Önce İstanbul Çin Başkonsolosluğu önünde ailelerinden uzun zamandır haber alamayan bir grup Doğu Türkistanlı hiçbir siyasi beklenti olmadan, tamamen sivil bir protesto eylemi başlatmıştı.
Eylemlerin ilk zamanlarında Başkonsolosluk kaşesiz, imzasız bir a4 kağıdına "bölücülük bayrağı taşımak, sözde "Doğu Türkistan" ifadesi kullanmak, kendi memleketiniz hakkında karalama yapmak vb davranışları bırakarak, kendi sosyal medya hesabınızda açık ve net bir şekilde bu tür bölücülük eylemleri ve bölücü şahıslar/örgütler ile bağlantınızın kesildiğini ve bir daha böyle davranışlarda bulunmayacağınızı açıklayan bir postu çıkardığınız ve portun linkini lingshibahou1@gmail.com adresine gönderdiğiniz takdirde başkonsolosluktaki yetkililer sizinle görüşme gerçekleştirebilir" ifadelerinin yazılı olduğu bir ihtbarnameyi protestoya katılanlara ulaştırmıştı.
Bu a4 kağıdı için tabi ki söylenecek çok şey var. Senelerdir ailelerinden haber alamayan anne-babasının sesine hasret, ölüp-ölmediklerini dahi bilmedikleri yakınlarının akıbetini merak edenler bir defa Çin devleti gözünde "bölücü" olarak lanse edilmekte. Kağıt parçası üzerinde herhangi bir resmi mühür veya imza olmaması ise Başkonsolosluk çalışanlarının devlet ciddiyetinden ne denli uzak olduğu göstermekte. Yazıda haddi aşan, insanları tehdit eden ifadeler bir kenara Çinli yetkiliye göre şayet yakınlarını arayanlar emirlerini söyledikleri şekilde yerine getirirlerse Başkonsolosluktaki yetkililer kendileriyle "görüşebileceği" ama bunun da garantisi olmadığı ifadesi ile bitmekte.
Bu paçavraya dair daha söylenecek ve yazılacak çok söz olsa da burada keserek asıl protestolarla ilgili gelişmeleri siz değerli okurlarımızla paylaşmak isterim.
Başkonsolosluk önündeki eylemler aslında gayet demokratik, şiddete başvurmadan yerinde ve tutarlı bir şekilde devam ediyordu. Eylemlerin 17. gününde aldığımız haberlere göre Valilikten geldiklerini söyleyen kişi veya kişiler protestoya konu olan ailelerinden haber almayan kişilerin dilekçelerini Başkonsolosluğun kabul edeceğini söylemiş, bunun karşılığında da eylemlerin bitirilmesini istemişlerdi.
Bu haberin duyulması üzerine elden ele bir form dolaştırılmaya başlanmış ve kısa zamanda 5.000'in üzerinde ailelerinden haber alamayan Doğu Türkistanlı zikredilen formu doldurmuştu. Başkonsolosluk çalışanları dilekçeleri protestocuların aralarında seçecekleri iki kişinin telefonlarını da dışarıda bırakmaları şartıyla kabul edeceğini duyurmuş lakin akabinde bu fikrinden de caymıştı. Akabinde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu dilekçelerin kabul edilmesi için destek vereceğini duyursa da buradan da bir netice alınamadığı anlaşılmıştır.
Bu gelişmelerin İstanbul’da yaşandığı günlerde aynı durumda olan bir grup Doğu Türkistanlı da Ankara'da yine taşkınlık yapmadan Çin Büyükelçiliği önünde protesto eylemlerine başlamış, Ankara'daki eylemler bir anda Türkiye gündemine oturmuştu. İlk önce Büyükelçilik önünden uzaklaştırılan protestocuların daha sonra tamamen alanı terk etmeleri istenmiş, meramını anlatmaya gayret eden eylemcilere "kırmızı montlu" bir kolluk kuvveti personelinin sözleri protestoların önüne geçmişti.
Evet, bu eylemleri yapanlar zevk olsun diye değil, yağmur-çamur, aç-susuz demeden oralara gayet insani gerekçelerle çıkmıştı. Şiddetten uzaktılar ve herhangi bir siyasi amacımız da yok diyorlardı. Dertleri sadece akıbetlerinden endişe ettikleri aileleri hakkında bir haber alabilir miyiz idi. Sadece seslerine bir ses olur mu diye ümitle ama bir o kadar da sabırla eylemlerini devam ettirmek istemişler ama hiç hak etmedikleri bir sözle bir kez daha yıkılmışlardı. Kırmızı Montlu görevlinin "artık kabak tadı verdiniz" sözü inanın Çinlinin yaptığı zulümden daha ağırdır. Anlayış gösterilecek bir tarafı yoktur.
Eylemlerin başladığı andan itibaren Doğu Türkistanlı kardeşlerimize şiddetten uzak, aralarına provokatörlerin sızmasına karşılık uyanık olmaları konusunda tavsiyelerde bulunmuştuk, bulunmaya da devam edeceğiz. Bir o kadar da kolluk kuvvetlerimize de mazlum ve mağdur Doğu Türkistanlılara karşı müşfik davranılmasını ve yaralı yüreklerinin acısını dindirebilmek için gerekirse müsamaha gösterilmesi gerektiğini birçok defa ifade etmiştik.
Düşmanın kötülüğünden dostun sözünün daha acı olduğu daha nasıl anlatılabilir bilmiyorum ama "Kırmızı Montlu" görevliden bir özür beklemek her Doğu Türkistanlı gibi bizlerin de hakkıdır diye düşünüyorum.
Anlaşılan Çin'de zulüm devam ettiği müddetçe bu türden protestolar artarak devam edecek. Bu durumda yine nahoş diyaloglarla karşılaşmamak adına buradan bir kez daha kolluk kuvvetlerimizden istirhamımız "empati yapın ve anlayış gösterin, yıllarca ceberrüt bir devlet yüzünden ana babanızdan, kardeşiniz, evladınız ya da herhangi bir akrabanızdan haber alamasanız, bayramlarda dahi seslerini duyamasanız siz ne hissedersiniz?" sorusunu kendilerine sormaları ve ona göre hareket etmeleridir. Zor olmasa gerek, empati yapalım ve bir anlık kendimizi o mazlumların yerine koyalım.