Adına ne dediğimizin kanaatimce hiçbir anlamı yoktur. Bir kampın varlığı adı ne olursa, içerisinde hangi uygulama yapılırsa yapılsın insan onuruna yakışmayan, ırkî aşağılamadır ve kesinlikle kabul edilmesi mümkün değildir.
Kamplar hakkında şuana dek bildiğimiz hususlar; kamplara alınan insanların herhangi bir suçtan hüküm giymemiş, hukuki davaları görülmemiş, sadece ve sadece dini ve millî kimlikleri yüzünden potansiyel tehlike olarak görülmeleri dolayısıyla önleyici tedbir almak düşüncesiyle tecrit edildiklerine dairdir. Bir başka husus da kamp merkezlerinin bilhassa 2017 yılından itibaren arttığı, yeni binaların yapıldığı veya spor salonları, Cami avluları, okul bahçeleri … gibi mekanların da kamp olarak kullanılmaya başladığına dairdir. Kamplara alınan insanların belli etnik veya dini gruplardan seçilmesi ise diğer emperyal devletlerin dünyanın farklı coğrafyalarında geçmişte uyguladıklarına benzerliklerini ortaya koymaktadır. Kampları bu yönüyle değerlendirdiğimizde "emperyal bir devletin bir grubu ırkî ve dini aşağılaması" olarak ifade etmek de mümkündür. Bu yönüyle Çin, BM'nin bir tarafı olarak imzalamış olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini de çiğnemektedir.
Başlangıçta Çinli yetkililerce inkâr edilen kamplar, bilhassa konunun BM gündemine gelmesi ve 1 milyon civarında Doğu Türkistanlı'nın kamplara alındığına ve kampların kabul edilemez olduğuna dair açıklamasından sonra varlığı kabul edilmiştir. Lakin bu sefer “
Yeniden Eğitim ve Mesleki Edindirme” kavramı Çinli yetkililerce ortaya atılmıştır. Bilinen gerçek ise bugünkünden bir farkla Çin'de kampların Mao döneminde de dünya gündemine geldiğine dairdir. Aradaki fark Mao döneminin kamplarına Çin'de yaşayan herkesin dahil edilmesi, günümüzdekilerin ise sadece belli etnik ve dini gruplara uygulanmasıdır.
Kamplara dair düşüncenin 2013 yılı itibariyle kademe kademe Çin'de gelişmeye başladığını söylemek mümkündür. Batılı araştırmacıların 2014 yılından itibaren uydu görüntüleri üzerinden yaptıkları ayrıntılı çalışmalar sonucunda bugün varlıkları gizlenemeyecek kadar aşikar olan kamp bölgelerinde hareketlilik olduğu da ortaya konulmuştu. Bu durum kamp kurma fikrinin bir sürecin sonunda ortaya çıktığını ve kademeli olarak geliştirildiği düşüncesini kuvvetlendirmektedir. Bir nevi 2013-2017 dönemini bir hazırlık evresi olarak geçiren Çin'in 2017 yılı Mart ve Nisan aylarından itibaren ise hızlı bir şekilde toplu tecrit uygulamalarına başladığı görülmüştür. 2018 yılı ise kamp kapasitelerinin dolması üzerine Çinli yetkililerin yeni kamplar inşa ettiklerini, var olanları genişlettiklerini, kamp alanı olarak kullanılabilecek yer ve mekanları belirleyip kamplar için tahsis ettikleri de görülmüştür.
2013-2018 yılları arasında milyonlarca insanın toplatıldığı kamplarla ilgili çok da sağlıklı bilgiler maalesef bölgeden alınamamıştır. Bu durumun başlıca sebepleri bir nevi bölgenin tecrit edilmiş olması, kamplara alınanların yakınlarının konuşmaktan çekinmesi ve kamplardan çıkıp içeride nelerin yaşadığına dair canlı şahitlerin olmamasını söylemek mümkündür. Yine zikrettiğimiz dönem içinde bilhassa 2016 yılından sonra Doğu Türkistan'da yaşayanların dışarıyla irtibatlarının kesilmiş olması, telefonla dahi haberleşmenin neredeyse imkansız hale getirilmesi, konuşanların takibi neticesinde derdest edilmeleri gibi hususlar zaten bir korku iklimi yaratmıştı. İnsanların kamplara alınmasını müteakip yakınlarının konuşmamasını da bu korkuya bağlamak gerekir. Dahası Doğu Türkistan dışında olanların da akrabalarının başına bir şey gelmemesi için aramaması Çin'in bölgedeki uygulamalarının şiddet dozajını arttırmış, korku iklimi hem Doğu Türkistan'daki hem de dışarıdaki Doğu Türkistanlılara kadar ulaşmıştır. Bir diğer husus ise kamplara alınanların yakınlarına kısa süreler için “
siyasi eğitim”e alındıklarının, akrabalarının durumlarından endişe edenlerin akıbetlerini sormaları üzerine de sürekli “
bugün, yarın çıkarılacaklar” denmesinin de bu bilgi akışının sekteye uğramasında büyük etkisi olmuştur. Lakin zaman günleri, günler haftaları, haftalar ayları, aylar da yılları bulmuş, çıkacak denenler ancak elden ayaktan düşmeye başlayınca salıverilmişlerdi. Durum öyle bir hal almıştı ki, çıkanlarından yaşlı olanlar ya kısa zaman içerisinde hayatlarını kaybetmişler ya da içeride hayatlarını kaybedenlerin naaşları aylar sonra yakınlarına teslim edilmişti. Gelinen noktada 5-7 milyon insanın toplama kamplarına alındığına dair ifadeler medyada yer alsa da BM'nin de deklare ettiği 1 milyon sayısı genel kabul görmüş gibi durmaktadır. Kanaatim sayının 1 milyonun çok çok üzerinde olduğuna yönündedir. Dahası önceleri tecrit işlemleri sadece Uygurlara has iken zamanla Doğu Türkistan'daki bütün Türk boylarının aynı muameleye tabi tutulduğunu da öğrenmiş olduk. Ayrıca Çinli Müslüman dediğimiz Tunganların da, sayıca çok az da olsa, kamplara alındığına dair bilgiler bölgeden gelmeye başlamıştır.