Dünyanın gözü önünde, iletişim aygıtlarının onca gelişmişliğine rağmen Komünist Çin Devleti, Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi'de "soykırım"a varan bir katliam gerçekleştirmiş lakin bütün dünya bırakın müdahale etmeyi sadece seyretmiş, birkaç siyasi lider hariç, hiçbir devlet başkanı Çin'i telin bile edememişti.
İşte o Çin, bugün milyonlarca insanı dilinden, dininden, milli kimliğinden, kültüründen arındırmak dahası Çin Komünist Partisi’ne ve onun eli kanlı lideri Xi Jin-ping’e tam bir sadakatle bağlı bireyler haline getirmek için pervasızca dilediğini yapmakta. Yaptıklarına ses çıkarılmamasını yapacaklarına hak olarak gören Komünist yönetim, haddi aştıkça aşmış, bugün insanoğlunun başına bela olan yayılmacı siyasetinde dünyanın bu sessizliğini korku belleyerek insan hakları ihlallerinde haddi aşarak zulümde nirvana yaşamayı marifet haline getirmiştir.
Aslında bugün Doğu Türkistan’da yaşananlara, 5 Temmuz’da Komünist Çin idaresinin pervasızlıklarına ses çıkartmayan dünya efkar-ı umumiyesinin sebep olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.
5 Temmuz Urumçi katliamına giden süreç aslında bütün dünyadan önce Türkiye’ye bir mesajdı da.
Nasıl mı?
28 Haziran 2009 tarihinde dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir Çin ziyareti sonrası Urumçi’ye de uğramış, halkın Türk heyetine teveccühü Komünist Çin yönetiminin amiyane tabirle sinir krizine sokmuştu. İntikam duyguları depreşen Komünist yönetim ilk fırsatı kaçırmamış, ziyaretin üzerinden henüz 10 gün geçmeden Urumçi’de katliama girişmişti.
Aslında Türkiye’ye mesaj açıktı; “Doğu Türkistan’a gelme, Doğu Türkistan ile ilgilenme, Doğu Türkistan üzerinden bana ayar verme. Şayet benim istediğim gibi hareket etmezsen garip-guraba demem Doğu Türkistanlıların canına ot tıkarım”.
Komünist idare bir taşla birden çok kuş vurmayı her zaman maharet sayar ya, 5 Temmuz katliamı üzerinden bir mesajda Doğu Türkistanlı Müslüman-Türk kardeşlerimize vermiş, “Türkiye’ye yüzünü dönme, Türkiye’yi sevme, Türkiye’den ümitli olma, şayet bunları yapmazsan etmezsen garip-guraba demem canına ot tıkarım”.
Evet, o, insanlık düşmanı, Komünist yönetim dediğini yapmış, yüzünü Türkiye’ye çeviren her Doğu Türkistanlı’nın kafasını ezmeye kalkmıştı. Ama onun unuttuğu şey “zulümle abad olanın ahirinin berbat olacağı” gerçeği yanında kardeş Doğu Türkistan ve Türkiye haklarının kalplerindeki sevgiyi zulümle yok edemeyecekleri gerçeğiydi.
Evet, bundan tam 12yıl önceydi. Çin’in iç bölgelerine güya iş bulma kılıfıyla gönderilen Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz şovenist paramiliter Çinliler tarafından linç edilmeye kalkışılmış, 40’tan fazla insan hunharca katledilmiş, lakin polis devleti Çin her zaman olduğu gibi katledilen Doğu Türkistanlı olunca sesini çıkarmadığı gibi yerinden kıpırdamamıştı da.
Evlatları rızaları dışında yuvalarından koparılan Doğu Türkistanlı ana-baba, abla-kardeşler merak içerisinde yakınlarının akıbetlerini sormak için emniyet binasına gitmeye cesaret edip, olayı haber alanlar emniyet önünden toplanmaya başlayınca katliama maruz bırakılmışlardı.
Orası Doğu Türkistan ya, Komünist Çin devleti evlatlarınızı istediği zaman alıp binlerce km uzağa çalışma bahanesiyle götürebilir ama buna itiraz etmenizi geçtim, götürdükleri yerde linç edilseler de sesinizi çıkaramayacağınız bir coğrafya Doğu Türkistan. Çıkardığınızda başınıza nelerin gelebileceğinin provası idi aslında 5 Temmuz Urumçi katliamı, denediler ve kendilerince başarılı oldular da.
Binlerce insan sokaklarda katledildi, bununla da yetinmeyen Komünist idare olay gecesi sokak sokak evlere baskınlar yaparak bir nevi doğu Türkistanlı avına çıktı. Tutuklanan binlerce kişinin büyük çoğunluğundan geçen 12 yıllık süre zarfında haber dahi alınamadı, almak isteyenler ise vatan hainliği ile suçlandı.
Komünist idare olaylarda, çoğunluğunu Çinlilerin oluşturduğu 197 kişinin hayatını kaybettiği yalanını dünyaya servis etmekte zaman kaybetmedi tabi ki. Dahası olayların gerçek yüzünün öğrenilmemesi adına Doğu Türkistan’ın dünya ile irtibatı bir nevi tamamen kesildi. Olayların büyümesi üzerine sokağa çıkma yasağı dahil olmak üzere, düğün, sünnet organizasyonları, camilere gidilmesi yasaklandı, yetmedi 3 kişinin bir araya gelmesi terörist olarak yaftalanmalarına sebep sayıldı.
Aslında gerçekte olan ise, içlerinde 1 tane bile Çinli’nin olmadığı, 2000’in üzerinde Doğu Türkistanlı’nın Komünist Çin eliyle hunharca katledilmesi idi. En az bir o kadar insan yaralanmış, bir o kadarı da tutuklanmak üzere gözaltına alınmıştı.
5 Temmuz’u ve takip eden günlerde Komünist yönetim akla hayale gelmeyecek şekillerde, suçlu-suçsuz demeden Doğu Türkistan’ın birçok bölgesinde halka zulmetmiş, paramiliter BİNGTUAN güçleri üzerinden bölgede terör estirmekten geri durmamıştır.
Hür dünyada kendilerini demokrasinin bekçileri görenler, teröristlere atılan bir kurşunun hesabını sorarken, Urumçi katliamı üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen ne mi yaptılar dersiniz?
Koca bir HİÇ…
Ne bir komisyon kurulması teklif edildi, ne bir araştırma heyeti kurduruldu, ne de olaylara dair Komünist idarenin kulluk kuvvetleri veya güya adalet mekanizmasında yer alan hakim ve savcılar soruşturdu yaşanılanları. Hiç ama hiçbir şey olmadı, yapılmadı, olması veya yapılması için ne BM, ne İİT, ne İslam dünyası, ne Türk Dünyası, ne demokrasi havarisi Batı’nın AB’si ABD’si kılını kıpırdatmadı...
Hepsi ama hepsi mevzu Doğu Türkistan olduğunda “üç maymunu” oynamakta, sesini çıkarmamayı maharet saymakta maalesef…
Daha büyük katliam ve trajedilerle karşılaşmamak adına 5 Temmuz Urumçi katliamından, başta Ülkemiz yönetimleri olmak üzere, hür dünya gerekli dersleri, yarın çok geç olmadan çıkarmalıdır.
Bu vesile ile 5 Temmuz 2009’da hunharca katledilen kardeşlerimizi bir defa daha rahmetle yâd ediyorum.