Siyaset Bilimci değilim,
Başka bir deyişle siyasette mektepli değilim.
Ama alaylıyım ve mütevazi olamayacağım ki siyasal pratik/reel politik ve Türkiye sosyolojisinin siyasal refleksini gayet iyi bilirim.
Bu minvalde, günümüz siyasetinin handikap ve avantaj üreten boyutunu deneyimlerim/gözlemlerim ve kişisel tespitlerim çerçevesinde paylaşacağım.
Öyle akademik bir jargonla/bilimsel tanımlamalarla ve süslü sözlerle anlatımda bulunmayacağım.
Basit/sade/yalın bir şekilde herkesin ve hepimizin konuştuğu/dinlediği/yaşadığı siyaseti hepimizin diliyle konuşmaya çalışacağım.
Bana göre hala siyasetin iki ana odağı vardır.
—Birisi merkez,
—Diğeri sokak…
Şöyle de ifade edebiliriz;—Merkezde kurulup sokağa hitap eden siyaset,
—Sokakta ve sokaktakilerce kurulup merkezi yürüyen siyaset.
Merkez bağlamında bakınca karşımıza çıkan en bariz ve belki de en büyük örnek CHP'dir.
Peki, CHP sokakla ne kadar iletişim kurabildi ve bütünleşebildi?Bana göre 1971'de Ecevit'in
"Ortanın Solu" çıkışı çok partili ve seçmen odaklı ilk sağlıklı ilişki ve samimi bir bütünleşmeydi.
Ecevit'in sesi sokakta karşılık buldu ve CHP birinci parti oldu.
Fakat sonrasında CHP'nin merkez-sokak ilişkisi gerçek manada hiç kurulamadı ve CHP sokakta karşılı bulamayıp; seçkinci/elitist ve halktan kopuk bir algı ve imajını adeta inat ve istikrarla sürdürdü.
Ya diğer partiler?Mesela, Demokrat Parti/Adalet Partisi/Anavatan Partisi/Doğruyol Partisi gibiler?
Aslında onların da CHP'den pek bir farkları yoktu.
Onlar daha popülist söylemlerle
"ahaliyi/vatandaşı/sokaktaki insanı" dillendirmiş olsalar da, bu yaklaşım siyasal faydacılıktan öteye geçmedi.
Hatta Süleyman Demirel'le özdeştirilen
"Çoban Sülü" benzetmesine rağmen…
Türkeş ve Erbakan'ın siyasal referansları milliyetçilik ve din gibi kendine has ve daha genellik arz eden kaynakları aldığı için burada bahsetmeyeceğim.
Günümüze gelirsek;Nasıl, CHP merkez odaklı siyasetin ana örneği ise AK Parti'nin de temel alamet-i farikası sokak ve sokaktakilerce kurulan bir hareket olması oldu.
Yani sokaktan merkeze yürüyen siyasetin ana örneği Ak Parti oldu.
Öyle ki;Ak Parti, CHP'nin söylediği ama yapmadığı halkçılığı,
Merkez sağ partilerin dillendirdiği
"fakir-fukara/garip-gurebanın hakkı/benim köylüm/benim vatandaşım" diyen sağcılığı,
Ve hatta milliyetçi ve din referanslı partilerin bile sokakla/halkla ilgili her yaklaşımını aldı ve merkeze yürüdü.
Bu yüzden de
"sokak/halk/ahali/vatandaş/muhafazakarlar/milliyetçiler" diyen herkesten ve
"dört temayül bir arada" diye kendini tanımlayan Anavatan Partisinden daha fazla tercih edildi ve kabul gördü.
Buna bir de, var olan partilerin ve siyasetlerin başarısız ve sahicilikten uzak halkçılıklarını ekleyip, halkta karşılık bulmaktan uzak hallerini ilave edince Ak Parti tamamen sokağın sesi/halkın nefesi/kimsesizlerin kimsesi haline geldi.
Ama siyaset ilginçtir.
Siyaset değişkendir ve çıkış noktanı/nereden geldiğini unutmamayı gerektirir.
Siyasette sokak hem getirir hem götürür/hem yükseltir hem indirir!
İşte tam bu noktada, artık zafer sarhoşluğundan mı yoksa gücün cazibesine kapılmaktan mı yahut da kazanma rehavetinden midir bilinmez; sokaktan merkeze gelenlerin merkezin cazibesiyle üstencileşmesi/kendi elitizmini oluşturmaya başlaması ve sokağı unutması görülmeye başlar.
