Yürürlüğe girebilmesi için iki ülke meclislerince onaylanması gereken anlaşmayı Çin tarafı onaylayınca gözler Türkiye'ye çevrilmiş, hatta Genel Kurul'da oylanarak kabul edildiği şeklinde asılsız haberler dolaşıma sokulmuştu.
Yasa tasarısı halbuki 2019 yılı Nisan ayında görüşülmek üzere Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından TBMM'ye sevk edilmiş, TBMM Başkanı Sayın Mustafa Şentop tarafından da tali olarak Anayasa, esas olarak da Dışişleri komisyonuna havale edilmişti ve yasa teklifi halen komisyonlarda beklemekteydi.
Kamuoyunun ciddi tepkisini çeken anlaşma metni iki ülke arasında suçluların iadesi prensiplerini belirleyen 22 madde ve alt fıkralar ile bendlerden oluşmakta, hiçbir yerinde Doğu Türkistan veya Uygur tabiri geçmiyor, dahası anlaşma metninin 3, 4 ve 5. maddelerinde siyasi suçlular, iki taraf vatandaşları ve ırki veya dini özellikleri dolayısıyla adil yargılama imkânı bulamayacakları düşünülenlerin iadesinin reddedileceği kayıt altına alınıyordu.
Peki kamuoyunu bu denli hareketlendiren ve "Uygurlar iade edilemez", "ikinci Boraltan faciası yaşatılamaz" dedirten neydi?
Birincisi Çin devletinin Doğu Türkistan'da on yıllardır süregelen zulüm, işkence, dini ve ırkı aşağılama, tecavüz ve asimile siyasetinin son yıllarda ulaştığı soykırım boyutundan duyulan endişe,
İkincisi anlaşmanın imzalanıp imzalanmaması bir tarafa, böyle bir anlaşmanın gündeme gelmiş olması bile Çin yönetiminin dahilde ve hariçteki Doğu Türkistanlılar üzerinde kurduğu psikolojik baskı,
Üçüncüsü ağır insan hakları ihlalleri konusunda dosyası kabarık Çin gibi bir devletle yapılan anlaşmanın nasıl sonuçlar doğurabileceğine dair haklı ama bir o kadar da endişe edilen gelecek tasavvuru,
Dördüncüsü ülkemizde zor şartlarda hayata tutunma mücadelesi veren Doğu Türkistanlıların ikinci vatanları olarak gördükleri Türkiye'ye karşı güven ve sevgisinin kırılıp, hayal kırıklığına dönüştürülmek istenmesi,
Beşincisi ırk ve din birlikteliğimiz olan Doğu Türkistan halkının bütün değerlerine savaş açmış ve yok etmek üzere devlet eliyle terör uygulanan bir ülkeyle "suçluların iadesi" anlaşması yapılmasını dünya kamuoyunda Türkiye'nin itibarsızlaştırması için malum devletlere, onların işbirlikçilerine ve Türkiye düşmanlarına verilen fırsattan duyulan rahatsızlık,
Altıncısı belki de en korkulanı Türk tarihinde eşi benzeri bulunmayan 1945 yılındaki "Boraltan Faciası"nın tekerrür edebileceği endişesi.
Anlaşma metni henüz Yüce Meclisimizde kabul edilmemesine rağmen Çin kamuoyundaki paylaşımlar Çin'in hem Doğu Türkistanlıları korkutup sindirmek hem de Türkiye'deki Doğu Türkistanlıları bir korku iklimi içerisine sokarak devlete ve onun meşru hükümetine güveninin kırılmasına yol açacak propagandaya başlamış olması, korkulanlardan Çin cenahını haklı çıkarmış gözükmektedir.
Yine anlaşma metni henüz kabul edilmemesine rağmen Dünya kamuoyu yine Türkiye aleyhinde ve Türkiye'nin itibarsızlaştırılmasına dair ciddi tezviratlar yapması, Türkiye düşmanları mal bulmuş mağribi gibi zikredilen konu üzerinden ülkemize saldırması, Türk kamuoyunun korkulan diğer bir hususunun da gerçekleştiğini göstermektedir.
Hem ülkemizde yaşamakta olan Doğu Türkistanlılar hem Türkiye sevdalısı vatandaşlarımız hem de dünyanın farklı ülkelerinde ikamet etmekte olan Doğu Türkistanlılar, hangi sebeple olursa olsun, bir kişinin Çin'e iade edilmesinin, onun hayatından endişe edecekleri bir sürecin başlangıcı olduğunu bilmektedir. Son 20 yılda legal veya illegal Çin'e teslim edilen yüzlerce insandan bir daha haber alınamamış olması, bu tedirginliğe haklı bir itiraz gerekçesi oluşturmuştur.
Hafızalardan henüz silinmemiş olan 1945 yıllındaki "Boraltan faciası"nı bu necip milletin bir daha kaldıramayacak olması hissiyatın bu denli taraftar bulmasına neden olmuştur.
Boraltan Köprüsü'nde vuku bulan facia sırasında askerlik görevini yapan Bekir Doğan'ın ifade ettiği şekliyle Ruslara teslim edilen insanlara hayvana reva görülmeyecek haksız, insafsız ve vicdansız muameleler yapılmış, Stalin zulmünden kaçıp Türkiye'ye sığınan 145 Azerbaycan Türkü, sınırdan karşıya geçirildikten sonra kurşuna dizilerek hunharca katledilmişti.
Teslim edilmek üzere götürülen 145 Azerbaycan Türkünün vicdanlara hitap eden "biz davar sürüsü müyüz, bizi nereye götürüyorsunuz, Allah'tan korkmuyor musunuz, sizde vicdan yok mu, Müslüman Müslümana bunu yapar mı, siz Türk değil misiniz, bizi nasıl teslim edersiniz? Bir Türk bir Türk'ü götürüp ölüme teslim edemez, bırakın dağılalım, ormanlara gidelim varsın bir kurt yesin, gerekirse siz bizi kuşuna dizin ama düşmana teslim etmeyin…" sözleri henüz hafızalarda canlılığını muhafaza etmektedir.
Doğu Türkistanlılar Çin'e iade edildikleri takdirde Boraltan faciasını yaşayacaklarını çok iyi bilmekteler. Kardeş eliyle ölüme gönderilmek yerine Türkiye'de güneş görmeyen zindanlarda hayatlarını tüketmeye dünden razı din ve ırk kardeşlerimize bu muameleyi, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun meşru hükümetinin reva görmeyeceğine ve Türk tarihinde kara bir leke olan Boraltan faciasının ikinci defa tekerrür ettirilmeyeceğine inanıyorum.
Karabağ'da, Libya'da, Suriye'de "Türk Devlet Aklı"nın yaptıklarına şahit oldukça, Maraş'ta dosta düşmana verilen mesajı gördükçe 2. Boraltan faciasına sebebiyet verecek herhangi bir adımın atılmayacağına inanıyor, tüm Doğu Türkistanlı kardeşlerimden "suçluların iadesi anlaşması"na bu gözle bakmalarını, 2. vatanları bildikleri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne güvenmeye ve sağduyu ile hareket etmeye kendilerini davet ediyorum.
Bu vesile ile yeni yılın ilk yazısında saygıdeğer okurlarımın yeni yılını tebrik ediyor, 2021'in başta Doğu Türkistan olmak üzere tün dünyada insanca yaşandığı bir yıl olmasını diliyorum.