Örneğin çıkın yola ve çevrenize bakarak yürüyün ama öylesine bakarak değil görmek için anlamak, tanımak için bakarak yürüyün, göreceksiniz ki aslında yanınızdan gelip geçen, cafe, kahve, lokantalarda oturan yüzlerce insanımız var hata koşan, kovalayan ve kaçan insanlarımız hepsinin ama hepsinin hayat adına o kadar çok söyleyeceği, anlatacağı hikayeler mevcut ki, bizler acizane portreler yazmaya çalışırken genelde siz okurlara cazip gelsin diye bu portrelerden yazmak yerine tanınmış insanlardan seçmeye çalışıyoruz portrelerimizi ama gerçek halkın içinde var olan sadece çevresinde tanınsa da, okurlarımızın hiç tanımadığı insanlarımıza haksızlık ediyoruz.
Bu hafta ünlü bir konuğum yok sizlere ama inanıyorum ki Hüseyin amcayı yani namı değer Tekirdağ'ın Pomak Hüseyin'ini okurken inanıyorum ki çok ünlü bir sanatçı veya siyasetçi ya da iş adamını okumak kadar zevk alacaksınız bu 77 yaşındaki dev çınardan.
Aslında onları sizlere anlatmamakla sizlere de da haksızlık etmiş olmuyor muyuz? Diyeceksiniz ki şimdi niye günah çıkarıyorsun bize, anlatayım o zaman, geçen hafta bir ziyaret nedeni ile gittiğim çok sevdiğim Tekirdağ il merkezindeki iftar yemeğini müteakip, bir çay molası vermek üzere durduğum Tekirdağ Zahire Nazırı Ahmet Ağa Cami'nin hemen arkasındaki mini çay bahçesinde, yanımdaki masaya oturup, çay ocağı sahibine ''Tabak Ali yolla bakalım benim çayımı'' diyen 77 yaşındaki beyaz sakallı nur yüzlü bir amcaya Ali'den cevap geldi. ''Tamam be tabak Hüseyin geliyor çayın'' Bu diyalog sonrası işte yukarda anlattığım sebeplerle buldum dedim kendi kendime bu haftaki Portremi. Pomak Hüseyin yani Hüseyin Turan'ın dedeleri yıllar önce Yugoslavya'dan gelip Tekirdağ'ın Ahmedikli köyüne yerleşmişler.
Hüseyin amca da burada dünyaya gelmiş. Belli ki gençliğinde oldukça yakışıklı bir delikanlı imiş, daha sonra Müesser teyze ile evlenmiş ve üç çocukları olmuş. Çocuklarını okutup büyüttükten sonra tam eşi ile köylerinde huzur bulacağız derken çok sevdiği eşi Müesser Hanım tam 14 yıl önce Hüseyin amcayı bırakıp bu dünyayı terk etmiş. Hüseyin amca Müesser teyzenin ölümünden sonra neye uğradığını şaşırmış.
Kolay mı hayat arkadaşı can yoldaşı artık yokmuş. Hüseyin amcanın deyimi ile evlendirip çoluk çocuğa karışan üç çocuğu da, hayırlı evlatlarmış ve babalarını annelerinin ölümünden sonra yalnız bırakmamışlar. Senin yerin bizim yanımız diyerek babalarını yanlarına çağırmışlar. Hüseyin amca çocuklarını kırmayıp köyden şehre gelmiş. Ancak o yıllarda daha 63 yaşında ve çok daha diri olduğu için evde oturmak istememiş ve başlamış kahyalık yapmaya bu sayede de artık tüm Tekirdağ'ın Pomak Hüseyin'i oluvermiş.
Hüseyin amca Müesser teyzesiz hayat savaşını çocuklarının sıcaklığı ile vermeye çalışırken, bir gün ansızın hastalanmış ve hastaneye kaldırılmış. Hastanede beyninde ur teşhisi konulunca bir kez daha yıkılmış, ancak ben daha çocuklarımın ve torunlarıma lazımım diyerek hayatla savaşına devam etmiş. Yine kendi tabiri ile bu savaşta, tüm doktorlar onu bu illetten kurtarmak adına savaş verirken, en büyük desteği Dr. Gülay hanım vermiş ve onun bu ur illetini yok etmesi mümkün olmuş. Hüseyin amca bu illetten kurtulduktan sonrada tıpkı eskisi gibi Allah'ına şükür etmeye devam etmiş ve şu günlerde yine çocuklarının yanında yaşamına devam ediyor.
Hüseyin amca son derece sevecen, şakacı bir insan. Çevresindeki herkesin nerede ise tüm Tekirdağlının Pomak Hüseyin'i o, onu gören tanıyan bilen herkes seviyor. Her gittiği yerde sevgi ve saygı görüyor Hüseyin amca bu yörenin esnafının simgesi olmuş. Çay ocağındaki genç delikanlı soruyordu Pomak Hüseyin'e ''Omuzlarına masaj yapayım mı, Hüseyin dede'' onun cevabı hazır ''Yap be ya ama sıkı olsun, sert olsun yapacaksan da ''Hüseyin amca hala diri, her ne kadar yıllar ondan çok şey götürmüş olsa da, o hala varım ben diyor ve herkesi seviyor. Ona sorduğumda ''Hüseyin dayı bu insanların hepsi seni seviyor, her halde'' diye cevabı hazırdı'' Onların hepsi bizim kızancıklar, nerede ise hepsinin çocukluklarını bilirim, hata babalarının bile.''
