Çin Halk Cumhuriyeti’nin olayları değerlendirirken takındığı tavır birçok tutarsızlığı bünyesinde barındırmış, aynı zamanda “Uygur terörü” ifadesini sıklıkla dile getirmeye başlamıştır. Bununla da yetinmeyen Çinli yetkililer, mütemadiyen Uygur grupların yurtdışından kışkırtıldığını da iddia etmiştir. Olay, Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nde siyasi sesi kısıtlamayı amaçlayan politikalarını hayata geçirdiği yeni bir dönem başlatmıştır.
5 Temmuz öncesi ve sonrasında gelişen şiddet olaylarını müteakiben, Uygur Özerk Bölgesi Hükümet’i protestoların organize edilmesine karışan kişileri büyük bir çaba ile avlama (!) harekâtı başlatmış, tutuklananlar ivedilikle mahkûm edilerek ağır cezalara çarptırılmıştır. Tutuklanan veya hapis cezasına çarptırılanların net sayısı bilinmemektedir. Ancak Financial Times gazetesinin haberine göre en az 4.000 Uygur olayları takip eden iki hafta içinde tutuklanmıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, çoğu evlerinden alınıp tutuklanan Uygurların büyük bir kısmının akıbeti bilinmemektedir.
Bu şekilde “kaybolan(!)” kişi sayısı bilinmemekle birlikte, İnsan Hakları İzleme örgütleri aile üyeleriyle yaptıkları görüşmeler sonucu 43 kaybolma vakası tespit etmiştir. Kaybolanlar arasında birçoğu 14 yaş altı gençler bulunmaktadır. İnsan Hakları grupları tutuklama sürecinden itibaren birçok ihlal ve keyfi tutumun yaşanması yanında, sıklıkla işkence örneklerine de rastlandığını ortaya koymuştur .
Çin Hükümeti’nin aldığı sert tedbirleri Uygur muhalefetini bastırmak için tasarladığını söylemek mümkündür. Fakat bu tedbirler değerlendirildiğinde ters sonuçlar doğurduğu görülmüştür. Mesela Temmuz 2011 sonrasında şiddet olayları Hoten ve Kaşgar şehirlerinde tekrar yaşanmıştır. Bu olayların uluslararası gözlemciler tarafından araştırılamamış olması yanında, Çin Halk Cumhuriyeti hem ülke içi hem de dışında sözde Uygur terörizminin giderek arttığı ve daha tehlikeli bir tehdit haline geldiği iddiasını yaymaya çalışmıştır.
Çin bununla da yetinmeyerek yapılan terörist faaliyetlerin kaynağını Pakistan’a dayandırmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti yetkililerinin ifadeleri sözde Uygur terörist guruplarının Pakistan’da eğitim gördüklerini ve şiddet eylemleri yaptıkları iddiasını yinelemiştir.
Uluslararası terörist gruplarının Uygur bağlantısı iddiaları Çin Hükümeti için olağandışı olmadığı bilinen bir gerçektir. Buna rağmen Çin, 2011 sonrasında Pakistan’ın Uygur terörizm için bir eğitim merkezi haline geldiğini özellikle belirtmiştir.
Araştırmacılar, Çin iddialarının Çin-Pakistan ilişkileri nasıl etkileyeceğine dair birçok spekülasyon ortaya atmasına rağmen, enteresan bir şekilde bu suçlamalar iki ülke arasındaki bağları güçlendirmeye yardımcı olmuştur. Bu durum Çin’e daha iddialı bir Çin anti-terörizmi için zemin hazırlamıştır . Gelinen noktada Pakistan, bir nevi Çin'in uydu devleti haline gelmiş, Pakistan'da yerleşik terör örgütlerinin BM tarafından "terör örgütü" listesine alınması talebi BM'nin 5 daimi temsilcisinden biri olan Çin eliyle reddedilmiştir.
Sonuç olarak Çin Halk Cumhuriyeti tarafından terörle mücadele politikasının yoğun bir şekilde uygulanması, özellikle 5 Temmuz 2009 Urumçi olaylarından sonra, sözde Uygur terör tehdidi gerçekliğini tartışmalı hale getirmiştir. Ortaya çıkan sonuçta birkaç paradoksun yaşanması muhtemeldir. Mesela, artan sözde Uygur terör tehdidi iddiaları Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’nde Han göçmenleri sayısındaki artışla ilişkisini göstermiştir. Çin, Uygur nüfusuyla başa çıkabilmenin yolunu bölgeye çok sayıda göçmen yerleştirmede görmektedir.
5 Temmuz olaylarından sonra Çin’in Uygurlara karşı aldığı sert önlemler sonrasında ortaya çıkan netice ve artan etnik gerginlik ayrıca değerlendirilmelidir. Muhtemelen sadece artan etnik gerginlik dahi, daha fazla şiddete yol açacak ve Doğu Türkistan'da çatışma potansiyelini artıracaktır. Muhtemelen Çin bunu da hesap etmiş olacak ki, 2016 sonrası, kurduğu toplama kampları ve içeri aldığı insanların milyonları bulması ile Doğu Türkistan'ı tam bir açık hava hapishanesine çevirmiştir.
Çin’in yurtiçi ve uluslararası politikalarla terörle mücadele şekli aslında Pakistan-Çin askeri üslerin kurulmasını beraberinde getirmiştir. Bu sonuç ise Güney Asya’da daha vahim sonuçlar doğurabilecek genel güvensizlik ortamına dönüşmüştür. Son olarak bu politikaların, onlarca acı sonucu olmakla beraber, Çin için tehlikeli bir oyun olduğunu belirtmek gerekir. Bu durum Güney Asya’da tarihin hiçbir devrinde yaşanmamış bir şekilde Çin’e karşı İslami aşırılığa dönüşmeye, dahası bölge devletlerinin Çin karşıtı siyaset gütmelerine başlamıştır.Son dönemlerde Hong Kong dahil Çin'in iç bölgelerinde yaşanan gerilimler ve protestolar 1949 yılında kurulan Komünist idarenin çatırdamaya başladığını göstermektedir.
Urumçi soykırımının 10. yılında, ayrıca az sayıdaki Uygur özgürlük savaşçılarına dış desteğin, sosyal medya paylaşımlarından öğrenildiği kadarıyla en azından şimdilik sözlü bir desteğin artmaya başladığını da görmekteyiz. Bu durumun ilerleyen zamanlarda fiili desteğe dönüşme ihtimali bulunmaktadır.
Her ne kadar doğu Türkistan'da olmayan aşırılık üzerinden propaganda oluşturan Çin'in işine yarayacak gibi gözükse de, önümüzdeki süreçte bölgenin bir Irak, Suriye, Yemen, Libya veya Afganistan gibi olma ihtimali her geçen gün artmaktadır. Aynı şekilde bu türden özgürlük savaşçılarına Uygurlar arasında daha kapsamlı halk desteğini de doğurmaya başlamıştır.
Terörle mücadele adına Çin'in uygulamaları, terörü destekleyen, dahası terör üzerinden kendine yaşam alanı açma gayretinde olan bir devlet görüntüsü ortaya çıkmış durumdadır. Bu nedenle Çin Halk Cumhuriyeti Hükümetleri kendilerini soktukları açmazı bir defa daha sağduyu ile okumalı, aşırı abartılı sözde Uygur terör tehdidi iddialarına bir an önce son vermelidir.
5 Temmuz Urumçi soykırımında şehid edilen Doğu Türkistanlı kardeşlerimize bu vesile ile rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum.