Ne kastediyorum bununla..?
Bugüne kadar benzeri olay ve vakalar görüldü ve yaşandı mı.? Evet…
Ama etkisi, lokal ve tıbbi sonucuyla sınırlı oldu ve kaldı.
Ama Korona'nın bir virüsü aşan ve dünya tarihinin yeniden yazılmasına sebep olan bir etki yaratması nedeniyle virüs ve oluşturduğu etkiyi merkeze koydum.
Sonuç olarak bir milatla karşı karşıyayız.
Kim ne derse desin; "Koronavirüs ve oluşan Virüs Etkisi" I. Dünya Savaşı gibi, II. Dünya Savaşı gibi, Soğuk savaşı bitiren Gorbaçov ve Prestroyka gibi kritik kavşak ve dönemeç olarak tarihte yerini alacaktır.
Tam da bu noktada; tarihin yeniden yazılması, Yeni Dünya Düzeninin oluşması ve oluşacak Yeni Yüzyıl içinde Türkiye ve rolüne bakmak istiyorum.Kimi milletler, devletler ve coğrafyalar tarihin her döneminde önemlidir; bir şekilde, stratejik ve kilit rolü hep olmuş ve ola gelmiştir.
Küresel ve bölgesel bazlı her türlü atraksiyon ve siyasanın olmazsa olmazı özelliğini korumuştur.
İşte Türkiye devleti, Türk Milleti ve Anadolu coğrafyası da böylesi bir rol, fonksiyon, anlam ve önemi haizdir.
Virüs sonrası oluşturulmak istenen "Yeni Dünya Düzeni" de Türkiye'siz olmayacaktır.
Neden mi.?
Çünkü bu "Yeni Normal"in ve Yeni yüzyılın, değişmez önemlileri şunlar olacaktır:
Gıda ve tarım,
Enerji, (yeni nesil enerjiler ve buna bağlı olarak da kaynak zenginliğine sahip Akdeniz)
Su,
Küresel Tedarik zinciri. (gerek dijital piyasalar, gerekse de fiziki lojistik bazlı tedarik zinciri oluşturulması için stratejik, rantabl ve ekonomik bir coğrafi konum)
Ve tüm bu kalemler için en ideal güvenlik, savunma ve askeri tedbirin alınabilmesine uygunluk.
Bu saydıklarımdan birini veya birkaçını barındıran coğrafya veya ülke var mı..?
Evet ve epeyce var.
Ama bunların hepsini bünyesinde barındırabilen, en ideal denebilen ülke hangisidir diye söyleyecek olursak; neredeyse bir tek Türkiye ve coğrafyasıdır, diyebiliriz.
Hal ve ahval böyleyken; "virüs etkisi"yle oluşturulan Yeni Dünya Düzeni'nin ve yazılan Yeni Kitap'ın ana figürlerinden birisinin de Türkiye olması kaçınılmaz bir gerçek.
Her ne kadar içinden geçtiğimiz siyasi, ekonomik ve toplumsal süreçler negatif eğilim ve düşünceleri çağrıştırıyor olsa da; önümüzdeki on yıl içinde netleşeceğini düşündüğüm plan ülkemizin çok daha önemli noktalara geleceğini işaret ediyor.
Bu noktada herkese düşen; iç siyasete kapanmadan, yaşanan "virüs etkisini" ve getireceği küresel değişim ve dönüşümü doğru ve iyi okuyarak; ülkesellik ve "Türkiye hepimizindir" yaklaşımıyla bir ve bütün şekilde davranmaktır.
Mesela, özellikle Libya politikasına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ciddi bir entelektüel gelecek okuması içeren ve Yeni dünya düzeninde Akdeniz merkezli odaklanmayı iyi analiz edebilen bir hamle olduğu aşikar.
Libya'yı arka bahçesi gibi gören ve bugüne kadar sömüren Fransa'nın Türkiye'nin bu hamlesinden ne kadar rahatsız olduğuna dikkat edin.
