Şam-Kasiyun Dağı ve Kabil'in Habil'i öldürmesi

Kasiyun Dağı…
Denizden yüksekliği 1200 metre,
Kuzeyden, Şam’a panoramik bir manzara katan tepe…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la Yeni Suriye yönetiminin başındaki Ömer El-Şara’nın Şam’ı seyrettikleri tepe…
Özellikle iç savaş yıllarında halka kapatıldığı ve Esad rejiminin hava savunma sistemlerinin kurulduğu söyleniyor.
Yani oldukça stratejik bir dağ…
Bu kadar mı?
Tabii ki değil.
Çünkü rivayetlere göre Hz. Adem’in oğullarından Kabil’in Habil’i bu tepede öldürdüğü söylenir.
Yani insanlık tarihinin ilk anlaşmazlığının çıktığı ve ilk cinayetinin işlendiği bir nokta,
Tüm inanışlar için simgesel boyutu ön planda olan bir dağ…

Bu küçük tarihsel hatırlatmadan sonra günümüze gelmek istiyorum.
—İtalya’da Suriye konulu bir toplantı yapıldı ama Türkiye davet edilmedi.
—Yeni Suriye tarafından Türk mallarına yüzde 300 ile 500 arası gümrük vergisi konuldu.
Vergi konusuna önce pek inanmadım ama çimento ve müteahhitlik sektöründe faaliyet gösteren Limak Holdingin sahibi Nihat Özdemir’in açıklamalarını duyunca olayın ciddiyetine kanaat getirdim.

Arkadaşlar!
Esad Rejiminin devrilmesinin üzerinden henüz beş cuma geçti.
Yani, dün bir bugün iki…
Hatırlarsınız,
HTŞ’nin Kasım 2024’te harekete geçip Esad Rejimini devirişine kadar geçen zamanda konuya dair birkaç yazı yazdım.
Türkiye’nin doğru okumalar yaptığını,
Olması gereken adımları attığını,
Akıllı ve akılcı bir diplomasi yürüttüğünü söyledim.
Hala da aynı kanaatteyim.
Ama özellikle Esad’ın Rusya’ya kaçması ve rejimin devrilmesi sonrası “Asıl iş şimdi başlıyor.” diyerek açık ve net uyarılarda bulundum.
Umarım, “cephede kazanıp masada kaybetme” şeklinde özetlenen kronik tarihsellik tekerrür etmez dedim.
Hatta ABD’nin seçilmiş ama henüz göreve başlamamış başkanı Trump’un Cumhurbaşkanımızla ilgili övücü görünen ama aslında ülkemize/cumhurbaşkanımıza sorumluluk yükleyen ve adeta “Mevcut durum senin eserin.” mealindeki sözleri duyunca ciddi tedirginlik hissettiğimi de söylemiştim.
Çünkü Trump her ne kadar kabadayı gibi davransa da
Aslında öyle olmadığını,
Ve Suriye gibi bir konuda üzerinde çalışılmamış laflar etmeyeceğini ısrarla ve netlikle tekrarlamıştım.
Maalesef şimdi görüyorum ki,
Biz, Yeni Suriye yönetimiyle olan görüntüsel yakınlığın medyatize keyfini sürerken birileri daha kurumsal/daha derin ve daha sürdürülebilir angajmanlar peşinde…
Peki, Yeni Suriye yönetimi bu duruma ayak uyduruyor mu?
Maalesef evet.
Çünkü onların da elinde pek bir koz yok.
Suriye şu anda kuralsızlığın/karışıklığın ve girilen yeni sürecin sancısı içinde…
Görünen o ki,
Birileri savaş sürecinin faturasını Türkiye’ye kesmek, savaş sonrasının ise hakimi olmak çabasında…
Bizim için sürecin bundan sonrası çok riskli/tehlikeli ve maalesef Türkiye’yi öteleyici türden…
Başka bir deyişle;
Çok daha dikkatli/romantizmden uzak/akıllı ve akılcı olmamız gereken bir süreçteyiz.
Rehavet ve zafer sarhoşluğu, kazanılan sürecin kayba dönüşmesini getirir.

Sonuç:
Açıkçası işaret ettiğim risk ve tehlikelere dair başta Erdoğan olmak üzere MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ciddi farkındalık içinde olduğunu düşünüyorum.
Ama buna rağmen ön alıcı adımların atılması gecikmemelidir.
15 yıldır birkaç milyon Suriyeli mülteci ve sınır güvenliği çerçevesinde en büyük çileyi çeken ve maliyeti ödeyen Türkiye iken sadece 50-100-200 bin seçilmiş mülteci alarak kendisini söz sahibi sanan ülkeler Yeni Suriye konusunda belirleyici olmaya çalışıyorlar.
Niyetim iktidarın ve devletin son birkaç aydır sergilediği olumlu Suriye politikasını eleştirmek değildir asla…
Gayrı siyasi saiklerle ve hatta iktidarın attığı adımları takdir eden birisi olarak bu uyarı cümlelerini kuruyorum.
Çünkü amacım olumlu diplomatik ivmenin devam etmesi,
Ve en büyük bedeli bizim ödediğimiz süreci, masada kaybetmemektir.
Çünkü burası Suriye,
Kardeşin kardeşe kıydığı,
İlk cinayetin işlendiği Kabil’in Habil’i katlettiği yerdir.



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber