Kardeşin Sessizliği, Düşmanın Gadrinden daha ağırdır…

Doğu Türkistan'da yaşayanlarla soyumuz ve dinimiz bir, bu iki hasleti geçtik, orada yaşayanlar bizler gibi birer insan…

Doğu Türkistan mevzu bahis olduğunda bu üç hasletin hangisiyle meseleye taraf olacağınızı seçme hakkınız tabi ki var.

Bu üç hasleti Doğu Türkistan'ın bayrak şahsiyetlerinden İsa Yusuf Alptekin şu veciz sözleriyle dile getirmekte ve Doğu

Türkistan davasını Yüce Türk milletine emanet etmekteydi.

1. Doğu Türkistan davası bir Türk olarak Türklük davasıdır,
2. Doğu Türkistan davası bir Müslüman olarak İslam davasıdır,
3. Doğu Türkistan davası bir insan olarak insanlık davasıdır.

İsa Yusuf Alptekin, 1991 sonrası Sovyetler'in dağılması ile bağımsızlıklarına kavuşan Türk Cumhuriyetlerini ömrünün son zamanlarında gördüğünde "Ümid ederim kurtuluş sırası Doğu Türkistan'da olur ve Aziz Türkiyemiz, Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı noktasında başat rol oynar" demişti. Ayrıca "Doğu Türkistan davasını Türk Milletine emanet ediyorum" diye de eklemişti.

Bizler emanete ihanet etmeyen bir milletiz. Tarih bunu istisnasız olarak pek çok defa yazmıştır.

Hal böyleyken, bugün geldiğimiz noktada da, kimse "emanete ihanet etmemizi" beklememeli.

Günümüzde Filistin'de, Arakan'da Keşmir'de, Kırım'da, Karabağ'da, Karadağ'da, Batı Trakya'da, Kıbrıs'ta, Irak'ta, İran'da, Yemen'de veya Suriye'de yaşananlara nasıl ses çıkarmamamız beklenmiyorsa, Doğu Türkistan'da yaşananlara da ses çıkarmamamız beklenmemelidir.

Akan kan ve gözyaşlarının dinmediği, insan hakları ihlallerinin ayyuka çıktığı bu coğrafyalarda yaşananları haklı olarak dile getirip, en üst perdeden dünyaya haykırırken, Doğu Türkistan'da artık sağır sultanların bile duyduğu mezalime tek kelime etmemek ne inancımıza, ne milli benliğimize ne de insaniyetimize yakışmamaktadır.

Doğu Türkistan'da yaşananları telin etmek, meselenin sulh ile neticelenmesi için inisiyatif kullanmak bizleri ne Çin düşmanı ne de Amerikan emperyalizminin değirmenine su taşıyan birer kukla yapar. Meseleyi dillendirmek olsa olsa bizleri insan yapar.

Doğu Türkistan'da gerçekten insanım diyebilenlerin tüylerini diken diken edebilecek bir insanlık dramı yaşanırken sessiz kalmak ise hafif ifadesiyle Aliya İzzetbegoviç'in;
"ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır." ifadelerinde kendisini bulmuştur.

Abdullah Oğuz gibi (YouTube linki) Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz; "Bizim için, size, Çin'e savaş açın demiyoruz" derlerken, milli ve manevi değerlerimizin yani kutsallarımızın ayaklar altına alındığı, bir ırkın tamamen ortadan kaldırılmaya yönelik devlet eliyle yapılan bir soykırım için bir-iki kelam etmemizi, en azından o kardeşlerimizin haklı davalarına bir ses vermemizi beklediklerini unutmayalım.

Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz için Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ikinci vatanları olarak görülür ve bu güzide insanlar ülkemizden bahsederken geçmişteki liderlerinin öğretileriyle "Aziz Türkiyemiz" diye hitap ederler.

Son dönemlerde ülkemize gelen Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz içinde küçük bir azınlık hariç, hepsi ülkemizin birlik beraberliğine aşırı hassas olan, katma değerinin yükselmesine katkı sunan, kanunlara riayet eden, sosyal hayata intibak etmiş ve toplumla bütünleşmiş insanlardan müteşekkillerdir.

Doğu Türkistanlılar ülkelerinden çıktıklarında ilk gitmek istedikleri ülke Türkiye olmuş, milli ve dini birlikteliğimiz onların Türkiye'yi ikinci vatan bellemelerinde başat rol oynamış vedahi oynamaktadır.

Sırf Türkiye'ye seyahat etti diye hapse veya Çinnazi kamplarına tıkılanların Türkiye'ye beddua ettiğini hiç duymadım.

Avrupa'ya gidebilen Doğu Türkistanlı birçok tanıdığımın, "buralar bize göre değilmiş, bir ezan sesi bile duyamadık, eninde sonunda Türkiye'ye gideceğiz" dediğine onlarca defa şahit olmuş bir kardeşinizim. Bugün Doğu Türkistan'da Çin Devleti eliyle yaşanları dillendirmek veya Doğu Türkistanlı Müslüman-Türk evlatlarına kol kanat germek dini ve milli olduğu kadar, vicdani ve insani bir görev haline gelmiştir.

Şayet bizler, Doğu Türkistan meselesine veya Doğu Türkistanlılara sahip çıkmayacaksak, kendi menfaatleri için sahip çıkanlara da söz söyleme hakkımız olmadığını bu vesile ile ifade etmek isterim.

Yine onlarca Doğu Türkistanlı, Türkiye'nin Doğu Türkistan'da yaşananlar karşısında sessiz kalmasının hayal kırıklığını yaşadığını belirtmek isterim.

Bu durum Ülkemize ve dahi tarihimize yakışmamaktadır. Mevcut siyasi iktidar partimize ise hiç mi hiç yakışmamaktadır. AK Parti'nin varlık sebebi olan muhafazakar kimliği, Filistin, Arakan, Keşmir meselesine olduğu kadar Doğu Türkistan, Kırım, Türkmen meselesine de sahip çıkmayı gerektirmektedir. Meselenin AK Parti ve MHP eliyle en kısa zamanda Meclis gündemine taşınması birçok yanlış anlamayı da ortadan kaldıracak, mazlumdan yana milli ve dini anlayışımızın sürekliliğini de toplumun her kesimine bir kez daha gösterecektir.

Başta Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz olmak üzere, milliyetçi ve mukaddesatçı Türk toplumu, AK Parti ve MHP'den ivedilikle Doğu Türkistan'da yaşananlara dair reaksiyon göstermesini beklemekte, her geçen sessiz gün, insanımızı üzmektedir.

Doğu Türkistanlıların artık "düşmanın gadrinden çok kardeşlerimizin sessizliği bizleri yaralamaktadır" demeye başladıklarını duymalı ve gereğini yerine getirmeliyiz.

Ümid ederim bir millet toptan yok edilmeden; tarihi, dini, milli, vicdani ve insani sorumluluğumuzu yerine getirecek ciddi adımlar atıldığını hep beraber görürüz..
OGÜNhaber