Bu rahatsızlık bile, aslında Türkiye'nin hamlesinin anlam ve önemini çok iyi gösteriyor.
Düşünün; bir Fransız gazeteci, Erdoğan Atatürk'ün adımını sürdürüyor diye makale yazabiliyor ve Türkiye'nin Libya'da geldiği başat konumun stratejik önemine parmak basıyor.
Ama ne yazık ki; böylesi bir hamlede bile, içeride kayıkçı kavgası yapılabiliyor ve sırf Erdoğan husumetiyle, ülkemiz geleceği için oldukça geniş ve büyük sonuçlar getirtecek bu politika acımasızca eleştiriye maruz kalabiliyor.
Buradan özellikle şunu söylemek isterim ki;Zaman acımasız ve müzmin eleştiri zamanı değildir.
Zaman ak'a bile siyah deme vakti değildir.
Zaman yapıcı eleştiri, öneri getirmeci ve dışa karşı tek vücut olabilmeci bir siyaset gerektiriyor.
Gelin mesela; yeni dönem için yeni tarım politikaları önerisi getirin,
Akdeniz havzasına dair yeni diplomasi ve uluslararası siyaset fikirleri söyleyin,
Afrika, Ortadoğu ve Türkî Cumhuriyetlere ilişkin yeni konseptler ve düşünceler dillendirin,
Özetle; geçmişten geleceğe, yerelden evrensele dönük, beyin fırtınası yapın ve hükümete, Erdoğan'a ülke ve devlet menfaatlerini maksimize edici fikrî ve düşünsel destekler verin.
Evet, hükümeti eleştirebilirsiniz,
Karşı olabilirsiniz,
Pek çok politikasını zemmedebilirsiniz…
Bir şey denemez.
Ki, siyaset de budur zaten.
Ama şuan durduğumuz kavşak hiçbir kavşağa, dönemece, dündeki kritiklere benzemez.
Gelin, elbirliği ile Allah'ın bahşettiği doğal imkanları ve insan zenginliğimizi global ve bölgesel "Büyük Türkiye" için ittifak ettirelim.
Siyasi kavga ve galebe çalmak isteniyorsa da; bunu bir süre erteleyelim ve çocuklarımızın geleceğine odaklanalım.
Ülkemizi Libya'da başat hale getiren kurmay zekaya fikri, zikri ve birikimsel destek ve öneri takviyesi yapalım.
Erdoğan'ın bu sürecin kod ve şifrelerine ince ve detaylı şekilde vakıf olduğunu düşünüyorum.
Başta Ayasofya konusu olmak üzere; S-400'den tutun da bazı ekonomik atraksiyonlara kadar; pek çok hamleyi yeni dönemde daha aktif, daha başat ve daha belirleyici bir Türkiye için; taktik ve strateji olarak masaya sürdüğü kanaatindeyim.
İç siyaseti de ilgilendiren bazı adımları göründüğü gibi değerlendirmek, orta ve uzak vadeli sonuçlarını görmemek olur.
Güncele gark olmamak lazım.
Çünkü zaman, bugün ötesini ve muhtemel yeni dünyanın fotoğrafını görme hassasiyet, basiret ve ferasetini gerektiriyor.
Kim ne derse desin; Erdoğan'ın deneyim, liderlik ve basireti, ülkemizin Allah vergisi coğrafyası, dinamik nüfus yapısı ve üç yüz milyonu geçen Türk dünyasıyla organik bağlantısı ve de İslam ülkeleri ve toplumları üzerindeki etkinliğiyle Türkiye 2030'larda Yeni sistemin belirleyici "ilk on"unda yerini alacaktır.
Bu düşünce ve tespitlerimi afaki ve ütopik görenler olabilir.
Ama Allah nasip eder de o günleri görürsek; bu düşüncelerimin somutlaşıp realize olduğunu/olmaya başladığını hep birlikte göreceğiz.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.