Çin yönetimi iddialarını kanıtlayabilmek için 1992-1993 yıllarında Doğu Türkistan'ın çeşitli yerleşim yerlerinde bombalı saldırı olaylarının "Uygur teröristler" tarafından yapıldığı yaygarasını başlatmıştı. Halbuki Doğu Türkistan'da patlatılan bombalar, rejim aleyhtarı Çinliler tarafından gerçekleştirilmişti .
2001-2002 yılları arasında Çin’in iç bölgelerinde ise 2.000'in üzerinde bombalı saldırı olayı vuku bulmuş, bu saldırılarda 200 Çinli ölmüş, 1.000 kadar Çinli de yaralanmıştı. Çin yönetimi, Çinliler tarafından gerçekleştirilen bu saldırı olaylarını bir nevi kapatıp, dünya kamuoyunun gözünden saklamaya çalışmıştı. Buna rağmen Çin, hiç bir Uygur veya Uygur teşkilatı tarafından üstlenilmeyen Doğu Türkistan'daki bombalı saldırı olaylarını ise zaman kaybetmeden "Uygur teröristlerinin" üzerine yıkmaya çalışmıştı. Anlaşılan o ki, Çin yönetimine göre "terörist olma" vasfı sadece ve sadece Müslüman Uygurlara yakışmaktaydı.
(YPG/PYD terör örgütüne destek veren Çinli terörist)
Çin yönetimi, Doğu Türkistan'daki sözde "Uygur terörizmi"ne uluslararası bir boyut kazandırabilmek maksadıyla 11 Eylül 2001 tarihinden hemen sonra, ABD hükümetine dört Uygur teşkilatının "terörist" listesine alınması ve çoğu dış ülkelerde yaşayan 11 Uygur'un da "terörist" olarak ilan edilmesi talebinde bulunmuştur. Bu 11 kişi'den biri ise halihazırda Dünya Uygur Korultayı'nın Başkanı Dolkun İsa'dır. ABD hükümeti sunulan bu listeden sadece "Doğu Türkistan İslam Partisi"ni terör örgütleri listesine alınmasını desteklemiş ve Çin’in diğer teklifleri reddedilmişti. Buna rağmen Çin yönetimi, Uygurların yaşadıkları ülke hükümetlerine baskı yaparak "Uygur teröristlerine (!)" göz açtırmama ve onların faaliyetlerini yasaklama konusunda baskı yapmaya başlamıştı. Bu baskıların günümüzde de birçok ülkede devam ettiği bilinmektedir.
Ne hazindir ki, Batı ülkelerinin neredeyse tamamı Çin yönetiminin baskılarını reddederken Müslüman ülkelerden herhangi bir ses çıkmamıştır. Aksine pek çok soydaş ve dindaş ülkeler, Çin'in baskılarına boyun eğerek, ülkelerinde yaşamakta olan Uygurları Çin'e iade etmiş veya faaliyetlerini yasaklamıştır. Mesela, Pakistan güvenlik birimleri ülke çapında Uygur avına çıkmış, pek çok Uygur'u ya Çin’e iade etmiş ya da "direndi" bahanesiyle öldürmüştür. Hızını alamayan Çin yönetimi "Yüzlerce Uygur'un Afganistan'daki El-Kaide terör kamplarında eğitim görmekte olduğunu, bunların Usame bin Laden'den maddi yardım aldığını ve Afganistan'daki NATO güçlerine karşı savaşmakta olduğunu" ileri sürmüştür.
Evet 1950'lerden bu yana Doğu Türkistan'da zulme maruz kalan Uygurların Afganistan başta olmak üzere hür dünyaya çıktıkları bilinen bir gerçektir. Lakin Afganistan'a çıkabilenler dahil hiçbir Uygur'un gittikleri ülkelerin iç siyasetlerine karıştıkları vaki olmamıştır. Hal böyleyken ABD öncülüğündeki NATO güçleri Afganistan'a girdiğinde, iki ateş arasında kalmamak adına bir kısım Uygurlar, buradan Pakistan'a geçmeye çalışmışlardı. Maalesef Pakistan güvenlik birimleri bu kişilerden 22'sini "terörist" diye tutuklayarak, para karşılığında, Amerikan askerlerine teslim etmişti. Yapılan uzun soruşturmalardan sonra bu kişiler serbest bırakılmışlardı.
