Türkiye’de 80 yıllık mevzilerini kaybetmeye başlayanların ve onların avanesi yazar, çizer konuşur kesimin dillerine pelesenk ettiği “efsunlu” sözler.
Kendini ülkenin sahibi sanan, sırça köşklerinden Anadolu’ya nizam vermeye çalışanların, sinsice ve şeytani mülahazalarla, insanı delirten bu söylemlerinden birkaçı şunlar:
“Ülke çok kutuplaştı”…
“cumhurbaşkanı anayasal sınırlarına çekilmeli”
“toplumsal uzlaşma ve Geniş tabanlı koalisyon”
Gazetelerin, gazetecilerin, bazı akademisyen ve kendini entelektüel diye cilalamaya çalışan -sözüm ona- aydınların, siyaset yapıp da halk iradesiyle iktidar olamayan siyasilerin, halkın iktidar olmasıyla muktedirliklerini kaybedenlerin, dillerinden düşürmedikleri ve aslında yılan gibi oluşturulan algı operasyonunun şifresi olan bu söylemlerin içeriğini paylaşmak istiyorum.
“ülke çok kutuplaştı”
Kendisi tek başına bir “kutup” iken ve keyifle tüm ülkenin rantını yiyerek semirenler, bu “tek” olma durumlarını kaybedince feryadı bastılar.
Söylem aynı; “ülke kutuplaşıyor”… beyler daha iyi ya işte, tek kutuptan çıkıyor ülke… başka “kutup”lar da oluşuyor. Ne güzel işte “çoğulculaşma” oluyor, bundan güzel ne olabilir. Hani sizler rekabetin kaliteyi artırdığını söylerdiniz ya; şimdi de sizin tekelciliğinize rekabet geldi, buna sevinmelisiniz.
Ama nerdeeeeee……
Bunlar kendileri “tek” başına iken, yaptıkları, ettikleri, kazandıkları sorgulanmazken, iktidar indirip, iktidar kurarlarken, Türk halkının tüm emeğini sömürürlerken her şey güzeldi, kutuplaşma yoktu ve ülke süt- liman idare ediliyordu. Sahip oldukları Gazeteleri, TV’leri, yazarları, siyasileri kendi menfaatleri doğrultusunda çalışıyor ve ülkeyi ne güzel idare ediyorlardı. Doğal olarak da, hiç kutuplaşma filan da yoktu. Çünkü kendileri rakipsizdi, çünkü kendilerine öte git diyen bile yoktu. Hatta kimse bunlara bir şey demeye bile cüret edemezdi. Kaldı ki, buna cesaret edebilecek olanlar, zaten inisiyatif noktalarına gelemezlerdi bile…
Ama ne zaman ki; Anadolu biraz uyandı, başka şehirler, başka kişiler, başka firmalar yükselmeye başladı, işte bunlar feryat etmeye başladılar: “ülke kutuplaşıyor”
Sevsinler sizin teranelerinizi, zırvalarınızı ve hamaset kokan söylemlerinizi…
Artık yemezler beyler yemezler, artık kül yutturamazsınız bu millete, artık sizin devr-i saltanatınızın sonu geldi, alışın artık buna. Siz kuyruğuna basılmış köpek gibi feryat da etseniz; kuyruğunuza da, şişirdiğiniz midenize de, içinde akıl dolu sandığınız o başınıza da basılmaya devam edecektir. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır
Artık “Eski çamlar bardak olmaya” mahkumdur.
Algı operasyonunun başka bir zırva teranesi de; “Cumhurbaşkanı anayasal sınırlara çekilmeli”
Mealen şu demektir; cumhurbaşkanı bir süs bitkisi gibi olsun, etliye sütlüye karışmasın, herkes yine eskisi gibi rantları yiyerek somon gibi semirmeye devam etsin, kendini ülkenin ve cumhuriyetin sahibi sanan o tek “kutup” olan kişi ve ailelerin değirmenine gelen suya dokunulmasın. Cumhurbaşkanı meyve ve ürün vermeyen saksı ve süs bitkisi gibi olsun demektir.
Cumhurbaşkanı “fincancı katırlarını” ürküttü ve ürkütmeye de devam ediyor. Bunların tüm feryadı ve bu afili sözleri hep bu ürküntüden dolayıdır.
Bu sözün mucitlerine, kastettiğiniz anayasal sınırlar nedir diye kendilerine sorun,inanın ki, kendileri bile bir halt bilmezler, bir açıklayıcı cümle edemezler. Çünkü, ülkeyi yiyen kaymak tabakanın uşak ve maşası bir “algı operatörü”nün icadıdır bu cümle. Bir merkez tarafından üretilmiş ve aynı maşanın patronlarının iletişim araçlarınca piyasaya sürülmüş “beşinci kol faaliyeti”nin başlatılmasıdır bu söylem. Söylem dillendirilmeye başlandıktan sonra, söyleyenin de anlamadığı ve ülkeyi karıştırmak için söylendiği aşikare olan bir cümledir bu… ama nakarat gibi söylerler… nedir, ne değildir diye düşünmeden söylerler, söylenir ve söyleniyor.
