Yalta Konferansı'ndan bugüne…

Sovyetler, Almanlara karşı Karpatlarda mağlup olmaya başlayınca Doğu Türkistan'da iktidarda bulunan ve 1934 yılından beri ülkeyi tam bir Sovyet peyki olarak idare eden Çinli Genel Vali Şın Sı-sey, kendice bir eksen kayması yapıp, Merkezi Çin'e yanaşma siyaseti izlemeye başlar. Bu amaçla Merkezi Çin'de iktidarda bulunan Guo-Min-Dang (Milliyetçi Çin Partisi) idaresi Başkanı Çan Kay-şek'in hanımı Sun Mey-ling'i ve beraberindeki heyeti Doğu Türkistan'a davet eder.

Sun Mey-ling'in Doğu Türkistan seyahati, kendisini şaşaalı bir karşılama töreniyle başlar ve dönene kadar da hizmette kusur edilmemesine azami özen gösterilir. Şın Şı-sey, ikili görüşmeler sırasında Sun Mey-ling'e, "1934-1942 yılları arasında Sincan'ı Sovyet peyki gibi yönetmekle yanlış yaptığını, bu bağlamda merkezi hükümeti üzdüğünün farkında olduğunu ve bundan sonraki süreçte merkezi idarenin sözünden çıkmayacağını" beyanla destek istemiştir.

Durum, Şın Şı-sey'in etrafına yerleştirilen Rus danışmanlar tarafından ivedilikle Moskova'ya iletilmiş ve bundan sonraki süreç ise 1944 yılının 12 Kasımı'nda Doğu Türkistan'ın Gulca şehrinde bağımsız bir Doğu Türkistan Devletinin ilanıyla son nihayetlenmişti. 

1942 yılının Temmuz ayı ile 1946 yılının Ocak ayı arasında ise hem Doğu Türkistan'da hem de bütün dünyada baş döndürücü gelişmeler yaşanmıştı. Evvela Moskova bu eksen kaymasından müthiş derecede rahatsız olmuş, Çin uhdesinde olsa da bölgeyi sömürmekten kaynaklı gelirlerinin azalmaması için yeni arayışlara girerek, Şın Şı-sey ve ekibine haddini bildirme yoluna girişmişti.

Bu gaye için 1940 yılında Doğu Türkistan'ın Altay bölgesinde haklı olarak ayaklamış olan Osman Batur ve adamlarına Moğolistan Devlet Başkanı Çoybolsan vasıtasıyla adamlar göndererek, Osman Batur'un bir Kurultay düzenlemesi, Kurultay'da hedefini yüksek tutacak açıklamalar yapması salık verilmişti. Tabi bunun karşılığında Osman Batur'a yine Moğolistan üzerinden destek sözü verilmişti. 

1943 yılında Osman Batur düzenlemiş olduğu büyük kurultayda "han" ilan edilmiş ve kendisine "batur" unvanı verilmişti. Akabinde o dönem için bağımsızlığı tanınmamış olan Moğolistan Devlet başkanı ile Bulgun'da görüşen Osman Batur'a Çoybolsan; "ortak düşmanları olan Çin'e karşı birlikte mücadele etmeyi, bu mücadelede de Moskova'nın desteğini almayı" teklif etmiş, ilk etapta 500 kişilik Moğolistan Kazaklarından bir birliği hem danışman hem de asker olmak üzere Osman Batur'a vermeyi taahhüt etmişti. Moskova'nın sağladığı lojistik, askeri, istihbarat ve silah desteği kısa zamanda meyvesini vermiş, 1944 yılında Altay'daki ayaklanma Gulca'ya sıçrayarak hızla yayılmıştır. Bundan kısa bir süre sonra da 12 Kasım 1944 tarihinde Gulca'da bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti Alihan Töre'nin Cumhurbaşkanlığı'nda ilan edilmiştir. 

Gulca'da bağımsız bir devletin ilan edilmesi Şın Şı-sey'in sonunu getirmiş ama o zalim Çinli Vali ülkeyi terk ederken pahada çok ne varsa kamyonlara doldurarak ülkeden ayrılmıştı. Artık Doğu Türkistan'da vücut bulan ve Çin birliklerine karşı her girdiği savaşta galip gelen 49.500 kişilik Milli Ordu Manas-Savan'a yerleşmiş ve Urumçi'yi işgalden kurtarabilmek adına "Büyük Taarruz" harekâtına başlamak üzere emir beklemekteydi. Urumçi'nin düşmesi demek, Doğu Türkistan'ın azatlığı, zaten nüfusun sadece % 5'i kadar olan Çinlilerin ülkeden temizlenmesi demekti. 

Lakin hesapta olmayan bir gelişme olmuş, II. Dünya Harbi'nin galip devletleri ABD, İngiltere ve Rusya devlet başkanları Yalta'da bir araya gelerek, savaş sonrası dünyayı paylaşma görüşmelerini gerçekleştirmişlerdi. Bu görüşmeler sırasında Rusya, Moğolistan'ın bağımsızlığının Çin tarafından tanınmasını istemişti. Moğolistan'ın bağımsızlığının Çin'in tanımasına dair görüşmelerin Sovyet Rusya ile Çin arasında Yalta Konferansından sonra yapılması kararlaştırılmıştır. Konferansın bitiminden sonraki Rus-Çin görüşmelerinde ise Çin, Moskova'nın teklifini Doğu Türkistan'daki ayrılıkçı hareketlere destek vermemesi karşılığında kabul edeceğini deklare etmişti.

Peki ya sonrası?

1944 yılında ilan edilen Gulca Doğu Türkistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Alihan Töre Sagunu bir gün ortadan kaybolmuş, yerine Ahmetcan Kasimi geçmiş, Çin ile "karma hükümet kurma" görüşmeleri başlamış ve 2 Ocak 1946 tarihinde "11 Bitim Anlaşması" imzalanarak çoğunluğu Çinlilerden müteşekkil 25 kişilik bir kabine kurulmuştur. Alihan Töre Saguni'nin ise Ruslar tarafından kaçırılarak 1976 yılında vefatına kadar Taşkent'te ev hapsinde tutulduğu çok sonraları anlaşılmıştı. (Alihan Töre'nin hatıratı ise 2006 yılında Orient Institute İstanbul tarafından Türkçe'ye çevrilerek basılmıştır) 

Peki bu yazıyı neden yazdım?

Korkularım olduğu için diyebilirim kısaca. Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin binlerce şehit vererek canı pahasına kurdukları devlet, birilerinin istediğini alması karşılığında önce Milliyetçi, 1949 sonrasında ise Komünist Çin'e peşkeş çekilmişti. 

Dünya bir bilinmeze doğru koşar adım giderken, görünen o ki, Çin yönetimi de koşar adım Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi bu cendereye çekmek istemektedir. Lakin unutulmamalıdır ki, bu gayrı insani ve gayri vicdani gidişat en fazla Çin'i vuracaktır.  Doğu Türkistanlı kardeşlerimin hataya düşme lüksleri ise bulunmamaktadır. Aktörler değişmiş, projeler çeşitlenmiş, şartlar farklılaşmış olsa da tarihin tekerrür etmemesi adına çok ciddi ve stratejik hareket etmek zorunluluğu bulunmaktadır. Ölen veya öldürülen değil, hakkıyla yaşamak adına akıllı olmak gerektiğine dikkat çekmek için diyelim şimdilik..
OGÜNhaber