Gerçek bu minvalde iken Çin yönetimi, halen milyonlarca dolar sarf ederek, Uygurları dünya kamuoyuna "terörist" olarak lanse etmeye çabalamaktadır. Sevindirici olan ise 2007 yılından itibaren dünya kamuoyu, Çin yönetiminin asıl gayesinin "terörizmle mücadele" değil, "bu mücadeleyi bahane ederek, Uygurları imha siyaseti yürüttüğünü" görmesi olmuştur.
Aslında Çin yönetiminin Uygurlara karşı yönelttiği ilk suçlama "terörizm" değildir. Çin yönetimi, 1950'lerden itibaren siyasi baskı, kültürel asimilasyon, ekonomik sömürü, ekolojik yıkım, ırkî ve dinî aşağılama, keyfi tutuklama, işkence ve yargısız infaz siyasetlerine karşı direnen Uygurları, hangi yakıştırma gündemde ise ona uygum olarak (Devrim Aleyhtarı, Amerikan Ajanı, Sovyet Kuklası, Pan-Türkist, Pan-İslamist, Kökten Dinci, İslamcı Militan, Bölücü… gibi) damgalamaya çalışmıştır. 11 Eylül 2001 tarihinden sonra ise "İslamist Terörizm (!)" gündeme gelince, Çin yönetimi, gündemdeki bu tabirden istifade ile Uyguları "radikal dinci teröristler (!)" olarak damgalamaya başlamıştır.
Aslında Komünist Çin yönetimi, Doğu Türkistan'da yaptıklarına meşru bir mazeret bulabilmek için 1949'dan bu yana bu tür yalan, dolan ve dezenformasyonlara başvurmaktadır. Bu tutumun sebebini anlamak için Şovenist Çin tarihini az-bucuk bilmek yeterli olacaktır. Mesela M.Ö.206-M.S.200 tarihleri arasında hüküm süren Han Sülalesi tarihçisi Pan Ku: "... Zorla sınırlarımızı ihlal edenleri cezalandır. Çekildikten sonra sınırlarımızı daha da tahkim et. Dürüstlüğümüze hayranlık duyup bize haraç vermek isteyenleri kabul et. Onları devamlı olarak baskı altında tut. Bütün suçu onların üzerine yık. Akıllı idarecilerin barbarlara karşı uygulaması gereken siyaseti böyle olmalıdır..." derken, aslında 2200 yıllık Çin devlet siyasetinin şifrelerini bizlere vermekteydi .
Yine 17. asırda yaşayan Çinli filozof Wang Fuzi ise: "...Barbarların ülkesini fethetmek adaletsizlik değildir. Barbarları öldürmek insanlık dışı bir tutum değildir. Barbarlara dürüst davranmamak namussuzluk değildir..." derken Pan Ku'yu teyit etmekte, Çin devlet felsefesinde herhangi bir sapma olmadığını göstermektedir. Son olarak Çin siyasetinde herhangi bir sapma olmadığını bizlere gösteren delil ise Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin Mart 1996 tarihinde yayınladığı "Xin-jiang'da İstikrarı Sağlamak" başlıklı gizli genelgesinde yer alan "Her türlü dezenformasyonlarla, bölücü güçlerin sözde Doğu Türkistan konusunu uluslararası bir meseleye dönüştürmeleri mutlaka önlenmelidir" ifadeleri olmuştur.
Anlaşılan Çin yönetiminin kabusu, Tibet gibi Doğu Türkistan davasının da uluslararası bir boyut kazanmasıdır. Çin yönetimine göre bunu önlemek için her yol mubahtır. Lakin Çin yönetiminin ektiği nifak tohumları bumerang gibi kendisine dönmüş, son tahlilde "Uygurları terörist olarak damgalayayım" derken Doğu Türkistan davasının uluslararası bir boyut kazanmasına bizatihi kendisi hizmet etmiştir.
İşin daha enteresan tarafı ise bir taraftan Uygurları "İslamist Terörist (!)" olarak dünya kamuoyuna kabul ettirmek için her yolu mubah gören Çin yönetimi, diğer taraftan bizatihi kendisi "Sözde İslamist Teröristlerle (!)" yakın işbirliği yapmayı, onlara silah ve para yardımında bulunmayı hiç mi hiç ihmal etmemiştir. İnternet ortamında yapacağınız küçük çaplı bir araştırma bile Çin'in Taliban, El-Kaide, PKK, YPG ve PYD terör örgütleriyle ilişkileri konusunda tahmin edemeyeceğiniz kadar bilgiler bulmanızı sağlayacaktır .
