Buyrun beraber okuyalım…
Görüşmelerimizde Corona virüsten de bahsettik tabi. Enteresan düşünceler var, dinlerken gülmemek için kendimi zor tuttuğumu ifade etmeliyim. Bilgisi olan da olmayan da tek cümlede birleşmiş gibi; “Tamamen Batılıların, özellikle ABD’nin, Sarı Irk’ı yok etme planı”.
Bu söz üzerine “Peki, Avrupa’da ve dünyanın farklı ülkelerinde de çok büyük kayıplar var, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz” diye sorduğumuzda; “İşte Sarı Irk’ı, yok edemediler ve kendilere bulaştırdılar” cevabını aldık.
Aslında bu iki cümle sosyologlar, psikologlar hatta toplum mühendisleri tarafından analiz edilmeli. Şahsi kanaatim bu korkunç bir manzara. Çin eski Çin değil, dünyadan kopuk, dahası dünyayı tanımak da istemeyen mankurtlaştırılmış bir halk kitlesi haline dönüştürülmüş yüzmilyonlarca insan yığını ile karşı karşıyayız.
Kendilerini ÇKP’nin aşırı propagandalarının etkisiyle bir nevi esir haline dönüştürenler, aşırı propagandanın dozundan olsa gerek, şu cümleleri de kurmakta; “Avrupalı Beyazlar, 2-3 yüz yıldan beri dünyaya hükmediyorlar, sıra bizde artık, bakın partimiz ne kadar güçlü, şimdi istediğimiz ülkeye kafa tutuyoruz, laftan anlamayanlar çıkarsa gücümüzü göstermekten de çekinmeyiz”.
Bir insanın algı ve propaganda ile neye dönüşebileceğinin en bariz göstergesi aslında Çin toplumu. Kendisine verilenle idare etmeye alıştırılmış, düşünmeden sadece itaat eden bir toplum yaratmada ÇKP yönetimini bu bağlamda, her ne kadar insani olmasa da, başarılı sayabiliriz. Şayet istenen bu ise, Çin toplumu üzerine toplum mühendisleri, meyvelerini aldıkları, ciddi çalışmalar yapmakta. Korkulacak olanı, Çin’de uygulanan ve başarılı olduğu da görülen bu sistemin, bütün insanlığa uyarlanmak istenmesi durumunda, nelerin yaşanabileceği riski…
Çinlilerle sohbet inanın çok ilgi çekici, bakın daha neler var...
“Peki, demokrasi, insan hakları, seçme-seçilme hakkı konularında neler düşünüyorsunuz?” diye sorduğumuzda; “1,5 milyar nüfuslu ülkeye demokrasinin gereği yok, bazı yanlışlıklar her zaman her yede olur ama çoğunluğun menfaati için bu sistem gerekli” cevabını alıyoruz. Bu durumda bize diyecek söz kalmıyor tabi…
“Peki, Türkiye için ne düşünüyorsunuz?” diye sorduğumuzda ibretle okumanız gereken aşağıdaki cümleleri duyduk.
Buyurun beraber okuyalım…
“Ülkeniz Ortadoğu’da sıkışmış ufak bir ülke, ABD’den istediğinizi alamadınız, Rusya’dan da. Size yardım edecek tek ülke Çin kaldı. Bundan dolayı fazla ikiyüzlü politika yapmadan bizim saflarımızdan yer almanız gerekir. Bu treni kaçırırsanız ülkeniz batar”
Gülmeyiniz dostlar, sözler aynen böyle. Sanki bir tür lütuf dağıtıyorlar. Hani şu meşhur “yumuşak güç” dedikleri siyaset vardı. Nereye gitti o demenize gerek yok. Görünen artık o ki, iki ülke karşılıklı eşit şartlar diye bir kavram Çin’de tedavülden kalmış. Evet, biliyorduk zaten ama bir daha test ettik şark da değişen bir şey var mı diye ama yokmuş…
Çinlilerle konuşurken din bahsini açmasak olmazdı. Burada da ciddi ve ilginç veriler bulduk diyebilirim.
Buyurun beraber okuyalım.
Dinden bahsedince görüştüğümüz herkesin ortak fikri muhtemelen Mao’nun zannettikleri “din afyondur” sözü oldu. Şöyle devam ettiler; “Bakın İslam ülkelerinin kaçı gelişmiş, din hepinizi sömürüyor, bizim gibi idealizm fikrine sahip olacaksınız ki ülkeniz gelişme kaydetsin”.
Bunun yorumunu siz değerli okuyucularımıza bırakıyorum.
“Peki, ABD’de veya Avrupa’da yaşamak ister misiniz?” sorumuza aldığımız cevap tek kelime ve çok netti; “Tabi ki”.
Gülmeyin sakın, daha ilginci şimdi geliyor.
“Neden? Az önce Çin’in çok iyi gittiğini, ideolojinizin de bulunmaz Hint kumaşı olduğunu söylemiştiniz” dediğimizce cevap ilginç;
“Sosyal yardım, eğitim, insan ilişkileri yüzünden”
Beynimiz allak-bullak olmasın sevgili dostlar.
Evet, Çinliler Çin’i çok seviyorlar, ona toz konduramıyorlar ama fırsat bulabilseler Batılı bir ülkeye kapak atmak için yapmayacakları işgüzarlık yok. Bu da Çinlilere özgü bir özellik olsa gerek.