Ama bilesiniz ki; siz ne yaparsanız yapın bu cumhurbaşkanı, halk oyuyla seçilmiş ve halkın emeğini sömürüp, “halka rağmen, halk için” gibi görüntüsel cümlelerle halkın sırtına binmeyi maharet sanan ve kendi menfaatiniz için ülke menfaatine mugayir şer ve zulüm araçlarınıza rağmen bu göreve gelmiştir. Siz yırtınsanız da, halkın seçtiği kişi, halkın iradesi cihetinde hareket etmeye, konuşmaya ve – kusura da bakmayın ama- ayağınıza basmaya devam edecektir.
Gerçekten çok merak ediyorum, cehaletim mazur görülsün ama Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlara çekilmesi nedir Allah aşkına… bilen birisi açıklasın da biz de aydınlanalım…
Efsunlu bir diğer söz de, 7 Haziran seçimleri sonrası ortaya çıkan, “geniş tabanlı koalisyon ve toplumsal uzlaşı” söylemidir.
Yahu tek “kutup” olmayı yitirenlerin, iktidarı istedikleri gibi yönlendiremeyenlerin ve ekonomik, sosyal açıdan mevzilerini kaybedenlerin toplum ve toplumsallıktan bahsetmesi kadar abesle iştigal ne olabilir.
Geniş tabanlı koalisyon derken aslında iktidarı sınırlandırmak ve kendi dümenlerine uygunlaştırmak için iktidarın yanına işbirlikçilerini iliştirmek istemekten başka bir şey değildir bu söylemin açıklaması.
“Toplumsal uzlaşı”… söze bakın lütfen, söylerken nasıl fiyakalı ve entelce geliyor kulaklara… Ama işin garabeti topluma “bidon kafalı, köylü, göbeğini kaşıyan” diyen bir zihniyetin bir anda “toplumcul’laşması” gözlerimi yaşartıyor. Hele bir de “uzlaşı” gibi bir ilave yapılması ise tam garabet. Bu söylemlerin sahipleri için, toplum kendilerine yeniden köleleştiğinde, devlet kendilerinin emrindeki bir holdinge dönüştüğünde onların isteği “uzlaşı” sağlanmış olacak ve o entel, dantel dil ve kalemlerinden, süslü ve ingilizce’den “aşırılmış” kelime ve kavramlarla, AB kriterleri, demokrasi, özgürlük gibi atıflarla yazılan süslü yazılarla güzellemeler yapılacaktır. Ama, Hal böyleyken de, söylediğiniz ve söyleyeceğiniz bu afili sözler bile kimseyi kandıramayacak ve sizin milleti aptal yerine koyma yaklaşımınızın gizlenmesini sağlayamayacaktır.
Beyler artık deve kuşu gibisiniz, başınız kumda, ama unutmayın ki “başka yeriniz” kabak gibi açıktadır. Artık bu millet sizin şeytani, iki yüzlü, kanını emen vampir olduğunuzu anladı, gördü ve artık kanmıyor sizin bu süslü söylemlerinize.
Artık medyanızda yazıp söylediğiniz sözlerin bir manipülasyon olduğunu, bu iletişim araçlarını kendi menfaatlerinizi maksimize etmek için kullandığınızı, bazen iyi dediğinizin kötü, kötü dediğinizin iyi olabileceğini biliyor bu millet. Artık kendi değerlerinden uzaklaşmanın sizin menfaatlerinize yakınlaşma olacağını, halkı düşünür gibi söylediğiniz sözlerin aslında kendinizi düşünmek olduğunu biliyor bu millet.
Çünkü; son 12 yılda devlet ve hükümetler milletin gözünden perdeyi kaldırdı. Artık sizin kemirgenliğiniz, sömürgenliğiniz ve hayvani iştihanız aleni ortada. Artık koyun postuna bürünmüş bir domuz olduğunuz apaçık görünüyor. Boşuna böyle süslü laf ve söylemlerle, bu milletin gözünü açanları, uyaranları, bu millet nazarında müttehem duruma düşüremeye çalışmayın. Çünkü kimse kanmıyor sizin yalan ve dezenformasyonlarınıza…..
Bu millet Abdulhamit’e, Menderes’e, Özal’a sahip çıkamadı, sizler kazandınız. Ama bu millet Erdoğan’a ve onun gibi güzel insanlara, sizin gibi domuzlara karşı sahip çıkacak, koruyacak, kollayacak ve istediğiniz olmayacak, emellerinize ulaştırmayacaktır.
Bilin ki; bu millet, Erdoğan’ın en kötü halini, sizin en iyi halinizle kıyas bile yapmayacaktır. Çünkü sizin doymak bilmeyen açlığınız, o sefih iştihanız ve milletin kanını içen vampirliğiniz ortaya çıktı. Artık “takkeniz düştü, keliniz göründü”, artık “hem kel hem fodul” sunuz.
Artık Tevfik Fikret’in Han-ı yağma şiirindeki gibi olamayacaksınız “aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya” kadar yemenize müsaade edilmeyecektir.
1 kasım seçimlerine bir hafta kala herkesin, algı operasyonlarından uzak ve yabancı maşası medyanın söylemelerinin, aslında ne olduğu ve nasıl yalanlarla ihanet dolu olduğu gerçeğini anlayarak sandığa gitmesi ve seksen yıldır kendini uşak gibi görenlerin iktidarı yıkma çabalarına kanmadan tercih kullanması gereklidir. Çünkü, artık kim milletten yana, kim değil aleni ortada….