Usame bin Laden
Yazıyı uzatmamak adına mesela 25 Ağustos 1992 tarihli Afganistan Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Mühemdis Ali'nin resmi açıklamasına, 2000 yılında yayınlanan "Xinjiang Yıllığı" adlı eserin 319. sayfasındaki bilgiye, 22 Ağustos 2001 tarihli Usame bin Ladin'in beyanatına, gazeteci Gregg Walton'un Hong Kong'da yayınlanan Singtao gazetesinin 26 Ağustos 2001 ve Bill Gertz'in Wahington Times gazetesindeki 28 Eylül 2001 tarihli makalelerine, Hindistan Haber Ajansi Indian Press Trust'ın 23 Ekim 2003 tarihli haberine, Shannon Tiezi’nin "The Diplomat" dergisindeki 7 Şubat 2015 tarihli araştırmasına, Suriye iç savaşına bir kısım Uygurları yönlendiren Çin istihbaratının çalışmalarına, YPG/PYD'li teröristlere dron eğitimi vermelerine bakmanızı tavsiye ederek konuyu kapatalım.
Yıllardır "uluslararası teröristleri" destekleyen, onlara askeri ve maddi yardımda bulunan, onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanan ve onlarla gizli anlaşmalar yapan Çin yönetimlerinin, utanıp, sıkılmadan, şimdilerde Uygurları "radikal dinci terörist (!)" ilan etmek için insan üstü bir çaba sarf ettiği görülmektedir. Çin yönetimleri itiraf etmese de, biz buradan salık verelim; bu yalan ve iftiralara kendilerinden başka kimse inanmıyor. İnanıyor gibi görülenler ise, emin olun, Çin'i sadece menfaatleri için kullanıyorlar.
Sonuç olarak şu hususu kati bir dille ifade etmek gerekir ki, Çin hangi iddiaları ileri sürerse sürsün, dünya basını ne yazarsa yazsın; Orta Asya'da büyük bir medeniyet kuran Uygurlar tarihin hiçbir devrinde "terörist" olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Buna mukabil Çin yönetiminin gayr-i insanî siyasetlerine de asla boyun eğmeyecektir.
Tarihi süreç içerisinde zulmün her nevine maruz kalan Uygurların şiddetin şiddeti doğuracağını da çok iyi bilen bir millet olduğuna emin olabilirsiniz. Muhtemelen bu tarihi tecrübeleri dolayısıyla yıllardır Çin yönetimlerini, anlaşmazlıkları her iki tarafın çıkarlarına uygun olarak, barışçıl yollarla çözmek üzere itidale davet ede gelmişlerdir. Her ne hikmetse Çin yönetimi bu çağrıların hiç birine kulak asmamıştır. Lakin bu gidiş hayra alamet değildir. Şayet Çin yönetimi bu siyasetinden vazgeçmezse, Doğu Türkistan'da bir halk ayaklanması ile karşı karşıya kalınabilir. Bu nevi bir topyekun ayaklanma ise Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Keşmir, Tibet ve İç Moğolistan'a da kolayca sirayet edebilir. Hiç mi hiç arzu edilmemesi gereken böyle bir durumda Orta Asya'nın Orta Doğu'ya dönüşeceğini görmek için bir çok emare bulunmaktadır. Bir facialar zinciri doğurabilecek gidişatın ise tek sorumlusunun Çin yönetimi olacağını bu vesile ile ifade edelim. Bizden uyarması.
Kaynakça:
1- Ajans France Press, 27 Ocak 2001.
2- Ömer Kul, "Terör Üzerinden Global Savaş ve Sözde Uygur Terör Tehdidi (1990-2011)", Türkiyat Mecmuası, C. 23/Güz, 2013, s.65-98
3- Pan Ku, Accounts of Hsing-nu, Han shu, No.94, Bölüm 4, s.32.
4- S. P. Gurevich, China and the Peoples of Central Asia, Voprosi Istori, 1974.
5- PKK, YPH/PYD'ye Çin yönetimin bakışı hakkında bkz. Musa Genç, "Çin’in Terörizm Algısı ve PKK/KCK’ya Bakışı"