlerde fahiş fiyat artışları dolu dizgin devam ediyor!
Ticaret Bakanlığı ve değerli Bakan Mehmet Muş ne yapıyor?
Çözümü bulmuşlar;
Üç harfli marketler,
Stokçular, vicdansızlar ve fırsatçılar…
Artık Ticaret Bakanlığı bunlara gerekeni yapacakmış…
Bari fiyatları da sabitleyin,
Sabit kur politikasına geçin,
Hatta sermaye kontrollerini de başlatın!
Yapmadığınız bir şey mi; canınınız sıkıldıkça veya iş tuttuğunuz lobiler bastırdıkça kararname çıkartmak, kanun değiştirmek oldukça aşina olduğunuz şeyler!..
 
Utanmasalar "evreka eveka" diye çırılçıplak sokağa fırlayacaklar.
Sevsinler sizin çözümünüzü,
Daha doğrusu çözüm diye sunduğunuz çözümsüzlüğü!
Yahu bu milletin üç harflileri siz olmuşsunuz ve habire çarpmaya çalışıyorsunuz!
Gece çalıyorsunuz gündüz çırpıyorsunuz!
Ama "Böyle Buyurdu Zerdüşt" misali, iktidar böyle söyledi ve böyle olduğuna inanmamızı istiyor!
Kim inanır?
Hiç kimse,
Ama yersen…
Neden?
Çünkü tüm dünya olası krize hazırlanırken bizim hükümetimiz ve Ticaret Bakanlığımız başka şeylerle uğraşıyordu!
Daha önemli gündem maddeleri vardı,
"Seçime beş kala" sübjektivite akan, pislik kokan ve kanuni objektiviteyle  uzaktan yakından alakası olmayan kanuni düzenlemelerle meşguldü.
Daha önce de yazdım ve söyledim;
"Yapmayın, etmeyin,
Kanunları kişiselleştirmeyin,
Ve yapacaklarınızla, kanunların ruhunu tüketmeyin" dedim ama duymak istemediler, duymazdan geldiler!
Hatta çıkıp, yapılan değişiklikleri yiğitçe savunamadılar bile…
Neden?
Suçluluk psikolojisi böyledir,
Çiğ yersen karnın ağrır ve yüze vurur ifadesi…
Ama bu da neymiş ki!
Ticaret Bakanı'nın gündeminde çok daha farklı şeyler varmış…
Hatta, neler varmış neler…
Olan bir şeyin, olmamış gibi olması ve gizli kalmaması gibi bir özelliği vardır.
Hele de bir seçim arifesine girilmişse;
Başkent konuşur da konuşur,
Hem de, içerden içerden konuşulur…
Gümrüklerin muhafazadan yoksun kalındığı konuşulur,
Kişileri önceleyen ithalat izinleri konuşulur,
Bahreyn'den transferler konuşulur,
Kimlerin kimlerle iş tuttuğu ve nasıl malı götürdüğü konuşulur,
Korunanlar ve feda edilenler konuşulur,
Ve hepsinden öte, Ticaret Bakanı'ysan ve bir şekilde tüm bunlarla teşrik-i mesain olmuşsa; sen konuşulursun,
Bu kaçınılmazdır dostum!
Ve sen de Ticaret Bakanı olarak, Plan Bütçe komisyonunda otururken selefin olan Bakan'la ilgili söylenen sözler karşısında sadece susarsın!
Ama kaçarı yok,
Orada sen sustun ama başkaları da susuyor mu!
Gün gelir, konuşulmayanlar da konuşulmaya başlanır,
Gizlenenler saçılır,
Yenilen hurmaların faturası kabarır...
Sonra ne olur?
Ocak ayı gelir,
Ve Cumhurbaşkanı yeni bir seçim kabinesi oluşturur.
Neden?
Çünkü "bakın yenilendik ve içimizdeki çürüklerle yola devam etmiyoruz" demek için…
Söyleyeyim,
Bunun kurbanlarından birisi de, tıpkı halefi gibi Ticaret Bakanı olacaktır ve o zaman göreceksiniz ki; kimse de sahip çıkmayacaktır.
Sahip çıkmayı bırakın,
İçeriden sızdırılan haberlerle daha bir müttehem duruma düşürmek ve tamamen gömmek için, bugün dillendirilen ve yargıya intikal ettirilen ve hatta uluslararası krize sebebiyet veren bazı dosyalarla ilgili somut sızdırmalar yapılacaktır…
Herkes görmedi mi; Eski Ticaret Bakanı Hanımefendinin bakanlığa kestiği faturaların, nasıl elden ele dolaştığını…
İşte o zaman,
"…arkadaş, sen de neler yapmışsın neler be…" diye, seni görmezden gelecekler veya bakanlık esnasında/vakti zamanında imkan sundukların derin bir suskunluğa bürünecektir!
Bu filmi çok gördüm ben,
Sen gençsin daha; gel kulak ver bana ve sözümü dinle,
Yoksa Ahmet Kaya'nın "Demedim mi Haydar!" şarkısını kendine uyarlayarak dinlemek zorunda kalırsın!
 
"Biz dünlerde keklik idik,
Şimdi bu çöplükte bir karga olduk…
Bizimde boyumuzu aştı bu işler,
Yerlere serildik madara olduk…
Boyumuzu aşan işlere girdik,
Yerlerde sürünen kadavra olduk…
 
Demedim mi Haydar, demedim mi sana,
Sıkışan iktidar yutar evladı…
Demedim mi Haydar, demedim mi söyle,
İş tuttuğun kaşarlar satar adamı…"
OGÜNhaber