Sözüm ona bir sahabe!..
Ayak üstü kırk yalan söyleyen birisi…
Sadece bu kadar mı!Hırsızlık mı dersin; var,
Dolandırıcılık var,
Hile, hurda, dalavere, yolsuzluk; hepsi var…
Ama aynı zamanda, şeytani bir zekaya da sahip bir adam.
Kendisi için lobi oluşturmada, yandaş ve şahit bulmada çok mahir…
Her haltı irtikap edebilen bu adam, iş hesap vermeye gelince; sütten çıkmış ak kaşık…
Bu adamın karıştığı ve Hz. Peygamberi bile yanıltmaya çalışılan bir olay var.Olay Medine'de geçer.
Tume bin Ubeyrik denen bu şahıs, kendisi gibi Ensar'dan olan
(Mekke'den Medine'ye göç eden) Katade isimli birinin zırhını çalar.
Katade, olayın takipçisi olur ve Zafer Oğulları'ndan Tume bin Ubeyrik'in çaldığını tespit eder.
Ama minareyi çalan kılıfı hazırlar derler ya,
Tume de, zırhı evine götürür mü hiç!..
Adam tam bir şeytan,
Zırhı, Zeyd bin Semin adında bir Yahudi'ye bırakır ve bir ara gelip alacağını söyler.
Zırhı çalınan Katade, hırsızın kim olduğundan emin şekilde Hz. Peygambere durumu arz eder ve adaletin tesisini ister.
Tüm bunlar olurken Tume boş durur mu!..Mensubu olduğu Zafer Oğulları aşiretinin ileri gelenlerini ve muteber kimi Sahabi'yi Hz. Peygamber'e yollar ve zırhı kendisinin değil de, Zeyd bin Semin denen "
Yahudi bir kafirin" çaldığını söyletir.
Yahudi'nin evine gidenler zırhı bulurlar.
Yahudi feryat figan içinde,
"Zırhı Tume getirip bıraktı, sonra gelip alacağını söyledi,Ben çalmadım" der.
Hatta tüm sülalesi de şahitlik yapar.
Ama Zeyd bin Semin Yahudi ya; neden inanılsın ki…
Tume ve lobisi de bütün gücüyle bu noktadan çalışır;
"…Siz, İslam düşmanlığı yapan birine mi yoksa bize mi inanacaksınız,Onlar bizden değiller…" diye, öyle bir manipülasyon ve dezenformasyon yapar ki; Hz. Peygamber bile, Tume denen bu şahsın lehine karar vermek üzeredir.
Fakat Hz. Peygamber mutmain değildir,İçinde garip bir huzursuzluk vardır.
Düşünüp değerlendireyim ve sonucu bildiririm der.
Ama Allah var gam yok,
Rasulünün kandırılmasına/hatalı veya yanlış karar vermesine müsaade eder mi hiç!..Haşa!Nisa Suresi'nin 105-115. ayetlerini gönderir.
Allah, bu ayetlerle Peygamberimizi net ve sert bir şekilde uyarıp ikaz ederek, yanlışa düşmesine meydan vermez.
Şöyle buyurur ve uyarır:"Sakın hainlerin savunucusu olma,Allah'tan bağışlama dile,Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir,Hainlik edenleri savunma. Zira Allah hiçbir haini sevmez,Bunlar, insanlardan gizlenmeye çalışırlar ama Allah'tan gizlenemezler.Hâlbuki Allah, geceleyin, razı olmayacağı sözleri kurarlarken onlarla beraberdir. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.İşte siz öyle kimselersiniz ki, diyelim dünya hayatında onları savundunuz. Ya kıyamet günü onları Allah'a karşı kim savunacak yahut kim onlara vekil olacak?.." Bunun sonucunda Hz. Peygamber tabi ki doğru, hak ve adil olan kararı verir.Dikkatinizi çekmiştir,
Allah, ilgili ayetlerle Tume ve ona yandaşlık edenleri,
"Diğeri nasılsa Yahudi'dir, bizden değildir" diye ötekileştirenleri,
Yalancı şahitlik yapanları,
Adaleti yanıltanları,
Hak ve hukuku gözetmeyenleri
"hain" olarak vasfediyor.
Dinden döndüğü için değil,
Hırsızlık, dolandırıcılık, yolsuzluk ettiği için hain diyor.
Neden?Çünkü
İslam'ın özü, "doğruluk, dürüstlük, hak, adalet, yoksulun-yetimin-öksüzün davası"nı gütmektir.Düşünsenize,Allah,
"…Sen olmasaydın ben bu cihanı yaratmazdım…" dediği Rasulünü,
"…sakın hainleri savunma, onlara arka çıkma…" diye tembihliyor!
Bu ne demektir?
"Konu hak-hukuk ve adalet olunca, "bizden olan, olmayan" diye bakamazsın,Zahire(görünüşe) göre hüküm veremezsin,Hak neyse, ancak ve ancak onu yerine getirirsin" demektir!..
Bu arada, Tume Bin Ubeyrik denen bu alçağa, ne oldu peki diye merak ediyorsanız…Güya Peygambere sadık bir mümin olan bu riyakar, menfaatine halel geldiği anda, hemen yan çiziyor ve defolup gidiyor.
"Beni bırakıp Yahudi'yi savunan, böyle bir din olmaz olsun" diyerek peygamberle bağını koparıyor ve Mekke'ye gidip müşriklere katılıyor.
Huylu huyundan vaz geçer mi…
Bu Ubeyrik denen alçak, Mekke'de de riyakarlık ve hırsızlıklarına devam ediyor tabi…
Fakat çekirge bir zıplar, iki zıplar…
Bir rivayete göre, orada da yaptığı bir hırsızlık esnasında üzerine duvar yıkılıyor ve geberip gidiyor!..
Sonuç:Hz. Peygamberi bile, yalanları/hileleri ve sureti haktan görünmesiyle kandırmaya çalışan olduysa; bizim gibiler için tehlike çok daha büyük demektir.
Ama bizim şansımız da büyük.
Neden?
Önümüzde Hz. Peygamber gibi ibret ve ders alarak; yanlışlarımızı azaltıp, doğrularımızı artırabileceğimiz örnek/rehber ve alemlere rahmet bir şahsiyet var.
Bu nedenle de,Sık sık ve hele de kritik anlarda fabrika ayarlarına dönebilmemiz için, çok ciddi mıntıka ve çevre temizliği yapmamız şarttır.
Ancak bu sayede, günümüz Tume'lerinden/münafıklardan/kişisel menfaatini maksimize etmek için davayı/ideali/yoldaşlığı kullananlardan kurtulabiliriz.
Ancak bu sayede, yozlaşmaktan/bozulmaktan ve yok olmaktan sakınabiliriz.
Aksi takdirde etrafımız, sonumuzu hazırlayan iki yüzlülerden/ bencillerden/ yolsuzlardan/ kifayetsiz muhteris ve her devrin adamı olan yüzsüzlerden geçilmez olur!
Buradan hareketle;Yüce Kitabımızı okurken,
Hele de Nisa suresini idrak ederken daha bir bilinç ve şuurda olmalı,
Okurken anlamalı ve
"sadece okuyup-geçmekten" imtina etmeliyiz!
Çünkü Allah, bu tiplerin hiç bitmeyeceğini bildiği için
"Ders ve İbret Olsun" diye gönderdiği ayetlerle, "
adalet" olgusunu evrenselleştirip; tarafgirliğe, kayırmaya, taviz ve müsamahaya asla yer verilmeyeceğini buyurur!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.