Yani "Küresel bir felaket, salgın ve bela" olarak kabul edildi.
Yaklaşık dört aydır dünya bir "Olağanüstülük" yaşıyor.
Biz de dahil tüm dünya, virüsle yatıp virüsle kalkıyor.
Virüsle birlikte rutin ve karşı karşıya olunan tüm sorunlar ötelendi, ikincilleşti ve kenara bırakıldı.
Öyle görünüyor ki; bayram sonrası diğer bir deyişle Haziran-2020 ile birlikte tedrici de olsa bir normalleşme başlayacak.
Peki bu gerçek bir "normalleşme" olabilecek mi..?
2019’un son çeyreğinin rutin bir devamı gibi olabilecek mi..?
Bizde ve dünyada her şey kaldığı yerden devam edebilecek mi..?
Daha spesifik söylersek;
Kapanan işletmeler hemen açılabilecek mi,
Kaldığı yerden devam edebilecekler mi,
Arz-Talep dengesi Pandemi öncesi gibi olacak mı,
Hatta sosyolojik ve bireysel refleksler hiçbir şey olmamış gibi devam edebilecek mi…
Açıkçası çok çetin bir süreç başlıyor.
Bir yazımda 'Ekonomik Pandemi'ye dikkat çekmiştim.
İşte şimdi, tam da o noktadayız.
2020’nin ikinci yarısı ve 2021, çok büyük sorunlara ve mücadelelere gebedir.
Bakalım Ülke olarak bu duruma ne kadar hızlı adapte olup "Salgın"la geçen 3-4 ayın maliyetini nasıl ve ne ölçüde telafi edebileceğiz.
Dünya’da "Büyük Buhran" denen 1929 krizinden daha büyük bir şok ve küçülme bekleniyor.
Küresel işsizlik artışı hemen her ülkede kendini gösterecek.
Başta ABD ekonomisinde olmak üzere tüm gelişmiş ülke ekonomilerinde sert düşüşler kaçınılmaz.
Bu durum, Türkiye özelinde de ciddi anlamda kendini gösterecek görünüyor.
Ümitsiz değilim.
Ama iyimser de olamıyorum, maalesef.
Durma noktasına gelen "gelir-harcama" çarkı rutin döngüsüne kavuşabilecek mi.?
En önemli soru, sorun ve problematik bu noktada.
Umuyorum ki ülkemiz için öngörü olarak dile getirilen %17lik işsizlik ve %5 mesabesinde küçülme tezahür etmez ve daha az küçülme ve daha az işsizlikle atlatırız.