Vefat yıldönümlerinde iki güzide dava ve gönül insanı; Mehmet Emin Buğra, Arslan Alptekin

İki merhum dava insanının aynı vakurlukta gönül insanı olduklarını da gönül rahatlığı içerisinde yazabilirim.

Mehmet Emin Buğra Bey, Doğu Türkistan’ın Hoten şehrinde 1901 yılında dünyaya gelmiş, 64 yıllık çileli hayatını 14 Haziran 1965 tarihinde Ankara’da tamamlayarak ebedî aleme göç etmişti.

Arslan Alptekin ise nüfus cüzdanındaki kayda göre 18 Mart 1941 tarihinde Çunkin’de dünyaya gelmiş, 19 Haziran 2011 tarihinde İstanbul’da hayata gözlerini yummuştu.

Mehmet Emin Buğra alimdi, şairdi, tarihçi idi, gerçek bir mücahit idi ve belki bunlarda da önemlisi Doğu Türkistan’ın son asrında kendisini çok iyi yetiştirmiş bir siyasetçi idi. Buğra bey, 1931 yılında Doğu Türkistan’ın Kumul şehrinde başlayan istiklal hareketinin Hoten taraflarına da sıçraması üzerine ailesi ve bütün servetiyle bizzat hareketin içerinde bulunmuş, 12 Kasım 1933 tarihinde Kaşgar’da kurulan bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyetinin önde gelen banileri arasında yerini almıştır. Onbinlerce kişinin hayatı bahasına kurulan Cumhuriyetin Rus ve Çin eliyle yıkılması üzerine ülkeden çıkmak zorunda kalmış, önce Hindistan’a akabinde Afganistan’a geçerek hayatını devam ettirmeye çalışmıştır.



Mehmet Emin Bura beyin Afganistan’da dönemin Türkiye Cumhuriyeti Kabil Büyükelçisi Memduh Şevket Esendal ile tanışması hayatını değiştirmiş, onun yardım ve destekleri ile bugün bile aşılamadığını düşündüğüm “Şarki Türkistan Tarihi” adlı eserini burada kaleme almıştır. 1939 yılında Memduh Bey’in Buğra Beyi İsa Yusuf Alptekin ile tanıştırması hayatını bir kez daha değiştirmiş ve Buğra Bey, Merkezi Çin yolunu tutarak dava arkadaşları Dr. Mesut Sabri Baykozi ve İsa Yusuf Alptekin beylerle Çin’de vatan ve millet davası yapmaya koyulmuşlardı.

Doğu Türkistan’da "Üç Efendi" olarak bilinen bu üç mümtaz şahsiyetin 1942 sonrası hayat ve mücadeleleri aynı idealler uğrunda beraber geçmiş, 1945 yılı sonunda geldikleri vatanlarında siyasetin en üst noktalarına çıkmışlar lakin 1949 yılındaki Komünist işgali üzerine bir eksikle "vatan için vatandan" yine beraber ayrılmışlardı. Üç Efendilerden Mesut Sabri Bey vatanda kalmış, komünist Mao’nun askeri birliklerinin Doğu Türkistan’a girmesi ile tutuklanmış, atıldığı hapiste gaz odasında şehit edilmiştir.

Canlarını binbir meşakkatle kurtarabilen Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin önce Keşmir’e, oradan da Türkiye’ye beraber gelmişler, Türkiye’de memleketten hicret etmeye karar verdiklerindeki prensipleri olan “vatan için vatandan ayrılma” sözünün gereği olarak kolları sıvamış ve davalarını anlatmaya başlamışlardı.

Mehmet Emin Buğra Beyin Doğu Türkistan’daki çileli hayatı Türkiye’de devam etmiş, eline geçeni davası, vatanı ve milleti yolunda harcamaktan biran bile tereddüt etmeden 14 Haziran 1965 tarihinde Ankara’da ömrünü tamamlamıştı.   

Arslan Alptekin’e göre Mehmet Emin Buğra “Hazretim Dada” idi. Aslında İsa Bey’in diğer evlatları gibi Arslan Bey de Buğra beyin elinde büyümüş, ne öğrenmişlerse, en az babaları kadar Buğra beyden hayata dair ne varsa öğrenmişlerdi. Öyle ki Arslan Bey daha Nankin ve Çunkin’de hatta çocukluğunun bir kısmının geçtiği Urumçi’de İsa beyden daha çok Buğra beyin dizinin dibinden ayrılmamış, Ladak’ta, Keşmir Safakadal’da, Hindistan’da kangren olan ayağını ameliyatla kestiklerinde ve nihayet İstanbul’a geldiklerinde de yine “Hazretim” Buğra beyin dedelik vazifesini şahit olmuştu.

Arslan Alptekin Bey ile yaptığımız onlarca sohbette mutlaka bir şekilde söz Mehmet Emin Buğra Bey’e gelir, Buğra beyin alicenaplığını, yardımseverliğini, hoşgörüsünü anlata anlata bitiremezdi. Benim tanıdığım Arslan Alptekin de alicenaptı, hoşgörülü, şefkatli, yardımsever bir insandı ve yine muhtemelen bu hasletlerinin birçoğunu “Dadası Hazretim” Mehmet Emin Buğra Beyden almıştı.

Doğu Türkistan’ın maddi durumu iyi ailelerinde biri olan Mehmet Emin Buğra bey, vatan millet davasına harcadığı ama zaman gelip esaretten gurbete çıkmanın zorluklarıyla giyecek ayakkabısının olmadığı dönemlerde de vatan millet davasını vicdani, dini, milli ve insani bir vazife addedip, ömrünün sonuna kadar bütün zorluklara rağmen bunlardan taviz vermemiş büyük bir dava adamı, yine büyük bir gönül insanıydı.

  

Buğra beyin hayatının birçok noktasının benzerini yaşamış Arslan Alptekin’de de ben aynı hasletleri bizzat gördüm ve yaşadım. Cebindeki son parasını ihtiyacı olduğunu söyleyen bir Doğu Türkistanlı öğrenciye, eve nasıl giderimi düşünmeden, çıkarıp verecek kadar gönlü zengin bir insandı. Hızır gibi bir adam olduğuna yaşanmış birkaç tecrübemle şahit olmuşumdur.

"Hazretim Dada" Mehmet Emin Buğra, bir 14 Haziran gecesi, Buğra Bey’in dava ve kader arkadaşı İsa Yusuf Alptekin’in evladı Arslan Alptekin yine bir 19 Haziran günü hayata gözlerini yumup ebedi âleme göç ettiler. Haziran’ın 3. haftasında iki dava ve gönül insanının vefat yıldönümleri. Yüce Mevla gani gani rahmet etsin. İsimleri vâr oldukça, hasletleri de vâr olacaktır. Bize düşen "unutmanın tükenmek olduğunu hatırdan çıkarmadan" bu iki mümtaz şahsiyetin aziz hatıralarını saygı ile anmak, gelecek nesillerin unutmaması için hatırlamak/hatırlatmak olsa gerek.

Mehmet Emin Buğra beyi 55, Arslan Alptekin beyi 9. vefat yıldönümlerinde saygı ve özlemle yâd, mekanlarının Cennet olmasını temenni, ibretlik hayatlarını örnek alacak nice nesiller yetişmesini ümit ediyorum.

OGÜNhaber