Pomak Hüseyin ile ancak bir saatlik sohbetimiz oldu zira Pomak Hüseyin 77 yaşında geçirdiği tüm hastalıklara rağmen orucunu hiç bırakmamış ve de namazlarını hiç kaçırmamış. Bu yüzden bu çay ocağına da geliyormuş her akşam zira Akşam namazını kıldıktan sonra, bir çaylık burada oturup dost muhabbeti müteakip okunan yassı ile beraber camiye teravih namazını kılmaya geçiyormuş. Ben bu güzel nur yüzlü insanı çok sevdim dostlar riyasız yalansız tam benim Anadolu insanımdı o. Çocukları ile ilgili çok soru sormadım ancak hemen hepsinin bir yerlerde çalıştığını söyledi. Bu Pomak Hüseyin'in ''Bir Portresi'' olduğu içinde ailesi ile ilgili hayırlı evlatlar olmaları dışında bir bilgi edinmedim. Daha sonra dediği gibi oldu ve ezan okundu bendenizde Pomak Hüseyin ile beraber camiye geçtim, namazımızı kıldık ve çıkışta tekrar karşılaştık kendisine veda vakti idi artık evine yürüyerek gidiyormuş, gel Hüseyin dayı bırakalım evine dedimse de, o her geceki gibi elindeki bastona dayanarak yürümeye karar verdi ve onu karanlık ara sokakta kaybederken biz yolumuza devam ettik. Anadolum'da biliyorum ki, Edirne'den Van'a kadar daha nice Hüseyin, Hasan, Ali dayılar var ve hepsini birbirinden farklı da olsa özü tertemiz bozulmamış ne hikayeleri mevcut. Bendeniz bundan sonra fırsat buldukça Ayşe nineler Hüseyin dedelerin peşinde olacağım ve sizlere onların ''Bir Portre''lerini yazacağım. Gurur ve şerefle tıpkı Cumhurbaşkanları, Başbakanları yazdığım gibi, onlar bu toplumun temel taşları atalarımız, dedelerimiz değil mi? İster Laz İsmail, Çerkez Ömer, Gürcü Hasan, Abaza Murat, Tatar Ramazan, Türkmen İlhan, Boşnak Ali, Arnavut Kemal, Çerkez Etem, Pomak Hüseyin isterse de Kürt Ahmet olsun ne fark eder onlar bizleriz işte, bizler de onlar. Hepsi benim için aynı biliyorum ki onlar içinde ben birim, sonuçta hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için bu güzel yurdumuz için can vermedik mi? Yoksa Çanakkale'de yatan şehitler bizim dedelerimiz değil mi idi? Bizler öyle büyük bir ulusun evlatlarıyız ki bizi kimse birbirimizden ayıramaz. Pomak Hüseyin dedelerinden bahsederken demişti ki, ''Dedelerim bu vatan için savaşmış ve çok şehitler vermişiz.'' Peki Tekirdağ'lı Pomak Hüseyin'in dedeleri savaşıp can verdi de, Vanlı Veysel'in dedeleri bu vatan için can vermedi mi, ya da Kastamonulu Necdet'in veya Antalyalı Deniz'in yada Rizeli Tayyip'in o zaman niyedir bu kavga bu kaos. İnanın bu güzel insanlarımız, şehitlerimiz Ata ve dedelerimiz bilin ki çıkar mezarlarından hesap sorar bizlere. Sanırım biraz Portreden ayrılıp son günlerde sürekli tartışılan, nereye gidiyoruz, söylemleri kafamda yer etmiş olacak ki ben de güzel yurdumu kimse bölemez, böldürmeyiz demek geldi içimden.
Buna ne Ak Parti izin verir, ne CHP, ne MHP ne DP ne de diğer partilerimiz. Bu duygular ile gecemi tamamlayıp, bu güzel insanın ''Bir Portre''sini bitirirken yıllar önce yeğenimin bana aldığı ancak bu güne kadar hep karşımda durmasına rağmen hiç bu kadar anlayarak okumadığım bir tahta yazısındaki nağmeler dökülüverdi önüme ve dedim ki bu yazı ancak bu mısralarla bitirilir. Bu mısraları okuyan tüm okurlarımda biliyorum ki yarına çok daha farklı bir güzellikte başlayacaktır, yeter ki Allah'ım bana yol göster demeyi unutmasın.
Ben aslını bozmadan bu çerçevedeki yazının resmini çekip sizlere armağan ederken haftaya yeni ''Bir Portre''de buluşmak ümidi ile sağlıcakla kalın sevgili okurlarım.