Böylesi hal ve anlarda alternatifsizlik fırsat gibi görünür.
Ama emin olun ki siyasette alternatifsizlik diye bir şey hiç yoktur ve olmaz.
Sadece öyle sanılır.
Çünkü dağınık muhalefet durumuna güvenmek veya merkezin/devletin imkanları çerçevesinde muhalefeti etkisizleştirmeye çalışmak sadece kendini kandırmaktan öteye geçmez!
Türkiye siyasetinin son 6-7 yılında yaşanan gelişmeleri/oluşan siyasal tabloyu ve iktidar-muhalefet durumunu bir de bu açıdan değerlendirin.
Ak Parti pratiğine gelince;Maalesef en çok dile getirdiği
"nereden geldiğini unutmamak/halka rağmen halkçılık yapmamak ve diğerlerine benzememek" gibi iddialarını realize etmekten uzaklaştı.
Hatta bu tavırları bazı Ak Parti siyasetçilerin söz ve söylemlerine bile yansıdı.
Düşünsenize;Ak Parti'nin kaybettiği belediyelerde görülen lüks ve israfa dair eleştiri getirenlere karşı
"gecekondu insanı gibi konuşuyor" diye karşılık bile verilebildi!
Ve ne gariptir ki Ak Parti, 20-25 yıl önceki CHP'ye benzerken, CHP, Ak Parti'nin yola çıktığı yıllardaki haline benzemeye başladı.
Bu neyi getirdi?22 yıldır yapılan tüm seçimleri kazanan Ak Parti'nin birinciliği ilk defa CHP'ye kaptırmasını…
Neden?Çünkü sokaktan gelip sokağa yabancılaştı,
Nereden geldiğini unuttu,
Merkeze oturdu/Ankara'yı sevdi ve merkezden sokağa ayar verenlere ayar vermek için iktidar geldiklerini unutarak sokağa ayar çekmeye başladılar!
Lüks/konfor ve zenginleşmenin tadına vardılar ve merkezin rehavetine daldılar.
Tüm bunların sonrasında sokak-merkez iletişiminde en sağlıklı parti olan Ak Parti sokağın sesine bigane kalmakla kalmadı; sokakta yükselen kızgınlık nidaları merkeze/Ankara'ya
"her şey yolunda/halk bizden yana/sıkıntı yok" şeklinde manipüle edildi.
CHP ne yaptı?Özellikle son 20 yılın ikinci nesil CHP'lileri Türk Siyasal realitesini gördü,
Türkiye sosyolojisindeki nesil değişimini fark etti,
Ve CHP ile adeta özdeşleşen kategorize/yerleşik refleksi bırakıp bizzat sokağa inerek sokaktaki insanla iletişimi seçti.
Yukarıda,
"sokak böyledir işte/sokak hem yükseltir hem indirir" derken kastım bu idi.
Sonuç:Siyaseten merkezde başlamak maharet olmadığı gibi, sokaktan merkeze gelmek de çok önemli bir maharet değilmiş.
Maharet, merkez-sokak bağını koparmamak/sokak derken sahici olabilmek/sokaktan çıkıp sokağı unutmamakmış!
Geldiğimiz noktada Türk siyasetinin/siyasal partilerin ve özellikle iktidar partisinin handikapı/paradoksu ve hal-i pür melali böyle…
Bir soru soralım:Erdoğan, partisinin sokaktan kopuş sürecini durdurabilir ve tıpkı kartallara atfedilen yeniden hayat uçuşunu sağlayabilir mi?
Mümkündür ama çok zor ve zorludur.
Çok fedakarlıklar/radikal kararlar/kesip atışlar/yeni katılışlar ve öze dönüşler gerektirir.
Bunca yıl sonra/bunca yaşananlardan sonra/bunca birlikteliklerden ve değişen siyasal konjonktürden sonra bu başarılabilir mi?
Erdoğan'dır bu; bugüne kadar pek çok ilkleri ve başarılmaz denilen pek çok zor şeyi başardı…
Ama dediğim gibi bugünkü zorluk bugüne kadarki zorluklardan çok daha öte bir şey!
Nasıl mı?Ak Parti'de milletvekilliği de dahil pek çok kademede görev yapan Metin Külünk'ün tabiriyle
"20 yıl önce yola çıkarken üç senelik ayakkabı giyenler şimdi üç bin dolarlı ayakkabı giyiyorlar."Bu konfordan vazgeçilirse neden olmasın!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.